Adli Tıp Uzmanlar Derneği önerilerinin uygulanmaya başlamasını olumlu, ancak yetersiz bulan İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Adli Tıp Kurumu'nun her şeyden önce "bağımsız bir kurum olması gerektiği"nin bir kez daha altını çiziyor.
Türk Tabipler Birliği II. Başkanı Metin Bakkalcı da, tıbbi etik açısından zaten hiçbir yerde ve hiçbir zaman hasta-hekim ilişkisine bir başka üçüncü şahsın girmesinin kabul edilemeyeceğini söylüyor.
Bakkalcı, Adli Tıp Kurumu projesinin bir yeniliği olmadığını, bütünüyle bağımsız olması beklenen Adli Tıbbın bağımsızlığının bizzat Adli Tıp Kurumu'nun zedelediğini ifade ediyor.
Adli Tıp Kurumu projesi
Adli Tıp Kurumu son altı ay içinde daha önceki raporlarının aksine, özellikle Wernicke Korsakoff'luların yeniden cezaevine gönderilmesine yol açan raporlar vermiş, işkence davalarında da Adli Tıp Şubelerindeki doktorların bağımsız davranmadığı şeklinde son dönemde insan hakları kuruluşlarından çok sayıda eleştiri gelmişti.
Adli Tıp Kurumu, şimdi, Avrupa Birliği'nin son raporu ışığında, öncelikle İstanbul'da bir proje başlatacak.
Proje çerçevesinde, şu anda adliyelerde hizmet veren Adli Tıp Şubeleri hastanelere taşınacak. İlçelerdeki Adli Tıp Şubeleri de sağlık grup başkanlıklarının bulunduğu binaya alınacak.
Muayene odasına polis veya jandarma giremeyecek, muayene odalarının pencereleri parmaklıklı olacak, muayeneyi tamamlayan hekim raporunu mühürlü bir zarf ile savcılığa gönderecek. Mührü yalnızca soruşturmayı yürüten savcı açabilecek.
Proje yeni değil
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, aslında bu projenin yeni değil, çok uzun zamandır Adli Tıp Uzmanları Derneği tarafından önerilen bir proje olduğunu vurguluyor:
"Adalet Bakanlığı'na bununla ilgili öneriler götürülmüş ve raporlar hazırlanmıştı. 1997 yılında da Sağlık Bakanlığı ile daha doğrusu onların daveti üzerine biz standart rapor formları hazırladık ve o dönemde bu önerilerimizi yeniden ilettik.Fakat bu uygulama gerçekleştirilemedi. Şimdi Adli Tıp Kurumu AB nin son raporu üzerine bu değişikliği yapmak üzere harekete geçmiş, sevindik."
Atılacak adımlar
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, bu projenin, baskı altında oldukları düşüncesiyle, işkence görenlere 'işkence görmemiştir' şeklinde rapor veren hekimlerin tek başına bağımsız davranmalarını sağlayamayacağını, ancak bağımsızlık yönünde önemli bir adım olduğunu düşünüyor:
* İkinci önemli adım Adli Tıp uygulamalarının devletin bir kurumu tarafından gerçekleştirilmesi biçimini değiştirmektir.
* Adli tıp uygulamalarının bağımsız ortamlarda gerçekleştirilmesi gerekir.
* Adli Tıp uygulaması sağlık hizmetidir ve sağlık hizmeti sağlık kuruluşunda verilir. Adaletle ilgili makamlarda yeri yoktur.
* Aslında Adli Tıp Şubeleri'nin sağlık kuruluşlarına alınması bütün Türkiye'de hızla yapılabilecek bir şey. Ancak Adli Tıp uzmanı sayısı yeterli değil.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Adli Tıp Kurumlarının özerk hale getirilmesi konusunda da bir başka noktayı vurguluyor:
* Adli Tıp Kurumları'nın özerkliği derken, mali değil, idari anlamda özerklikten söz ediyorum. Şu andaki uygulama ise tam tersidir. Şu anda Adli Tıp hizmeti için insanlar ücret ödemektedir. Aslında bu ücret 'suçüstü ödeneği'nden karşılanmalı. Yoksa insanlardan bu hizmeti almak için para almak yanlış bir uygulama. Yani biz mali özerklik yerine idari özerklik talep ediyoruz.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, her hükümet değişikliğinde Adli Tıp Kurumlarındaki yönetim değişikliğinin de toplumda adalet duygusunun zedelenmesine yol açtığını belirtiyor.
Hasta-hekim mahremiyeti
Türk Tabipler birliği II Başkanı Metin Bakkalcı, Adli Tıp Kurumu tarafından hayata geçirilecek ve bir anlamda sanık-hasta-polis ilişkisini yeniden düzenleyecek projenin iki boyutu olduğuna dikkat çekiyor:
"Bu boyutlardan birincisi hasta-hekim ilişkisinin mahremiyetidir" diyen Metin Bakkalcı, ayrıca konunun adli tıp hizmetlerinin Türkiye'de örgütlenmesine ilişkin bir boyutu olduğuna işaret ediyor.
Düzenlemelerde zaten var
"Tıbbi etik anlamında konu son derece berrak bir konudur. Hasta hekim ilişkisi mutlak anlamda üçüncü herhangibir insandan bağımsız olmalıdır. Bunun hiçbir ön koşulu yoktur. Bu konuda tek istisna hekimin veya hastanın talepte bulunma hakkıdır."
Tıbbi etik açısından bu düzenlemelerin güvence altına alınması için çalıştıklarını belirten Metin Bakkalcı, bazı yasalarda mevcut aykırılıkların yeniden düzenlendiğini ifade ediyor:
* Örneğin en son yakalama, ifade alma ve gözaltına alma yönetmeliğindeki Ocak 2004 deki değişiklik (2002 de bir değişiklik söz konusu) de bu konuyu güvence altına alan düzenlemelere sahiptir. Sağlık Bakanlığı'nın 2002 genelgesi de bu konuyu güvence altına alan hükümleri içermektedir. 1998'de çıkan Hasta Hakları Yönetmeliği de içermektedir.
* Kısacası tıbbi etik açısından son derece açık ve olmazsa olmaz bu ilke yasal düzenlemelerle düzeltilmiştir.
* Dolayısıyla Adli Tıp Kurumu'nun aslında aşılmaya çalışılan bu problemle ilgili olarak bunu yeni bir çalışma imiş gibi ifade etmesini anlamakta zorlanıyorum. Ama geç de olsa bunun bir kez daha dillendirilmesi hiç kuşkusuz yararlı olacaktır.
Adli tıp hizmetleri bağımsız olmalı
Türk Tabipler birliği II Başkanı Metin Bakkalcı, Adli Tıp Kurumu projesinin adli tıp hizmetlerinin Türkiye'de örgütlenmesine ilişkin ikinci bir boyutu olduğuna işaret ediyor:
* Adli Tıp hizmetlerinin Türkiye'de örgütlenmesine ilişkin kapsamlı bir çalışma yapılmasına ihtiyaç var. Bu hizmetlerin bir bütünlük içinde ele alınması gerekir ve bunun başında adli tıp hizmetlerinin mutlak bağımsızlığını sağlayacak yaklaşımlar esas alınmalıdır.
* Oysa son dönemde kamuoyuna da yansıdığı gibi Adli Tıp Kurumu' nun bizatihi kendisi bu bağımsızlığı zedeleyecek kaygı verici gelişmelere sahne olmaktadır.(YS)