Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın Kanun Hükmünde Kararname ile atıldıkları işlerine iade talebiyle başladıkları açlık grevleri 159. gününde.
Esra Özakça ile eşi Semih Özakça’yla 7 Ağustos günü yaptıkları son görüşmelerini konuştuk.
Esra Özakça da eşi gibi KHK ile işten atılmıştı ve açlık grevinin 84. gününde.
Sincan Kampus Cezaevinin hastanesinde boşaltılan koridorda iki ayrı odada tutulan iki eğitimcinin 28 Temmuz’da buraya sevk edilmeleri sonrasında yaşanan değişiklikleri anlattı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) refakatçi verilmesi ve kendi seçtikleri doktorlara muayene izni konusunda kararına karşın bunların gerçekleşmediğini söyledi. Havalandırmanın olmadığını, avukat görüşü ve telefonla iletişimde kısıtlamalar yaşandığını belirtti.
"Yalnız başlarınalar"
Gülmen ve Özakça Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuru sonrasında, mahkemenin talebiyle Ankara Numune Hastanesi’nde muayene edilmesi sonucu hazırlanan 28 Temmuz tarihli raporda “hayatlarını tek başlarına idame ettiremeyecekleri ancak bunun tahliyelerini gerektirmediği” ifadeleri yer aldı. İki eğitimci raporun çıktığı gün, tutuklu bulundukları Sincan Kampus Cezaevinin hastanesine sevk edildiler.
Esra Özakça, eşi Semih Özakça ile son görüşte anlattıklarını aktardı:
“En son geçen Pazartesi (7 Ağustos) günü görüşe gittik. Kas ağrıları en çok şikayet ettikleri şey. Semih Numune Hastanesi’ne götürüldüğünde 57 kiloymuş ama onun da üzerinden geçmişti. Gördüğümde çok zayıftı.
"Birbirlerinin seslerini duyabiliyorlar"
“Hastaneden ‘refakatçi uygundur’ diye yazı göndermişler ama yalnız başlarına kalıyorlar. Bir kat boşaltılmış, sadece ikisi var. Aralarında boş bir oda var. Birbirlerini seslerini duyabiliyorlarmış ama ikisinin de çok sesi çıkmadığı için kısıtlı. Nuriye hoca bir gece cevap verememiş. ‘Gücüm yok cevap veremedim’ demiş.
“Kaldıkları yer küçük bir oda. Güneş almıyor. Havalandırması yok. Hücredeyken havalandırmaya çıkabiliyorlardı. Odadan çıkamıyorlar. Odada banyo, tuvalet var.
"Çamaşırlarını elde yıkıyorlar"
“Çamaşırlarını kendileri elde yıkıyor, temizliği kendileri yapıyorlar. 2-3 günde bir kirlileri alıp temiz kıyafet verelim dedik ama cezaevinde eşya alıp verme prosedürü uzun.
"Semih'in altı kitabı var, dört kitabını vermiyorlar"
“Eşyalarının hepsi yanlarında değil. Belli şeyler gelmemiş daha. Hala kitaplarının verilmesinde sorun var. Semih çok şikayetçiydi. 10 kitap hakkı var, odasında altı kitap vardı dört kitabı vermiyorlar. Biz de yatırıyoruz ama gardiyanlar 20 kitaptan seçtiklerini götürüyorlarmış. Listeden Semih seçemiyor.
"Bunları kendim yazdım, yorgunum' notu düşmüş"
“Semih’in her gün içeceklerini not aldığı çizelgesi var. ‘Bunları kendim yazdım ve çok yorgunum bugün’ diye not düşmüş her günün sonuna.
“Belli saatlerde kontrol ediliyorlar. Semih’i sabahları ‘Uyan ölü müsün değil misin diye bakacağız’ diye uyandırıyorlarmış. ‘Anlamıyor musunuz nefesimden?’ deyince de ‘Oradan anlaşılmıyor, bilincin açık mı nereden bilelim’ diyorlarmış. Müdahale yapmaya dair psikolojik baskı var.
"Avukat kısıtlaması geldi, 'hijyen' diyorlar"
"Avukatları her gün gidebiliyor. Ama hastaneye götürüldükten sonra görüş saatlerini kısıtladılar. Sabahtan öğleye bir saat, öğleden sonra bir saat avukat görebiliyor. Önceden avukatlar odalarına girebiliyorlardı. Şimdi odalarına giremiyorlar. Odalara girişteki küçük koridora masa koymuşlar; masanın etrafında görüşebiliyorlar. Bir kişiye bir avukat kısıtlaması geldi, iki avukat aynı anda giremiyor. Sebebini de ‘hijyen’ olarak açıklıyorlar. Ama Semih diyor ki ‘Odama 5-10 gardiyan istediğinde giriyor, önlem de almıyorlar, avukatlar maske ve eldivenli halde iken bu uygulanıyor’.
"Melodisini unutmadan hızla söylemek istemişti..."
“15 günde bir telefon hakkı var. Geçen hafta aradığında 17 saniyede konuşma kesildi. Gerekçe olarak daha önce sesinin dışarıya çıkması bahane edilmiş. Yüksel Caddesi için yaptığı şarkıyı melodisini unutmadan hızla söylemek istemişti, ama telefon kesildi. Bu hafta daha aramadı. “
"Heyet, onları ikna etmemizi istedi"
Esra Özakça ziyarete gittiklerinde Numune Hastanesi’nden dört doktor, Sağlık Bakanlığı’ndan iki görevli ve cezaevi hastanesinin başhekiminin kendileri ile idari binada görüştüklerini anlattı.
“Açlık grevini bırakmaları için ikna edilmeleri gerektiğini söylediler. Biz de taleplerini istediklerini anlatık. Kendileri tarafından muayane edilmelerine ikna edilmesini istediler. Kendi doktorlarını istediklerini, AİHM kararında da bunun ve refakatçi sağlanmasının olduğunu ama uygulanmadığını anlattık. Onlara muayeneyi kendisine sormalarını söyledim.
“Konuyu zorla müdahaleye getirdiler. Zorla müdahale edebileceklerini, bilinçleri açıkken de yapabileceklerini, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un buna müsaade ettiğini söylediler. Malta Sözleşmesi’nin bilinç kapalıyken müdahaleye müsaade ettiğini söylediler, bilinç kapalıyken müsaade edilmediğini söyledim.
“Semih, ‘Akbaba gibi başımızda bekliyorlar. Bir şey olduğunda müdahale edecekler. Bunun kendisi işkence’ diyor.
“Anayasa'ya göre iki insanın adı yasaklanamaz”
6 Ağustos’a Samsun’da Konya ile Beşiktaş arasında oynana futbol maçında tribünde “Nuriye-Semih yaşasın” pankartı açtıkları gerekçesiyle 17 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı, Volkan Çalışkan tutuklandı.
Esra Özakça konuyla ilgil şöyle dedi:
“Nuriye ve Semih’in adını yasaklamaya dair hükümetin uygulaması var ama bu Anayasa’ya aykırı. İşimizi isterken de eylemleri yaparken de ekstra bir şey istemedik, Anayasa uygulansın diyoruz. Anayasa’ya göre bu şekilde atılamayız; Anayasa’ya göre demokratik hakkımızı kullanmak suç değil; Anayasa’ya göre iki insanın adı yasaklanamaz.
“Anayasa’yı uygulasınlar. Pankart üzerinden insan tutuklamak akıl alır gibi değil.”
"Saçlarım çok dökülmeye başladı"
Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in tutuklandığı 23 Mayıs’tan beri açlık grevinde olan Esra Özakça, kendi sağlık durumunu da şöyle aktardı:
“En çok problem diş etlerimde. İshal devam ediyor. Saçlarım çok dökülmeye başladı. 48 kiloya düştüm. Açlık grevine evde devam ediyorum." (BK)