Lübnan halkı taraf değil
Savaşın doğasına dair bu acımasız gerçeği sakınmadan yazan Ted Grant bugün yaşasaydı belki iki haftadır bombalanan Lübnan topraklarında olup bitenleri 'savaş' olarak adlandırmazdı.
Kesin olmayan rakamlara göre (bu kadar çok insan ölürken nasıl kesinlikten bahsedebiliriz) çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 600'ü aşkın ölü (Hizbullah militanları ve siviller), yaklaşık 2000 yaralı ve yüz binlerce evsiz...
Tepelerine yağan bombalardan kaçan Lübnan halkı adı savaş olmayan bir katliamın tarafı bile değil. 20 gün öncesinde 'normal' bir yaşam sürdüren halk, birdenbire (bize göre) sahip oldukları her şeyi kaybetti.
"Yeni bir Ortadoğu" planının kana, feda edilecek birkaç insana ihtiyacı vardı. Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da diktatörlüklere yol açıldığı, itinayla beslendiği biliniyorken, şimdi özellikle ABD'nin, emperyalizme tehdit oluşturan bu rejimleri ortadan kaldırmak için gösterdiği üstün çabada kullandığı dil ve araçların koca birer yalan olduğu çok açık.
Lübnan'daki kutla hükümet
Gerçek niyetler Uri Avnery'nin sözlerinde ; "Amaç, Lübnan'da rejimi değiştirip kukla bir hükümet kurmak. Operasyon ABD'yle tam bir eşgüdüm içinde planlandı ve uygulanıyor."
Ama gerçekten de ortada bir çelişki olduğu kesin. ABD Irak'ı bölüp parça parça eden cehennemi yaratırken kendi küçük cennetini yalnızca Kuzey ile sınırladığında, daha önce Filistin'de denenen ve Hamas iktidarıyla sonuçlanan hezimetten sonra Lübnan'da da zaten kurulmuş olan 'kukla' hükümet için ne düşünüyor?
"Hepimiz uyuyorduk savaş başlarken"
İki askerinin kaçırılmasından sonra İsrail Lübnan'ı bombalamaya başladığında hepimiz uyuyorduk. Bilmediklerimiz içinse hala uyuyor sayılırız. Aynı göğün altında, aynı coğrafyada, iç içe geçmişken hala uzağız oraya.
Hiç düşündünüz mü?
Sokakta yürürken, çocuğunuzu okula götürürken, okurken, yazarken, resim yaparken, derste, hastanede, havaalanında, bir otomobilin içinde, bir köprüde, ağaçların, binaların gölgesinde konuşurken, çalışırken herhangi bir yerde, sevişirken tüm yakıcılığı ve ölümcüllüğü ile kara metallerin, sarı sarı parlayan küçük bombacıkların tepenize atıldığını hayal ettiniz mi hiç?
Militarizmin şovu
Neler olabileceğini an azından tasavvur etmeye çalıştınız mı? Bu dayanılmaz empati için ümitsizim. Oysa biz belirli bir kesim dışında sıcağın etkisiyle gevşemiş bedenlerimiz ve ruhlarımızla militarizmin şov dediğini seyrediyoruz.
Dertlerimiz, kahkahalarımız, aşklarımız ve gündelik hayat... Tangalarla dönen, birkaç beldeden ibaret görüntüleri izleyen gözlerimiz bunu da görüyor mu?
Kimsenin içinden "Hayır, ben Türkleri (aslında pek çok Kürt vardı) tahliye(!) etme başarısını kıvançla taşıyan göğüslerdeki silahların parıltısından kör olmak istemiyorum," demek gelmiyor mu? Mete Çubukçu'nun deyimiyle ; "Tüm yabancılar çıktıktan sonra Lübnanlılar daha rahat bombalanacaklarını biliyor."
Türkiye'deki savaş karşıtı eylemler
O insanların limana indiklerinde, yüzlerinde gizli acıyı görmediniz mi? Onlar orada dehşeti yaşadılar. En azından dehşetin belleğinde yazılıdır bu. Pekala biz biliyor muyuz?
Avuç içi kadar savaş karşıtı eylem yapıldı Türkiye'de. Kararmış vicdanlarını birkaç duygusal sözle rahatlatmayı yeterli görüyorlarsa onlar, söylenecek bir şey yok.
Açıkça insanlar havadan avlanırken milyonların çıkması gerekmez miydi? Ama bu durumda halkların talepleri muhataplarını hiç bulamadı ne yazık ki. Vietnam için yürüyen milyonlar, yapılan onca gösteri ölümleri durdurmaya yetti mi?
Buradan savaş karşıtlığının veya adı ne olursa olsun insan öldürenlerin karşısında elbette durmak gerektiğini sonuna kadar korurken pasifizmin bizi hiçbir yere götürmeyeceğini açıkça yazmak gerek.
Bataklık aynı bataklık
Tarihte örnekleri var. Kritik bölgeler için genel grevlerin işe yaradığı mesela. Düpedüz katliamı kısa vadede durdurmak istemiyorlar. Öyle buyuruyorlar. Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı bir barış gücünden bahsediliyor. Barışı onlardan beklemenin hiçbir mantıklı dayanağı olmamasına rağmen iyi bir oyalama taktiği için bu araç hiç değişmedi zaten. Bataklık aynı bataklık. Dönüp dolaşılıp girilen bir çamur deryası.
El-Khalil: Sanatçının sesi
Ama bizim burada, Akdeniz'in kıyısında çaresiz balıklar gibi izlediğimiz çamurun içinde çare olarak görebileceğimiz bir tek şey var aslında. Gene M. Çubukçu'nun dediği gibi "büyük oyunun küçük parçası", aslında o kadar da acıklı bir durumda olmayan Hizbullah'ı mırın kırın etmeden şimdi, şu 'an' desteklemek.
Su yolunda akmadan... Sonuna kadar Lübnan'da kalacağını duyuran ve yardım çağrısı yapan sanatçı-aktivist Zena El-Khalil' in o dolaysız acısına kulaklarımızı açalım sonuna dek ve aynı sözleri haykıralım. Şu dizeleri de Ted Grant (2) aracılığıyla bir kez daha yollayalım o topraklara;
"Siz ikiyüzlüler! Sizin oyununuz bu mu?
İnsanları öldürmek ve Tanrıya şükretmek?
Ayıptan vazgeç, Gitme daha ileri:
Tanrı kabul etmez senin cani teşekkürlerini." (TBÖ/AD)
(1) Aklın İsyanı-Marksist Felsefe ve Modern bilim-2001.
(2) Robert Burns-ulusal zafere şükretme üzerine