Rusya, Türkiye'nin bu talebini "memnunlukla" karşıladığını açıkladı. Bilindiği gibi "Şanghay Beşlisi" Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan (sonradan katıldı) ve Tacikistan'ın oluşturduğu; Hindistan ve İran'ın yakın ilişkiler kurduğu bir oluşum. Şanghay Beşlisi, mevcut haliyle henüz etkin bir oluşum değil. Ancak, Avrupa Birliği'nin (AB) yanı sıra, yakın gelecekte Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) karşı küresel ölçekte rakip olabilecek tek birlik olduğu belirtiliyor.
Bazı analistler, AB'nin Washington'un denetiminden çıkamayacağını belirterek, Şanghay Beşlisi'nin potansiyel olarak orta vadede ABD'yi dengeleyecek yegane oluşum olduğunu ileri sürüyorlar. Ekonomik olarak hızla toparlanan ve hâlâ büyük bir nükleer güç olan Rusya ve 2015 yılında dünyanın en büyük ekonomik gücü olacağı hesaplanan Çin, kuşkusuz Şanghay Beşlisi'nin lokomotifini oluşturuyor.
Türkiye'nin AB'ye katılmaması durumunda, Avrupa'nın süper bir güç olması imkansız olmasa bile çok zor görünüyor. AB, büyük bir ekonomik güç olmasına karşın öncü sektörler bakımından dinamik ve yüksek rekabet kapasitesine sahip bir endüstriyel yapı olmaktan uzaktır. İnsan kaynakları bakımından yaşlanan bir kıta olması bir yana, henüz askeri olarak küresel hegemonya mücadelesini taşıyacak bir güç de değildir.
Türkiye'nin birlikten kopması durumunda, Avrupa'nın bütün kriz bölgeleriyle fiziki bağı kesilecek, dünyanın en zengin enerji yatakları üzerinde cereyan eden hegemonya mücadelesinin uzağında kalacaktır. Bu nedenle AB, Türkiye'yi ne tam olarak içine alabiliyor, ne de bütünüyle ilişkilerini koparabiliyor. Türk Genelkurmay'ı ve kimi stratejistler bu durumun farkındadır.
Hükümetin 17 Aralık AB zirvesinden sonra ülkede estirmeye çalıştığı "zafer" havasının bir palavra olduğunun kısa sürede ortaya çıkmasından sonra, Türkiye'nin Osmanlı'dan devraldığı bir siyaset geleneğine iltica etmeye başladığı anlaşılıyor. "Abdülhamitçilik" diye de kodlayabileceğimiz bu diplomasi geleneği, esas olarak dünyanın büyük güçleri arasında izlenen "denge" ve "çelişkilerden yararlanma" siyaseti diye özetlenebilir.
Erdoğan'ın Rusya ziyaretinde Türkiye, AB'nin karşısında başka seçenekleri de olduğunu göstermek istemiştir. Şanghay Beşlisi'ne göz kırpan Türkiye, Avrupa'ya 'ölümü göstererek sıtmaya razı edebileceğini' düşünmektedir. Bu hamle ile Ankara, AB'ye 21. Yüzyılda küresel hegemonya denkleminin dışında kalabileceğini göstermeye, dolayısıyla elini güçlendirmeye çalışmaktadır.
Siyasal geleceğini ve iktidarının ömrünü AB'ye bağlayan hükümetin, bir dönem Ertuğrul Özkök gibi kendisini Türk siyasetinin ve diplomasisinin trafik polisi sananların "kabus senaryosu" diye nitelendirdiği Avrasya seçeneğine -taktik bir adım da olsa- yönelmesi, başlı başına ilginç bir gelişmedir.
Ancak, ortada bir sorun var; Türkiye'nin bu hamlesinin ne kadar ciddi olduğu, ne ölçüde kararlılık taşıdığı ve bu girişimi başka adımların takip edip etmeyeceği bilinmiyor. Bu nedenle bu girişimi stratejik bir hamle olarak değil, 'Abdülhamitçilik' diye nitelemek daha doğru görünmektedir. (MY/YS)