Forumu başladığından beri takip eden Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, çok genç olan foruma olan katılımın her geçen yıl arttığını, bu sene şimdiye kadar olan katılımın iki katının beklendiğini söylüyor.
Prof. Dr Yeldan, forumu "başka bir dünya mümkün" görüşünün somut bilimsel temellerinin araştırıldığı şu andaki küresel hareketin eleştirildiği bir açık bilimsel, entelektüel forum" olarak tanımlıyor. Fakat bu durumun kitlelerden kopmasına yol açmadığını da vurguluyor.
Prof. Dr. Yeldan, forumda bir konferansa konuşmacı olarak katılacak daha sonra Küba'da bir konferansa katılacak. Porto Allegre'ye gitmeden önce sorularımızı yanıtladı:
Küreselleşmenin eleştirildiği açık bilimsel forum
Sosyal Forum süreci başladığından bugüne kadar nasıl faydalar ortaya çıkardı. Yani üç yıl aradan sonra nasıl sonuçlar, faydaları oldu? Bu hareket ülkelerin veya küresel şirketlerin politikalarında nasıl etkiler yarattı mı?
Dünya Sosyal Forumu çok genç bir hareket. Daha üçüncü senesini örgütlüyor. 2001'deki ilk dünya sosyal forumundan bu yana hareket çok büyük katılım ve ilgiyle giderek güçleniyor. Örneğin geçtiğimiz yıl foruma sadece 12 bin 700 delege kayıtlı iken ve toplam 622 adet atölye çalışması, bilimsel panel, seminer sunulmuşken bu sene bu rakam Aralık ayı itibariyle 29 bin 700 kayıtlı delege, 1710 tane bilimsel atölye, seminer ve çalışma programlanmış durumda. Bir de buna izleyici sayılarını katarsanız, geçen sene 50 bin olan rakamın bu sene 100 bini aşması bekleniyor.
Dünya Sosyal Forumu, bütün dünyadaki anti küresel, barıştan, insan haklarından yana, dünyanın sermaye tarafından yönlendirilmesini değil insan için, insana saygılı üretim ve yatırım yapan bir üretim sürecine girmesi doğrultusundaki çalışmalar için büyük bir umut veriyor.
Dünya Sosyal Forumunun gelenekselleşmiş sloganı "Başka bir dünya mümkündür" sürekli bilimsel olarak işleniyor. Bu anlamda hep anti küresel hareket dendiği vakit biraz da maksatlı olarak ideolojik bir saldırıyla bir takım medya çevreleri bunu bir sokak gösterisi, marjinalleşen, küreselleşmeye şu veya bu şekilde ayak uyduramayan kitlelerin bir dışavurumu olarak basit bir şekilde anlatmaya çalışıyorlar. Halbuki Porto Allegre gerçeği sadece bir sokak gösterisi, bir dışavurumdan ibaret değil. "Başka bir dünya mümkün" görüşünün somut bilimsel temellerinin araştırıldığı şu andaki küresel hareketin eleştirildiği bir açık bilimsel forum niteliğinde.
Bu yönüyle entelektüel bir uğraş mı oluyor?
Evet her şeyden önce akademik, entelektüel, bilimsel bir uğraş. Fakat soyut anlamda da toplumdan, gerçek hayattan kopuk, bir takım kuramsal teorilerin karşılıklı fikir alışverişinde bulunduğu bir ortam değil.
Böyle bir handikapa düşmüyor mu peki?
Hayır böyle bir handikap yok. Hayatın pratiği, siyasi gerçeklik içinde somut alternatiflerin, projelerin tartışıldığı bir hareket. Bu anlamıyla da dünya sosyal forumunun bu bilimsellik yanı foruma saygınlık veriyor ve bir umut ışığı sağlıyor.
Küreselleşme karşı konulabilir bir süreç
Peki bu bilimsel uğraşın üçüncü dünya ülkelerine yansıması ne şekilde gerçekleşiyor ya da forumdan böyle bir beklentiye girmek için erken mi?
Her şeyden önce Dünya Sosyal Forumunun küreselleşmeye bakış açısını vurgulamamız gerekiyor. Forum, "küreselleşme" denilen olguyu kapitalizmin yeni bir aşaması olarak görüyor ve karşı konulamaz, kendi başına nesnel özellikleri olan bir süreç değil, bugün çok uluslu şirketlerin uluslararası finans sermayesinin, ulus devletlerinin gücünü özerk kurumlar aracılığıyla denetlemesi çabalarının bir ürünü olarak değerlendiriyor.
Dolayısıyla "küreselleşme" dediğimiz süreç somut üç aktör tarafından yönlendiriliyor. Bir; çok uluslu şirketler, iki; uluslararası finansal sermaye, üç; özerk kurullar vasıtasıyla ulus devletin dışına çıkartılmış olan bir takım kuruluşlar.
Bu sürecin güzel adları var: İyi yönetişim, şeffaf devlet, güven ve istikrar, enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankası, faiz dışı fazla veren maliye politikası gibi.
Bunlar Türkiye'de çok alışık olduğumuz sözler. Fakat bunlar küreselleşen çok uluslu şirketlerin ve finansal sermayenin ulus devletlere bizim gibi az gelişmiş devletlere empoze ettiği yönetişim biçimleri. Bunlar Türkiye'ye özgü reçeteler değil. Arjantin, Brezilya'da bütün IMF programlarına adapte olmaya itilmiş ülkelerde böyle bir yönetim modeline koşullandırıldığını görüyoruz. Bu açıdan baktığımız vakit küreselleşme, dolayısıyla iradi, öznel bir süreç ve karşı konulabilir bir süreç.
Küreselleşme bize bir teknolojik çağdaşlık ülküsü gibi lanse ediliyor. Halbuki bugünkü küreselleşme olgusunun çağdaş teknoloji kullanımı ile bir ilgisi yok. Bu bir propaganda içeren, doğrudan doğruya kapitalizmin yeni bir aşamasına tekabül eden bir süreç. Hani Lenin'in kapitalizmin nihai aşaması dediği, emperyalizmin de aslında bir son aşaması olarak görebiliriz.
Artık tek bir devlet döneminde emperyalist devletler var iken şu anda tek bir devlet, Amerikan hegemonyasının dünyayı kendi sınai birikimine, kendi finansal birikimine bağımlı kılma aşamasını öngören bir süreçten geçiyor.
Küreselleşe olgusunu bu şekilde koyduğunuz zaman bunun denetlenmesine ilişkin bir dizi somut hedef var elinizde: Dünya Sosyal Forumu, çok uluslu şirketler üretim, yatırım, pazarlama faaliyetlerini çok uluslu düzeyde sürdürdüklerine göre bunların üretimlerinden ve uluslararası kazançlarından alınacak bir vergi sistemini öneriyor.
Tek tek ulus devletler düzeyinde çok uluslu şirketlere tanınan vergi cennetleri, vergi muafiyetleri, sendikasızlaştırma, onların tabi olacakları iş yasalarının istisnalarını içermesi gibi unsurlar değil, bilakis uluslararası düzeyde tektipleşmiş bir muhasebe, uluslararası düzeyde uygulanacak karın üzerinden vergilendirme gibi olguların denetlenmesine ilişkin talepler var.
Kitlelerin morali için anti sistemik ara hedefler
Anti-Mai çalışma grubunun sosyal foruma ilişkin bir eleştirisi var. Sosyal forumların "kapitalizmi reform etmeye yönelik olduğunu" savunarak, forumun içerisinde yer almıyorlar. Sizin bu eleştiriye yanıtınız?
Sistem dışına çıkmayı amaçlayan dünya projesi ile bu projeye adım adım ulaşmak için ara hedeflerin konulması birbirini tamamlayan süreçlerdir.
Dünyayı başka bir toplumsal düzende değiştirmeyi amaçlayan yeni bir sistem projesi için mücadele bir dizi ara hedefi de içermek durumundadır. Bugünden yarına sizin kitleleri örgütlemek için onlara somut alternatifler sunmanız gerekiyor.
Halkı, emekçi kitleleri her şeyden önce aş, iş, sağlık, eğitim mücadelesinde somut hedefler üzerinde örgütlemeniz lazım. Dünya Sosyal Forumu'nun finansal sermayeye ilişkin buna benzer denetlemeyi öngören anti sistemik ara hedeflerin dünyayı dönüştürme amacını taşıyan bir sistem mücadelesinden bağımsız değil ki.
Anti sistemik ara hedefler kitlelerin moralini yükseltme, kitlelerle beraber hareket etme becerisi sağlayan, onlara somut alternatifler sunan ve bence son derece önemli unsurlar. Bunlar o kadar önemli ki hangi politikaların çok önemli, radikal olduğu, hangi politik önermelerin daha reformist, daha "ılımlı" ayırımı günlük siyasi pratik içinde birden bire yer değiştirebilir.
Bugün çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesi gibi çok ılımlı görünen bir önerme, siyasi gerçeklik içinde çok radikal bir hareketin başlangıcı olabilir ve bambaşka bir noktaya götürebilir. Bugünden sadece bu fikrin ortaya atılmasını yadırgamak ve reddetmeyi ben çok yanlış bir siyasi tavır olarak görüyorum.
Sosyal forum Davos Ekonomik Forumuyla paralel yürütülüyor. Sizce sosyal forum ekonomik forum tarafından tanınıyor, dikkate alınıyor mu? Ya da ileride etkiler mi?
Özellikle geçtiğimiz yıldan başlayarak Dünya Ekonomik Forumu katılımcıları küreselleşmeyi de sorgular nitelikte paneller seminerler düzenlemeye başladılar. Bir yerde "anti küresel hareketin de sesini duyalım" diye bir görüşe girdiler.
Ben burada şöyle bir kaygı olduğunu düşünüyorum; Her şeyden önce gerçeği değiştiremezsiniz. 1980'lerden bu yana çok somut verilerle gördüğümüz, dünyada yoksulluğun mutlak anlamda artması, orta sınıfların çözülmesi, gelir dağılımının ülkeler ve uluslararası düzeyde hızla bozulmaya itilmesi olgusu var.
Bugün günde 1 dolarla geçinmek zorunda kalan dünya nüfusunun dörtte biri kitle var. Bu rakam hızla büyüyor. Bütün bunların yanında yerel savaşlar, devletin giderek daha baskıcı, güç kullanıcı konuma itildiği bir konuma sürükleniyoruz. Dünya yoksullukla beraber yeni çatışmalara sahne olan tehlikeli bir duruma doğru gidiyor.
Bunlar elbette ki insanı bir talep unsuru olarak gören, iktisadi anlamda üretilen malların satılabileceği bir unsur olarak gören sermaye mantığını çok tedirgin ediyor. Dolayısıyla ben Dünya Ekonomik Forumu'ndaki küreselleşmeye getirilen eleştirilerin sermayenin karlılığını sürdürecek, ona üretilen mallara talep yaratacak unsurların tekrar kazanılması için düşünülen kaygılar olarak görüyorum. Yoksa hakikaten insancıl bir yaklaşım ile somut bir kaygı söz konusu değil.
Bu nedenle Dünya Sosyal Forumu ile Ekonomik Forum arasındaki söylemlerin herhangi bir şekilde bağdaşabileceği kanısında değilim.
Bu forumun gündemi ne olacak, daha çok neler konuşulacak?
Her şeyden önce Irak savaşı, militarizme ve Amerikan hegemonyasının militarizme dayalı yayılmacı anlayışı ön planda olacak.
Bunun yanında finansal sermaye hareketlerinin denetlenmesine ilişkin Brezilya, Arjantin, Türkiye, Rusya, Meksika gibi IMF programlarının cenderesine sıkışmış ülkelerin siyasi ve iktisadi krizlerin çıkartılmış olan derslerin değerlendirilmesine ilişkin bir dizi toplantı da olacak.(HA/BB)