Malatya'daki benzer olayların daha önce yaşandığını hatırlatan, Akço, Keskin ve Karatay, bianet'e yaptıkları değerlendirmelerde, esas sorgulanması gerekenin Türkiye'deki çocuk koruma ve bakım yöntemi ile uygulamaları olduğu görüşünde birleşiyorlar.
Çözüm olarak ise, bağımsız denetimin geliştirilmesini ve kurum bakımını son çare olarak gören, aile yanında bakımı sağlayacak sosyal politikaların bir an önce hayata geçirilmesini öneriyorlar.
SHÇEK'te 20 bin çocuğa bin 431 uzman
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) verilerine göre, 86 çocuk yuvasında 9 binden fazla; 109 yetiştirme yurdunda da 10 binden fazla çocuk kalıyor. Yani kurum başına 100'den fazla çocuk düşüyor.
SHÇEK'e bağlı yurt ve yuvalarda görev yapan, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, eczacı, diş doktoru, doktor, fizyoterapist, diyetisyen, çocuk gelişmeci, hemşire ve öğretmen sayısının toplamı ise bin 431.
SHÇEK'e bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında koruma ve bakım altındaki çocuklara karşı son beş yılda işlenen çeşitli suçlardan dolayı 478 dava bulunuyor.
Keskin: "Hizmet veren kurum denetleme yapamaz"
Uzman Keskin, "Kendi evinde çocuklarını döverek yetiştiren bir toplumun Malatya olayına infialini anlamakta güçlük çekiyorum. Biliyoruz ki, bu toplumda genelde çocuklar dövülerek büyütülür, eğitilir" diyor.
Keskin, Resmi açıklamalara bakıldığında çocukların toplum katılımıyla ailelerle verileceği yönünde bir eğilim göze çarptığını ifade ediyor.
"Sağlık Bakanı Recep Akdağ bugün yaptığı açıklamada son altı ayda 5 bin çocuğun, ayda 300 YTL destek ödemesiyle aile yanına yerleştirdiğini açıkladı. Bakanın sistemin sorgulanması yönündeki tespitleri ve yapılması planlanan işlerle ilgili açıklamaları doğru ama tabii ki esas olan uygulamadır."
Keskin'e göre, aile yanında bakım uygulaması kurum bakımını ortadan kaldırmaz. Çünkü, kurum bakımı gerektiren, aile yanına verilemeyecek çocuklar her zaman olacaktır.
Kendi kurumlarını, kurumlarındaki hizmeti denetleyemeyen SHÇEK ailelerin bu çocuklara nasıl baktığını, aile-çocuk ilişkilerinin durumunu nasıl denetleyecek?
Keskin, hizmeti veren kurumun denetleme yapamayacağını düşünüyor:
"Önemli bir konu olan denetim, barolar, SHUD, Psikologlar Derneği gibi kuruluşların temsilcileri ve çocuk hakları savunucularından oluşan bağımsız grupların sorumluluğunda olmalı ki kastedilen denetim sahiden hizmetin eksikliklerinin görülmesi ve geliştirilmesine yol açsın."
"Bu kişilerin doğrudan çocuk bakımıyla ilgili yetiştirilen nitelikli elemanlar olmadığını, ya taşeron olarak hizmeti üstlenen temizlik şirketlerinin ya da SHÇEK kadrosunda yardımcı personel olduğunu biliyoruz" diyen Keskin, şu sorulara cevap verilmesinin önemli olduğunu düşünüyor?
* Bakıcı başına düşen çocuk sayısı nedir?
* En düşük maaşları bu grup mu almaktadır?
* En düşük eğitimli elemanlar mı grubu oluşturmaktadır?
* Kız meslek lisesi mezunları çocuk bakım kurumlarında istihdam edilmekte midirler?
* Bu gruba işe girerken mesleki eğitim ve iş sürecinde meslek içi eğitim verilmekte midir?
* Başlı başına travma yaratan bu işlerde çalışanlara psikolojik destek verilmekte midir?
Keskin, "Sahadan gelen biri olarak benim bu soruların hepsine yanıtım ne yazık ki olumsuzdur, hayırdır" diyor.
Akço: "Toplumun tepkisi acımak değil sorumluluk almak olmalı"
"Devlet kendi verdiği hizmeti kendisi etkili bir biçimde denetleyemiyor" diyen Seda Akço'ya göre Kamu vaseyeti kurumu kurulmalı ve bağımsız denetim olmalı.
"SHÇEK hizmet veren kurum olmaktan vazgeçmeli. Bunun yerine standartları koymalı ve hizmet verecek kurumların bu standartlara uyup uymadığını etkili bir biçimde denetlemeli"
Akço ideal olanın, çocukların ailelerinden ayrılmadan durumlarının iyileştirilmesi; dolayısıyla öncelikli olarak ailelerin desteklenmesi olduğunu düşünüyor.
Seda Akço, Malatya'da yaşananların ardından toplumun tepkisinin acımak, üzülmek değil, çocuk yönelik verilen hizmetleri izlemek ve sorumluluk almak yönünde olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Yaşanlar karşısında bütünsel yapılandırmalar yerine vakasal müdahale yapılmasını eleştiren Akço, benzer yurtlarda kalan bütün çocukların risk altında olduğunu ifade ediyor.
Akço ayrıca Malatya'da işkence ve kötü muameleye maruz kalan çocukların kuruma karşı dava açma hakları olduğunu söyledi.
Karatay: "Özne çocuk olmaktan çıkıp, paraya dönüşüyor"
Abdullah Karatay Malatya'daki olayın çocuk koruma sisteminin gittikçe bozulduğunun ve denetim alanı dışına çıktığının göstergesi olduğunu söylüyor.
"Devlet kendine teslim edilen çocuklara bakamıyor. Kurumlar çocukları kar amacı gören taşeron şirketlerine teslim. Özne çocuk olmaktan çıkıyor, paraya dönüşüyor."
Karatay dernek olarak çocuk korunması ve bakımına ilişkin çalışmaları yaptıklarını ve bu konu üzerinde hazırladıkları raporları genel müdürlüğe sunduklarını ifade ediyor.
Karatay sosyal hizmet uzmanlarına sosyal yardım sağlama konusunda yetki verilmesi gerektiğini belirterek, sosyal hizmet uzmanı çocuğa bakamıyorum diye gelen aileye (kira, konut, eğitim yardımı gibi) seçenekler sunabilmeli, tek seçenek kurum olmamalıdır" diyor.
Koruma kurumlarına çocuklarının kabulünün önlenmesi gerektiğini ifade eden Karatay, "Türkiye yapılan başvuruların yüzde 90'ı ekonomik yetersizlikten kaynaklı. Hiçbir sosyal devlet, ailenin ekonomik nedenlerle çocukların yuvada bakılmasını meşru görmemeli. Bizde devlet bunu görevi olarak kabul etmiyor hayırseverlere bırakmış durumda. Çocuklarına aşırı şiddet uygulayan, akıl hastası, alkolik yada cezaevinde olan ailelerin çocuklarına kurum bakımı gerekir. Türkiye'de bu rakam yüzde 10" diyerek tabloyu ortaya koyuyor.
Karatay, Türkiye'deki kurumların ilk açıldıkları 1950'lerdeki zihniyetle, koğuş sistemiyle yürütüldüğünü söylüyor.
Malatya'da devletin bakıcı anne statüsünde sadece 1 kişiyi aldığını diğerlerinin ise hiçbir yeterlilik kontrolünden geçirilmemiş temizlik şirketinin statüsünde alınan ve çocuklara baktırılan kişilerden oluştuğunu söyleyen Karatay, "Böyle elamanlara 15 çocuk düşüyormuş. 0-3 yaş grubu çocuklar için çok yüksek bir rakam. Bu yaş grubu için olması gereken her bir anneye birkaç çocuk olmalı" diyor.
SHÇEK'in sorunları gidermek yerine sorumluluğu başka kurumlara devretmek gibi bir anlayış güttüğünü savunan Karatay, bu anlayışın sorunu çözmekten çok daha kötüye götüreceğini düşünüyor. (KÖ/EÖ)