İstanbul Barosu’nun uzun süredir ertelenen genel kurulu 9-10 Ekim’de gerçekleştirilecek.
Yeterli katılımın sağlandığı takdirde yeni baro yönetiminin belirleneceği genel kurul öncesinde başkan adaylarından Sezin Uçar ile konuştuk.
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar grubu adına başkan adayı olan Sezin Uçar yarışa giren tek kadın aday.
İstanbul Barosu tarihinin ilk kadın başkanı olmayı amaçlayan Uçar mevcut yönetimin hatalarına, işçi ve kadın avukatların karşılaştığı zorluklara dikkat çekti.
“Cins eşitlikçi bir baro istiyoruz”
Türkiye’nin en büyük barosunun başkanlığına adaysınız. Kazandığınız takdirde nasıl bir baro hayal ediyorsunuz?
Evet, İstanbul Barosu Türkiye’nin en büyük barosu, dünyanın da sayılı barolarından birisi. Bu sadece daha fazla sayıda avukatın İstanbul barosuna mensup olmasıyla ilgili bir durum değil. Aynı zamanda hem İstanbul Barosu’nun bugüne kadar savunma makamı bakımından temsil ettiği rolü hem de haklar ve özgürlükler nezdindeki pozisyonuyla ilgili bir durum.
Biz de Özgürlükçü Demokrat Avukatlar olarak 2014’ten bu yana İstanbul Barosu’nun daha özgürlükçü, demokrat ve katılımcı bir perspektifle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aynı zamanda cins eşitlikçi bir baro da istiyoruz. Bunu özellikle vurgulamak isterim bugün İstanbul Barosu seçimlerinde sadece bizim grubumuzda tek kadın aday söz konusu ve köklü bir tarihten gelenek İstanbul Barosu’nun daha önce hiç kadın başkanı olmadı. Türkiye’de ve Ortadoğu, Latin Amerika gibi diğer bölgelerde kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarını düşündüğümüz zaman bu son derece çelişik bir durum.
İstanbul Barosu gibi bir kurumda eşit temsil ilkesinin olmaması baronun statik ve erkek egemen yapısına bir örnek. O nedenle bizim hayalimizdeki baro özgürlükçü, demokrat ve cins eşitlikçi bir baro olacak.
“Baro kendini devlet uzantısı bir kurum gibi görüyor”
Sizce mevcut yönetim görev süresi boyunca neleri yanlış yaptı, yönetimdeki aksaklıklar neler?
İstanbul Barosu’nda eleştirdiğimiz en temel şeylerden biri baronun kendisini resmi devlet ideolojisine tamamlayıcı bir kurum olarak görüyor olması. Baro yönetiminin tekçi, militarist ve ulusalcı bir yapıya sahip olması en temel eleştirilerimizden biri.
İstanbul Barosu ilk bakışta mevcut otoriter yapının karşısındaymış gibi görünebilir. Ama söz konusu resmi devlet ideolojisi olduğunda toplumsal bir kurum gibi değil devletin uzantısı bir kurum gibi hareket ediyor. Buna birkaç örnek vermek gerekirse sınır ötesi tezkerelerin onaylanması ve Suriye’de sivillere dönük gerçekleşen müdahalelerde baro böyle bir tutum takınmaktadır. Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan gerilimde siviller arasında dahi insanlığa karşı işlenen suçlar bakımından ayrımcılık yapmıştır. O nedenle ulusalcı, militarist ve statik yaklaşımın yerine toplumsal özgürlük mücadelesinin, yurttaşların adalet mücadelesinin yanında bir baro istiyoruz.
Bu duruma pratik bir örnek verelim. Bilindiği gibi 7249 sayılı yasayla birlikte çoklu baro sistemine geçilerek avukat sayısı beş binin üzerinde olan şehirlerde iki binin üzerinde avukatın bir araya gelmesiyle alternatif baro kurulmasına olanak sağlandı. İstanbul Barosu dahil olmak üzere pek çok baro yönetimi avukatlara ve avukatlar üzerinden yurttaşlara dönük bu yasayı kendilerine yönelikmiş gibi ele alarak baro başkanlarının Ankara’ya yürümesi gibi bir eylem gerçekleştirdiler. Tüm avukatlar bu sürecin parçası haline getirilmedi. OHAL ve KHK’lar ile yönetilen bir dönemde hak ve özgürlükler için avukatların karşı koyuşları çok şey ifade ediyordu. Ancak İstanbul Barosu başkanı oluşan bu tepkiyi elinin tersiyle itti. İstanbul’da avukatları taşıyacak otobüsler iptal edildi, yasaklanan Ankara mitingi sükunetle kabul edildi. Bu pasifist durum karşısında maalesef yasa kabul edilmiş oldu ve İstanbul’da ikinci bir baro kuruldu. Bu yasanın yürürlüğe girmesinde, İstanbul’da ikinci bir baronun açılmasında başta Durakoğlu olmak üzere İstanbul Barosu yönetiminin çok büyük bir payı var diyebiliriz.
“Sorunlar toplumsal olarak ele alınmalı”
Seçilmeniz durumunda baro hakkında planladığınız projelerden bahsedebilir misiniz? Bir önceki yönetimden devralacağınız sorunları aşarak hedeflediğiniz projeleri gerçekleştirebilecek misiniz?
Özgürlükçü Demokrat Avukatlar olarak projeci bir seçim grubu değiliz. Diğer seçim gruplarının açıkladığı projelerin ise gerçekçi ve hayata geçirilmesi mümkün olduğunu düşünmüyoruz. Şöyle ki pek çok avukat grubu avukatların yaşadıkları mesleki sorunların kendileri tarafından çözüleceğini söylüyor. Bunu aslında mevcut yönetim de söylüyor ama burada örneğin işçi avukatlık meselesini ele alarak konuşalım.
İstanbul gibi bir metropolde avukatların ezici çoğunluğu mesleklerini işçi avukatlar olarak icra ediyor. Avukatların dörtte üçü bir başka meslektaşı tarafından sömürülerek yaşamını idame ettiriyor. Böylesine büyük bir sorunu neoliberal politikalara karşı koymadan çözebilmek mümkün değil. İşçi avukatlık sorunuyla doğru temelde mücadele edilebilir. Örneğin ilk olarak sorunun adını doğru kabul etmek lazım ama yönetimde yer alan baro işçi avukatlık kavramını dahi kabul etmiyor. Avukatların işçilik yaptığını kabul ettiğimizde sendikal mücadeleyi içeren bir işçi işveren ilişkisine kapı açılıyor ve işçilerin bugüne kadarki kazanımlarını arkalayan bir çalışma ve mücadele biçimi gerekiyor.
Bu bir asgari ücret tarifesi de olabilir, belli aralıklarla işçi avukatlık yapan büyük hukuk bürolarının çalışma koşullarının denetlenmesi şeklinde de olabilir. İşçi-işverenlik müessesinin avukatlık mesleğinin etik ilkelerine zarar vermesinin önüne geçilebilir.
Büyük projeler ortaya atıp baronun toplumsal yönünü görmezden gelerek bırakın işçi avukatlığı, stajyer avukatların ya da kadın avukatların yaşadıkları sorunları, mahkemelerde duruşma salonlarında saatlerce beklemeyi ya da küçük otopark sorunlarını bile çözemeyiz. Bu nedenle avukatlık mesleğinin, savunma makamının hak ettiği yere gelebilmesinin yolu mesleğin toplumsal yönünü göz ardı etmemekte gizli.
Son olarak baro üyesi meslektaşlarınız sizi neden seçmeliler?
Meslektaşlarımızın oy kullanmadan önce bütün seçim gruplarının geçmiş pratiklerini incelemeleri gerekiyor. Çünkü sözel olarak herkes en iyi aday olarak kendisini gösterse de en iyi örnek pratiklerdir. Bizim en temel özelliklerimizden birisi cins eşitlikçi bir baro için çalışmamız. Bunu hem kadın başkan adayımız olmasıyla hem de kadın özgürlük mücadelesinin bugüne kadar ki tüm kazanımlarını içeren bir baro anlayışı benimsememizle gösterebiliriz. Başkanlık seçimine kadın bir başkan adayıyla girmekten tutun bütün kurullarda eşit temsil ilkesini uygulamaya ya da disiplin yönetmeliği bakımından kadın hakları merkezinin ayrıca bir meslek etiği ilkesi hazırlaması gerekliliğinden hareketle bir kadın özgürlük programı ortaya çıkartmış olmamızdan da bulabilirsiniz. Hem genç meslektaşlarımıza hem de bugüne kadar avukatlığın saygın bir meslek olarak yer edinmesine yardımcı olan gelenekselleşmiş ilkelere de hitap ediyoruz.
Aynı zamanda direnen baro, direnen avukat şiarıyla yola çıkıp seçimlere hazırlandık. Biz grup olarak otoriter yapının saldırısına en çok uğrayan avukatlardanız ve yine aynı şekilde saldırıya uğrayan, mesleğini yaparken saldırıya uğrayıp hapse giren ya da hayatını kaybeden meslektaşlarımızı da gerçek anlamda sahiplenen bir grubuz. Grubumuza karakterini veren olgu savunma mesleğinin toplumsal adalet mücadelesi ve halkın hak ve adalet mücadelesiyle özdeşleşmiş olma gerçekliğidir. Buna uygun bir baro politikası inşa etmeye çalışıyoruz ve bunu yaparken mevcut otoriter yapının karşısındayız. Ama İstanbul Barosu’nda özellikle Kocasakal yönetiminden beri karakterize olan militarist, ulusalcı, milliyetçi ve tekçi baro anlayışına da karşıyız. Yani resmî ideolojinin tamamlayıcısı olan anlayışa karşıyız. O nedenle meslek sorunlarını bu toplumsallık perspektifinde çözen baro politikası anlayışımız olduğu için genç, işçi ve kadın avukatların bizi seçip baroyu beraber yönetmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Sezin Uçar hakkında
Avukat.
İlk ve orta öğrenimimi Mersin'de tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 2004'te İstanbul Barosu'nda avukatlık stajına başladı. 3 yıl çeşitli avukatlık ofislerinde işçi avukat olarak çalıştıktan sonra Ezilenlerin Hukuk Bürosu'nda avukatlığa devam etti.
İstanbul barosu bünyesinde çeşitli tarihlerde çalışma yaşamı komisyonu, insan hakları komisyonu ve kadın hakları merkezinde çalışmalar yürüttü. İstanbul barosunda kadın basketbol takımının kuruluşunda yer aldı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi. İnsan hakları ve toplumsal mücadelenin çeşitli alanlarındaki makaleleri farklı dergilerde yayınlandı.
(DE/AS)