Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Hakim Orhan Gazi Ertekin'le bugün 271'incisi görülen Ergenekon duruşması üzerinden Ergenekon davasının bugüne kadarki seyrini ve ortaya çıkan hukuki-siyasi sorunları konuştuk.
Ertekin, Ergenekon davasının ilk iddianamesinin kısmen kabul edilebilir olduğunu, ondan sonraki iddianameler ve yargılama pratiğinin bu sürecin nereye doğru evrileceğini, sürecin gerçek sahibinin kim olduğunu, toplumsal ve siyasal planda hangi siyasi anlayışa denk düştüğünün belirginleştirdiğini söyledi.
İlk iddianamede yargılamayı yürütenlerin "derin devlet" perspektifinin henüz ortaya çıkmadığına dikkat çeken Ertekin, sürecin zaman içinde hükümetin ve cemaatin siyasi çıkarlarının takip edildiği bir adli perspektife dönüşmeye başladığını ifade etti.
"Cemaat müşteki olamaz"
Ergenekon'un ve derin devletin temel müştekisinin cemaat olduğuna dair bir algı oluşturulmaya başlandığını söyleyen Ertekin, hükümetin 2007'deki e-muhtıra nedeniyle kısmen müşteki olabileceğini ama cemaatin bugüne kadarki herhangi bir darbenin, askeri müdahalenin ciddi ölçüde mağduru olduğu yönündeki iddiaların çürük olduğunu ifade etti.
"Bu iddia giderek derin devlet yargılamasını kuşatmaya, ona yön vermeye başladı. Toplumsal destek de buna paralel olarak azalmaya başladı.
Cemaat giderek yargıyı kendi siyasi çıkarları açısından politik vasıtaya dönüştürmeye başladı. Kendi operasyonlarını, kendi iktidar alanını yargı üzerinden genişletmeye başladı. Bu konuda huzursuzluk da genişlemeye başladı.
2007'de birçok kesimde oluşan 'derin devlet sorgulanıyor' heyecanı artık geldiğimiz aşamada bu sürecin sadece belli bir grubun siyasi çıkarının örgütlenmesi üstüne ilerlediğine dair hükümle sonuçlanmış durumda."
"Baskıcı ve bunaltıcı siyasi iklimin içindeyiz"
Silivri'de dün toplanan kalabalığa atıfta bulunan Ertekin, Türkiye'de yargının artık meşruiyetinin sona ermeye başladığını belirtiyor.
Ertekin, insanların artık sokağa çıkmaya başladığını ve bunun önemli olduğunu ifade ederek, yargının toplumun adalet beklentisini karşılamaktan uzaklaştığı görüşünde.
"Eğer derin devlet ve Türkiye'deki devlet şiddetinin sorgulanması isteniyorsa Ergenekon davasının merkeze alınıp daha fazla üstünde düşünülmesi gerekiyor.
Geçmişte adaletin, hukukun önemsizliği üstüne başka bir perspektif vardı. Adalet ve hukuk sadece belli kesimlere emanet edilen bir şeydi. Şimdi adaletin imkansızlığı diye yeni bir kavramla karşı karşıyayız. Bir tür Kafka'nın hukuk devleti ortaya çıktı.
Her zaman adaletin kapısı açık oluyor, hukukun kapısı açık oluyor ama o kapı hiçbir zaman müştekilere açılmıyor. Bir tür hukuksal imkansızlık, adaletin imkansızlığına dair baskıcı, bunaltıcı başka bir siyasi ve yargısal iklimin tam içinde bulunuyoruz.
Herkese hukuk getireceğini iddia eden derin devleti soruşturacağını iddia eden ama hukuksal mefhumları işletmeyen ve bunun somut olarak kullanımını engelleyen yeni bir yargı iktidarıyla karşı karşıyayız."
"Dava siyasi piyasaya yönelik"
Yargılanan bazı isimlerin faili meçhul cinayetler, kontrgerilla eylemleri nedeniyle değil, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) karşı darbe teşebbüsünden yargılandığına dikkat çeken Ertekin, davanın müştekisi sadece hükümet ve cemaat olması durumunda bu davanın hiçbir zaman gerçek anlamda derin devlet davası olamayacağı görüşünde.
Devlet şiddetinin mağdurlarının özellikle sol kesim ve Aleviler olduğunu belirten Ertekin, Ergenekon davasının bunların hiçbiriyle alakadar olmadığını ifade etti.
"Tam tersine kendini giderek merkeze yerleştiren ve devletin belli kurumlarını ele geçirmeye çalışan, derin devlet açısından tarihsel sorun olarak algılanmayan bir grubun korunmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Sanıklar açısından bakarsak da bu davanın bir örgüte değil siyasi piyasaya dönük işlediğini söylemek lazım.
Hükümet düşürme diye bir tabir vardır. Demokratik hükümetlerin antidemokratik güçlere karşı kendisini savunması bağlamında girişimlerde bulunulurdu. Ancak hükümet düşürme iddiası 100 yıldır iktidarların muhalifleri bastırmak için kullandıkları siyasi araca dönüştü.
Belli grupların, özellikle sol kesimlerin hükümeti düşürmek için çok çeşitli planları olduğuna dair medya aracılığıyla iddialar yayılıp yargıda sonuçlandırılan sindirme operasyonu olarak işletildi. Bugün de giderek muhalefeti sindirmeye yönelik bir araca dönüştüğünü düşünüyorum.
Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi isimlerin öne çıkarılması bu davaya meşruiyet kazandırmak için kullanılıyor. Eğer önümüze böyle bir tablo çıkarılırsa bu gerçek bir derin devlet tablosu olmaz. Sadece belli grupların kendi siyasi fantezilerini ördüğü yağlı boya bir derin devlet tablosu olur.
2010 sonrasında bu derin devlet perspektifini ciddi ölçüde sorgulamak ve yerli yerine oturtmak gibi bir görevimiz var. Ergenekon davasını daha fazla sorgulamamız ve kimin suç işlediğine dair yeni bir adli perspektif geliştirmemiz lazım."
"Davalar bitirilmemek üzere tasarlanıyor"
Ertekin, Ergenekon gibi davaların bitirilmemek üzere ortaya çıkarıldığı görüşünde. Binlerce sayfalık yoğunlaştırılmış iddianameler ve içinden bir türlü çıkılamayacak şekilde farklı iddianamelerin birbiriyle birleştirilmesi ve sürekli yargılama dinamizmi yaratacak yeni araştırma alanları üretildiğini söyleyen Ertekin sözlerine şöyle devam etti:
"Özel yetkili mahkemeler kaldırıldıktan sonra onların yetkileri sınırlandırıldı ama ek iddianame yoluyla bu dinamizmi yeniden geliştirmeye çalışıyorlar. Ek iddianame müessesesi mevcut yargılanan sanıklara yeni sanıkların eklenmesi için kullanılır. Bu mahkemelerin yeniden dinamizm kazandırılması, yeniden araştırılacak başka meselelere yönelmesi, davayı uzatmak için kullanılan araçlardan bir tanesidir.
Aslında bu davayı kurgulayan ve geliştiren adli perspektif bu davaların normal süre içinde sonlandırılmasını istemiyor. Bunu da mümkün olduğu kadar uzatmaya çalışıyorlar.
Bu davaların hiçbiri bitirilmek ve sonuçlandırılmak üzere üretilmiş davalar değildir. Kafka'nın davalarıdır. Ancak bu kişilerin ölümüyle dosyalar rafa kaldırılacak ve sonuçlandırılacak davalardır. Yani ömürlük dosyalarla karşı karşıyayız.
Darbelerle de derin devletle de mücadele edebilmek için toplumun genelinin sahiplendiği bir davaya dönüşmesi gerekir. Şu an mevcut dava toplumun genelinin müştekisi olduğu bir dava değil. Küçük bir grubun müştekisi olduğu davadır." (EKN)