"İşsizlik Türkiye'den çok farklı değil. Sosyal güvenlik, prim ödeme gün sayısının artırılması, emeklilikle ilgili süreçler olumsuz. Sosyal haklar kısıtlanıyor. Türkiye belki ücret yönünden geride, ama hakların gaspında AB'de de Türkiye'de de aynı yöntem uygulanıyor" diyor KESK Hukuk ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Kamuran Karaca.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'ndan (Türk-İş) Hasan Benli, Çimento, Cam, Toprak ve Seramik Sanayii İşçileri Sendikası'ndan (Kristal-İş) Aziz Çelik ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'ndan (KESK) Kamuran Karaca, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin çalışanlara ve haklarına etkisini bianet'e değerlendirdi.
Çelik, "Ekonomide, AB'de liberal politikalar güç kazanıyor. Ancak Türkiye zaten AB'den çok daha kötü, korumasız koşullara sahip. AB düzenlemeleri, bu politikalara karşı koruma politikalarını da içeriyor" diyor.
Benli'yse, "Türkiye'nin AB sürecini destekliyoruz; ama bu sürecin çalışanlara da bire bir getirileri olmalı" diyor.
"Bugüne kadar AB'den bu yönde bir şey görmedik. AB balık tezgahlarının bile nasıl olması gerektiğini söylüyor, ama sendikalaştıkları için işten atılanlarla ilgili bir şey söylemiyor.
"AB'nin bir anlamda IMF programını uyguladığını düşünüyoruz. Özelleştirmeleri savunuyor. Özelleştirmelerin Türkiye ekonomisinin önünü açacağını söylüyor."
Çelik: Süreç devam ederse hükümet haklar konusunda adım atmak zorunda kalacak
Aziz Çelik, "AB sürecinin sendikal haklar açısından bir ilerleme imkanı" olduğuna dikkat çekiyor:
"AB, toplu sözleşme, toplu pazarlık, kamu çalışanlarının sendikal haklarının kazanılmasını talep ediyor. Örgütlenme özgürlüğü, grev engellemeleri AB ilerleme raporlarında yer alıyor. Eğer bu süreç devam ederse, hükümet bu konuda adım atmak zorunda kalacak."
Çelik müzakerelerin başlamasının sendikaların elini güçlendireceği kanısında:
"Müzakereler başlarsa, sendikaların sendikal haklara sosyal politikalara ilişkin hükümetle pazarlık etmesi gerekir. Bu Türkiye'deki toplumsal güçlerle hükümetin pazarlığı olacaktır. Sendikalar, şimdiye kadar, hükümetin AB standartlarını uygulaması açısından çok talepkar, etkili olmadı.
"Grev erteleme, örgütlenme önündeki engeller daha fazla gündeme geliyor. Hükümet üzerinde baskı uygulayacak, pazarlık yapacak güçlerin olması gerekiyor. Sendikaların, bunların takipçisi olmaları gerekiyor.
"Müzakerelerin başlamaması, demokratikleşme, sendikal haklar açısından olumsuz anlamda etkileyecek. Hükümet üzerinde baskı oluşturacak önemli güçlerden biri AB; müzakerelerin başlamaması, özgürlükleri geciktirebilir."
Çelik, Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (ETUC) Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine destek verdiğini, ama sendikal hakları da siyasi kriter olarak değerlendirdiğini söylüyor.
"AB Komisyonu ve organları üzerinde etkin bir temsilci olan ETUC, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başlamasını , ama başlamasıyla birlikte, sendikal hakların eksiksiz yerine getirilmesini istiyor. Aktif destek veriyor, ama sendikal hakların hayata geçmesini siyasi kriter olarak değerlendiriyor. Bunu müzakerelerin engeli olmadığını, ancak müzakereler süresince dikkate alınması gerektiğini düşünüyor."
Karaca: Neo-liberal politikalara karşı ortak mücadele gerek
Kamuran Karaca, çalışan haklarının uluslararası platformdaki değerine dikkat çekiyor; "Emeğin tüm Avrupa'da ve Türkiye'de hak ettiği değeri bulmasını istiyoruz" diyor.
"Türkiye emekçileri, Avrupa emekçileriyle birlikte, haklarını koruma, geliştirme yönünde ortak davranmalı. Küreselleşmenin liberal politikaları uygulama yöntemleri her yerde aynı."
Karaca, ortak hareketin müzakereler başlasa da, başlamasa da devam etmesi gerektiğini düşünüyor:
"Dayatılan politikalar Avrupalı emekçilerin de haklarını gasp ediyor. AB'nin kendi siyasal süreci, emekçiler açısından önemli açılımlar sunmuyor."
Karaca, tam bu dönemde, TBMM'nin gündemine gelecek olan "Kamu Personel Reformu Yasa Taslağını" örnek veriyor:
"Taslağın özellikle grev ve toplu sözleşmeyle ilgili görünürde önerileri var; ama biz bunu kabul etmiyoruz, çünkü iş güvencesini ortadan kaldırıyor, sözleşmeli personeli öne çıkarıyor. Dolayısıyla örgütlenme özgülüğünün kullanımı kısıtlanıyor; örgütlenme ve hak arama, sözleşmenin fesih nedeni sayılıyor."
Benli: Sendikal hareketlerin bütünleşmiş çabası yok
Hasan Benli'yse, Avrupa ve Türkiye sendikal hareketleri arasında, bütünleşmiş bir çabanın olmadığını söylüyor; sendikal haklar açısından, Avrupa'daki durumla Türkiye'deki durumun farklılığına dikkat çekiyor.
Türk-İş, eylül sonunda, AB Komisyonu üyeleriyle ve ETUC Genel Sekreteri John Monks'la Brüksel'de görüştü ve Türkiye'de sendikal haklarla ilgili bir rapor sundu.
Benli, "Bizim temel sorunlarımız var. Atardamarımız kesilmiş durumda; örgütlenme hakkımızı kullanamıyoruz" diyor.
"Geçen yıl, yalnız Türk-İş'e bağlı 12 bin kişi, sendikalı oldukları için işten çıkarıldı. AB Komisyon üyeleri bunları duyunca şaşırıyor. Olli Rehn, bizimle görüştükten sonra, raporumuzun müzakere sürecinde işe yarayacağını söyledi."
Benli, AB 2004 İlerleme Raporu'nun, Türkiye'de sendikal haklarla ilgili "fazla genel" kaldığı kanısında.
"2004 raporu, sendikal haklar açısından, önceki raporlara göre daha iyi. Fakat o da 'Türkiye'de sendikal haklar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarının gerisinde' diyor. Bu çok genel bir ifade. Ne yapılması gerektiğine dair bir şey yok."
Türk-İş'in Brüksel Raporu, serbest dolaşımdan yasal düzenlemelere, örgütlenme özgürlüğü ve sosyal diyalogdan, çalışma hayatında toplumsal cinsiyet eşitliğine uzanan birçok konuda, AB'den beklentileri dile getiriyor.
Raporun sonuç bölümünde şu ifade yer alıyor:
"Avrupa Birliği sosyal politikasına uyum, sadece Avrupa Birliği müktesebatının emredici hükümlerine uyum sorunu değildir. Avrupa Birliği sosyal politikası çerçevesindeki uyum, asgari standartları yerine getirmek biçimindeki sınırlı ve dar bir yorumla da ele alınamaz. Konunun temel hak ve özgürlükler çerçevesinde, uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerin kabul edilmesini öngören geniş bir yorumla değerlendirilmesi gerekmektedir." (TK/EK)
Türk-İş Brüksel Raporu'nu görüntülemek için tıklayın. (MS Word belgesi, 150K)