Uçan Süpürge'den Ecevit'in değerlendirmeleri şöyle:
Türkiye'de bir kadın inisiyatifi kuruldu. Başından itibaren bu girişimin içinde Uçan Süpürge de var. Grubun kısa erimli amacı; Avrupa Birliği (AB) ile üyelik müzakereleri sırasında Türkiye'de başlatılan lobicilik faaliyetlerine katkıda bulunmak. Uzun erimli amaç ise, müzakereler başladıktan sonra da kadının statüsünü yükseltmek için çalışmak ve Avrupa ile işbirliğini arttırmak...
Bu grup içinde Avrupa Kadın Lobisi, CEDAW, El Ele, İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği, KA-DER, Kadın Eserleri Kütüphanesi, Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı, KAGİDER, KA-MER, Marmara Grubu, Türk Kadınlar Birliği, TÜSİAD ve Uçan Süpürge var.
Başlangıç olarak inisiyatif bu gruplardan kuruldu. Her örgütün tanıtıldığı bir de kitapçık hazırlandı. Brüksel'de dağıtılan kitapta ise, Türkiye'deki kadın hareketi, kadınların kazanımları ve başarıları ağırlıktaydı.
Grubun kısa vadeli amaçlarından biri lobicilik faaliyetleri olunca, grup birinci amaç olarak kendine Türkiye'deki kadını Avrupa'ya tanıtmayı seçmiş durumda. Bu nedenle 13 Ekim'de Brüksel'de bu sempozyumu düzenledi. Bu sempozyum öncesi AB kamuoyuna ve özellikle AB kadın nüfusuna seslenip onları etkilemek amacıyla bir de deklarasyon hazırlandı. Bu deklarasyon halen imza aşamasında.
Bir günlük bir toplantıydı; açılış konuşmasını Kadın İnisiyatifi'nin şimdiki başkanı olan Arzuhan Yalçındağ yaptı.
Yalçındağ, AB ile Türkiye arasındaki tartışmalarda kadınların sessinin neredeyse duyulmadığını söyledi; kadınların sesinin duyulması gerektiğini ama amaçlarının bunun yanı sıra başkalarının sesini de dinlemek olduğunu belirtti. Yalçındağ, "Ortaklıkları keşfetmek için buradayız" ve "Dinsel farklılıkların sorun olmamalıdır" mesajlarını verdi.
Açış konuşmasının ardından ilk söz Belçika'nın Eşit Fırsatlar ve Sosyal Entegrasyondan Sorumlu Bakanı Christian Dupont'daydı. Dupont, Türkiye ile ilgili ilerleme raporunda hâlâ yapılması gereken şeyler olduğunun görüldüğüne dikkat çekerek, derneklerin dinamizmine inanılması ve sivil toplum kuruluşlarının yapılması gerekenleri gerçekleştirmek için etkin davranması gerektiğini söyledi.
Daha sonra oturumlara geçildi. Birinci oturumun konusu "Kadın aktivizmi, diyalog ve STK'ların rolü"ydü. Çok uzun zamandır hem sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkilerin güçlenmesi gerektiğini tartışıyoruz hem de Türkiye'de kadın aktivizminden söz ediyoruz. Bu toplantılar uluslararası olduğu zaman herkes yeni bir şey söyleniyormuş gibi bu konuların üzerine düştü. Bu bana çok ironik geldi. Uzun zamandır yapmak istediğimiz şey çok yeni bir alanmış gibi davranıldı. "Sivil toplum kuruluşlarının rolü" gibi bir başlık çok çarpıcıydı. Birinci oturumda Türkiye dışından konuşmacıların vurguladığı noktalar; AB'ye kabul sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir gereklilik olduğu ve değişim için sivil toplum örgütlerinin oynayacağı önemli rollerdi.
Eski Adalet Bakanı ve hukuk profesörü Aysel Çelikel, artık Türkiye'de risk alma cesaretini gösteren dernekler olduğunu, kadın örgütlerinin çok güçlendiğini, kadınların demokrasiyi eskisinden daha iyi bildiklerini ve daha çok istediklerini söyledi. "Kadınlar sadece kendi özgürleşmeleri için bir şeyler istemekten öte, demokrasi istiyorlar" diyen Çelikel, laik ve demokratik bir Türkiye için hukukun üstünlüğünün önemini vurguladı.
Avrupa Parlamentosunun Türk milletvekillerinden Emine Boz, "Sivil toplum güçlenmelidir" ve "Eylem, kelimelerden daha çok şey söyler" dedi. Böylece aktivizme çağrı yaptı. Boz ayrıca, kadın sivil toplum kuruluşlarının güçlenmesi için fonların artması gerektiğine işaret etti.
Bu oturumun önemli vurgu noktalarından birkaçını Avrupa Kadın Lobisi Başkanı Lydia La Riviere-Zidjel yaptı. Zijdel, "Feminizm kavramını yeniden sunmalı ve canlandırmalıyız" dedi; kültürel farklılıklara saygı duyulması gerektiğini belirtti ve mesajlarına devam etti: "Kadınlar arası diyalog çok önemlidir. Kadın ve erkek arasındaki sivil diyalog çok önemlidir."
Yerel düzlemde kadın eylemliliği olmadan hiçbir başarı elde edilemeyeceğinin altını çizen Zijdel, "Küresel düşün, yerel eylem yap!" dedi.
Zijdel, İstanbul'da yaptığı konuşmada değindiği konuları tekrar değindi ve "Brüksel Türk kadınına ne getirir?" sorusunu yineledi. Zijdel, Brüksel'in Türk kadınına kadın-erkek eşitliğinin tanınmasını, diyalog için alan açılmasını, güçlenmeyi ve şiddetin politik düzeyde tanınmasını getireceğini söyledi.
Lydia la Riviere-Zijdel, yasal düzenlemelerin gerçekleştirilip hayata geçirilmesine ihtiyaç duyulduğunu söyledi; uygulamaları izlemenin önemini vurguladı. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, davranış ve tutum değişiklikleri olması gerektiğini söyleyen Zijdel, kadın-erkek arasında diyalogun artmasının önemini de vurguladı.
Fransa'nın eski Dışişleri Bakanı Catherine La Lumiere ise, AB'nin kadınlar için bir şans olduğunu ve kapıların açılması anlamına geldiğini söyledi. Lalumiere, kapalı toplumların kadını kısıtladığını, toplumlardaki açılımların kadın haklarının savunulmasını kolaylaştırdığını ifade etti. La Lumiere'in vurgu yaptığı diğer noktalar şöyleydi:
* Kadın-erkek eşitliği ilkesinin kabulünde sivil toplum kuruluşlarının rolü oldu.
* Kadın-erkek eşitliği zihniyet farkı gerektirir.
* Kadın-erkek eşitliği hâlâ dişiliğin daha rahat sergilenmesi anlamına geliyor. Kadın özgürlüğü bu değildir. Böyle düşünenlere kadın özgürlüğünün bu anlama gelmediğinin anlatılması gerekir.
Toplantının en önemli konularından birisi de, Fransız halkının Türkiye'yi tanımadığıydı. Söz alan Fransız konuşmacılar, "Fransa, Türkiye'yi tanımıyor. Biz hâlâ eski imgelerle Türkiye'yi düşünüyoruz" dediler. Fransa'nın eski Dışişleri Bakanı La Lumiere de konuşması sırasında "Avrupa Türkiye'nin ne kadar ilerlediğini bilmiyor; dolayısıyla, size önereceğim şu olmalı: Bütün ülkelere gidin ve Türkiye'de kadının yerini gösterin" dedi. Bunu bir strateji olarak toplantı sırasında sundu.
Daha sonra Yeşiller Grubu'nun eski üyelerinden Angelica Beer konuştu; Türkiye'de devrimsel gelişmelerin olduğunu, ancak yasaların ve her türlü ayrımcılığa karşı "sıfır hoşgörü" politikasının Türkiye'nin her yerinde uygulanması gerektiğini belirtti. Beer, KA-MER gibi derneklere daha çok ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kadın politikalarının konuşulduğu oturumun bir diğer konuşmacısı KA-MER'den Nebahat Akkoç'tu. Akkoç, çatışmacı değil, uyuşmacı, bence olumlu ve kendi tezlerini de yumuşatmadan ortaya koyduğu bir konuşma yaptı. Akkoç, Türkiye'nin değiştiğinin ve bizlerin de öznesi olabildiğimiz bir değişimin, sessiz bir devrimin yaşandığını belirtti.
"Kadınlar yaşadıklarının kader olmadığını fark etti" diyen Akkoç, KAMER'in feminizmin herkes için olduğunu anlatmaya çalıştığını, küresel düşünüp yerel bazda hareket ettiğini söyledi. Akkoç, Türkiye'de kadın sorununun Kürt kadınının sorunu olarak algılandığına dikkat çekti, kadın sorununun evrenselliğinin hatırlatılması gerektiğinin altını çizdi.
Kadınların özgürlük mücadelesinde "aksesuar" olduklarını ve bu mücadelenin arkasında şiddet görmeye devam ettiklerini söyleyen Akkoç, "Bütün kadınların farklılıkları ile yer alabildikleri platformlar yürütmenin mümkün olduğunu" anlattı. Akkoç, Türkiye'deki çok etniklilik özelliğinin Avrupa'ya zenginlik kazandıracağını söyledi.
Tartışma bölümünde inisiyatif üyelerinden Müjgan Suver, "Avrupalı dostlarımız farklı kültürlerle yaşayabilmek için kendileri bir değişim içinde midirler? Bizi kabul etmeye hazırlar mı, yoksa hala Türk toplumuna birtakım önyargılarla mı yaklaşıyorlar" diye sordu. AB Uzmanı Dr. Selma Acuner de "Bize bakarken kendinize de bakın" mesajını verdi.
"AB ve Türkiye'de kadının konumunun karşılaştırılması" başlıklı panelde İtalyan Avrupa Parlamenteri Emma Bonino, Avrupalıların Türklerin davranışlarını anlayamadığını, bu nedenle değişmeleri gerektiğini söyledi. Bonino, Avrupa'nın "mutluluk" anlamına gelmediğini belirterek "Avrupa, psikolojik sorunları olan ama aynı zamanda hukukun üstün olduğu bir yerdir. Bunun için Avrupa'ya girmekten vazgeçmeyin" dedi.
Diğer konuşmacılara göre en cesaretlendirici konuşmayı, eski Avrupa Konseyi Baltık Denizi Devletleri Komisyoneri Hele Degn yaptı. Degn, "Biz Avrupalı kadınlar, adil ve eşit bir toplumun hayalini kuruyoruz. Bu açıdan paylaştığımız bir rüya var. Bunun için biraraya gelelim" diye konuştu. Sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi gerektiğini söyleyen Degn, yaşlı politikacılara "dikkat edilmesini" istedi. Degn, konuşmasının sonunda "Niçin Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var?" sorusunu sordu. Bu soruya verdiği yanıtlar şöyleydi:
"Avrupa'da gücün dönüşümüne ihtiyaç vardır. Gücün yaygınlaşması gerekmektedir. Bunun için Türkiye'nin birliğe girmesi çok önemlidir. Ülkeler arası farklılıklar genişlememeli, bu farklar azaltılmaya çalışılmalıdır. Geleceğin rehberi eski hatıralar ve eski resimlerden oluşmamalıdır. Rehberimiz hayallerimiz olmalıdır."
Brüksel'de gerçekleştirilen Kadın İnisiyatifi toplantısının kapanış konuşmacılarından biri Belçika'nın eski Adalet Bakanı Laurette Onkelinx'ti. Onkelinx, Türkiye'nin ekonomik potansiyelinin büyük olduğu, AB'nin iş piyasasına olumlu etki yapacağını belirtti; Türkiye'nin barış unsuru olarak önemli bir etken olduğu için AB'ye girmesi gerektiğini söyledi; Belçika'nın Türkiye'ye tam destek verdiğini söyledi.
Sonuç olarak;
Brüksel'de yapılan toplantı çok ses getirdi. Bu toplantıya çok üst düzeyde politikacı ve bürokratlar katıldı. Konuşmacılardan bazıları Belçika Eşit Haklar ve Sosyal Entegrasyondan Sorumlu Devlet Bakanı, Avrupa Kadın Hukukçular Birliği Başkanı, Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı ve Avrupa Kadın Lobisi Başkanı'ydı. Winpeace Direktörü Margareta Papandreu da konuşmacılardan biriydi.
Bu konuşmacıların dışında, dünyanın birçok yerinden sivil toplum örgütü temsilcileri de toplantıdaydı. Bu toplantıya Hollanda'dan, Fransa'dan gelen Türk göçmenler de katıldı. İkinci nesil, üçüncü nesil oradaydı ve seslerini yükseltip sorunlarını dile getirdiler.
Brüksel'den aklımızda kalanları şöyle sıralayabilirim:
Kültürlerarası diyalog; sivil toplum örgütleri arasında diyalog; aktivizm; sivil toplumun güçlendirilmesi; feminizm; kadınları güçlendirmek; paradigma değişikliği; kadın-erkek eşitliği için mücadele; Avrupa merkezcilik ("bize yaklaşın" hali); Avrupa Türkiye'yi tanımıyor; küresel düşünüp yerel çalışmak; farklılıklarımızla birlikte olmak; Avrupa'nın kendini değiştirmesi; biraraya gelmek; sivil toplum kuruluşlarının birleşmesi; Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var.
"Uçan Süpürge ve diğer kadın sivil toplum kuruluşları olarak bu noktada nerede durmalıyız ve neler düşünmeliyiz? Biz, AB'ye doğru olan bu yürüyüşün içinde var mıyız?" Bu sorular "AB'ye girmek için biz ne yapmalıyız?" sorusu olmamalıdır. Bu soru çok kısır bir sorudur.
Bu süreçte yapılması gereken, AB'ye giriş sürecini dünya kadın hareketi ve özellikle Avrupa kadın hareketi ile ilişkilerimizi güçlendirmek için bir fırsat olarak görmek tir. Bunun bize uzun vadede daha çok yarar sağlayacağını düşünüyorum. Türkiye çok şirinlik yaptı ama artık en azından kadın örgütleri olarak şirinlik yapmaktan vazgeçmeliyiz.
AB'ye giriş sürecini Türkiye'deki kadınlar olarak; kadın-erkek eşitliğini sağlamak için gerekli yasaların çıkmasını hızlandırarak, bu sürecin hızlandırılması, kadın-erkek eşitliğini izlenmesi için gerekli mekanizmaların kurulmasını sağlayarak, kendi lehimize kullanabiliriz. Kadın-erkek eşitliğini izleme mekanizması için örneklerden biri de eşit fırsatlar ombudsmanıdır. Yasalardaki boşluklar kalkmaya başladı ama uygulamalarda çok zorluklarla ve boşluklarla karşılaşacağız. Bu anlamda bir eşitlik mekanizmasının kurulması gerektiğine ben çok inanıyorum.
İkincisi, eşitlik çerçeve yasasının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yaratıcılığımızı kullanarak yeni eşitlik mekanizmalarının neler olabileceğini düşünmeliyiz. Örneğin ben, "sivil kadın ombudsmanı" gibi bir model düşünmüştüm. Bunları oluşturamasak bile üzerine kafa yormak bile bizim için çok öğreticidir, diye düşünüyorum. Eşitlikle ilgili ne oluyor, Türkiye'de kadına ne oluyor diye izlenmesi çok önemli bence.
"AB'ye girmekle biz ne kazanırız?" sorusunu sora sora bugünlere geldik. Şimdi "AB bizi içine alarak ne kazanır?" sorusuna farklı yanıtlar geliştirmeli ve bu cevaplar üzerinden AB'yi ikna etmeliyiz.
Derleyen: Ürün Güner