*Görsel: Pixabay.
Uluslararası Af Örgütü Doğu ve Güneydoğu Asya Bölgesel Direktörü Nicholas Bequelin konuya ilişkin yaptığı açıklamada hak ihlallerini vurgulayarak şöyle konuştu:
"Koronavirüs salgınına karşı verilen mücadelede sansürün, ayrımcılığın, keyfi gözaltı ve insan hakları ihlallerinin hiçbir yeri yok. İnsan hakları ihlalleri, halk sağlığını ilgilendiren acil durumlarla mücadeleyi kolaylaştırmaz; aksine, zora sokar ve etkinliğini azaltır."
Salgın hastalıkların ortaya çıkmasıyla birlikte gözaltı kurallarında keyfiyet riski doğarken; seyahat özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve diğer sosyoekonomik haklar tehlikeye girer.
Bu haklar ancak zorunluluk, orantılılık ve hukuka uygunluk ilkeleri doğrultusunda sınırlandırılabilir.
Bilgi alma hakkına sansür
Aralık 2019'da Wuhan'daki doktorlar, hastalarında, 2002'de Çin'in güneyinde ortaya çıkan ağır akut solunum yetersizliği sendromunun (SARS) belirtilerini taşıdığına ilişkin kaygılarını meslektaşlarıyla paylaşmıştı.
Doktorlar, yerel yetkililer tarafından "asılsız söylenti yaydıkları" gerekçesiyle susturuldu ve ceza verildi.
Yapılan ihmalin büyüklüğüne dikkat çeken Nicholas Bequelin, "Çin'deki sağlık uzmanları, virüsün tehlike arz ettiği uyarısında bulunmaya çalıştı. Hükümet tehlikenin boyutlarını küçümsemeseydi, dünya yayılan virüse karşı daha erken harekete geçebilirdi" dedi.
Sağlık hakkına erişim
Wuhan'ın sağlık sistemi büyük bir yük altına girmiş oldu. Sağlık merkezleri ve sağlık uzmanları salgınla başa çıkmak için mücadele veriyor.
Birçok hasta saatlerce sırada bekletiliyor ve hastane kapılarından geri çevriliyor. Sağlık merkezlerinin hastalığın teşhisi için gerekli testlere ise erişimi bulunmamakta.
Bequelin, şöyle konuştu:
"Salgını kontrol altına almak önemli, ancak engellemek ve tedavi etmek de bir o kadar önem taşıyor. Bu nedenle sağlık hakkı, alınan tedbirlerin temel unsuru olmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü durmadan Çin'i takdire boğuyor, ancak gerçek şu ki hükümetin aldığı tedbirler başından beri son derece sorunluydu ve halen de sorunlu."
Taciz ve gözaltılar
Sosyal medyada koronavirüsle ilgili bilgi paylaşmak isteyen kişiler de Çin hükümeti tarafından baskıya uğradı.
Örneğin, yurttaş gazeteciliği yapan avukat Chen Qiushi, Wuhan'daki hastanelerde çektiği görüntüleri paylaşmasının ardından yetkililerce taciz edildiğini duyurdu.
Koronavirüs nedeniyle ölen kişilerin cansız bedenlerini gösterdiği öne sürülen bir videoyu paylaşan Vuhan'da yaşayan Fang Bin de kısa süreliğine gözaltına alındı.
Komşu ülkelerde de baskılar
Virüsün Çin'den Güneydoğu Asya'daki diğer komşu ülkelere yayılması üzerine diğer devletler de duruma ilişkin haberleri kontrol etmeye çalıştı.
Malezya, Tayland ve Vietnam'da insanlar salgınla ilgili 'yalan haberler' paylaştıkları öne sürülerek gözaltına alındı.
Hükümetlerin bilgi kirliliğini engellemesi ve insanlara zamanında ve doğru bir şekilde tıbbi rehberlik sağlaması gerektiğini söyleyen Nicholas Bequelin, sözlerine şöyle devam etti:
"Ancak ifade özgürlüğüne yönelik tüm sınırlandırmalar orantılı, hukuki ve gerekli olmalıdır. Güneydoğu Asya ve diğer yerlerdeki hükümetlerin Çin'in koronavirüs kriziyle baş etme biçimden alması gereken bir ders varsa, o da 'istikrar' adına bilgi paylaşımını kısıtlamanın ve konu hakkında konuşulmasını engellemenin ciddi risk oluşturduğu ve felaket derecesinde zararlı olabileceğidir."
Asyalılara yabancı düşmanlığı
Medyada yer alan haberlere göre Wuhan'daki kişiler virüsün semptomlarını taşımamalarına rağmen otellere kabul edilmedi, kendi evlerinde mahsur bırakıldı ve kişisel bilgileri Çin'de internete sızdırıldı.
Diğer ülkelerde de Çinli veya Asyalı kişilere karşı yabancı düşmanlığı yapıldığına dair çok sayıda haber yer aldı. Güney Kore, Japonya ve Vietnam'daki bazı restoranlar Çinli müşteri kabul etmedi.
Dünyanın dört bir yanındaki Asyalı topluluklar ise bu duruma karşı harekete geçti. #JeNeSuisPasUnVirus (Ben virüs değilim) etiketi, Fransa'da Twitter kullanıcılarının paylaştığı popüler etiketlerden biri oldu.
Karantina tedbirleri orantılı değil
Birçok ülke virüse karşı tedbir almak amacıyla Çin'den veya diğer Asya ülkelerinden gelen kişilere kapılarını kapattı, bazıları ise oldukça sert karantina tedbirleri uygulamaya başladı.
Avustralyalı Tabipler Birliği Christmas Adası'ndaki bir göçmen gözaltı merkezine gözaltında tutulan mültecilerin ruhsal ve fiziksel açıdan zarar gördüğünü, bu nedenle tedavi koşullarının "insanlık dışı" olduğunu daha öncesinden açıklamasına rağmen Avustralya hükümeti yüzlerce Avustralyalıyı bu merkeze gönderdi.
Papua Yeni Gine yalnızca doğrulanmış koronavirüs vakaları olan ülkelerden gelen kişilere değil, tüm Asya ülkelerinden gelen kişilere sınırlarını kapattı. Bu durum, Papua Yeni Gine yetkililerinin talimatıyla ülkelerine giden uçağa binmeleri engellenen Papua Yeni Gineli bazı öğrencilerin Filipinler'de mahsur kalmasına neden oldu.
Seyahat özgürlüğünü sınırlandıran karantina tedbirleri, uluslararası hukuk gereğince orantılı, gerekli, süre sınırına tabi ve mümkünse gönüllü olduğunda, meşru amaçlarla alındığında ve ayrımcı olmayan bir şekilde uygulandığında ancak haklı gösterilebilir.
Nicholas Bequelin, sözlerini şu cümleyle sonlandırdı: "Zorlu bir durumla karşı karşıya olan hükümetler hem koronavirüsün yayılmasını engellemek hem de etkilenen kişilerin ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak için gerekli tedbirleri almalıdır."
(EK/PT)