Abdullah Gül’ün basın başdanışmanı Ahmet Sever “Abdullah Gül ile 12 yıl” kitabı, daha çok tartışılacak gibi.. Kitabın yazılma amacı, Erdoğan’ın kalbine okları fırlatmaktır. Yazar bunu hiç saklamıyor.
Yaklaşık 120 kısa anektodtan oluşan içeriğin hepsi Gül’ü her anlamda yüceltirken; Erdoğan ve Yalçın Akdoğan başta olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) tüm fanatik kurmaylarını hedefe koyuyor.
Yüzleşme ve hesaplaşma üzerine kurulu olan bu kitapta, son 12 yıllık sürece dair en önemli konu başlıkları (Muhtıra, 1 Mart tezkeresi, Gezi ayaklanması, yolsuzluklar, asker ve dış politika konular vb.) mevcut.
Bu başlıklarda da çok ilginç detaylar bulmak mümkün. Çünkü kitabın alt metninde Erdoğan kindar, savaş borazanı, halk düşmanı, değişim-dönüşüm karşıtı, Avrupa Birliği (AB) ile çelişen, iktidarcı ve antidemokratik olarak kurgulanırken, Gül bunun tam tersi yani ılımlı, demokrat, halkın sağduyusuna öncelik veren, gençlikten yana, eleştiriden korkmayan, dış politika ve azınlıklar konusunda sorun çözücü, kurtarıcı ve basına özgürlük tanıyan bir kişi olarak tanıtılıyor.
Müthiş bir Gül portresi çiziliyor. Bu anlamda kitap, Gül’ü siyasete hazırlamanın ön adımıdır. Yayınlanma zamanı ve içeriği beraber göz önüne alındığında, kendisine yapılan tüm çalımlara gol ile karşılık vermek istiyor.
Gül’ün çizilen portresi, AKP cenahında artık sesli olarak edilen şikayetlerin ve kayan zeminin cevabı olacak şekilde düzenlenmiş. Kitap, bugün Gül başa gelirse nasıl bir politika izleyecek sorusuna tümden cevap veriyor. Adeta kendisinin seçim beyannamesi olmuş bu kitap.
Kitabı merak sebebim ise “Acaba bu zaman diliminde Kürtler ve Kürt meselesine dair ne var, ne düşünüyor?” olduğu idi. Kürtlerin mevzu bahis edildiği 9 başlıktan özellikle dördü yeterince doyurucu cevaplar veriyor. Gül, Kürt sorununu Türkiye’nin en önemli sorunu gördüğünü söylüyor.
7 Mayıs 2009 Çek Cumhuriyeti gezisi sırasında da “Halledilmesi gereken bir mesele” olduğunu ifade ediyor.
Kendisine göre bu sorun “vicdan meselesi”dir. Bakışı bu yönlü. Gel gör ki, vicdana dem vurduktan sonra 86. sayfada yer alan “Kürt’e Kürt demek” başlığında tökezleyip kalıyor. Gül’ün Kürtlerle ilgili tüm ciddiyeti, tüm algısı ve anladığı bu başlık altında net olarak bir bilince çıkıyor.
1 Ekim 2009 meclis açılış konuşmasının hazırlığı için Gül ve sekiz danışmanı masa etrafındadır. “Kürt sorunu” ifadesi kullanılsın mı kullanılmasın mı diye bir tartışma başlıyor. Bunun siyasi sonuçları olacağı endişesi ile konuşmada geçmemesi isteniyor.
Tartışmaya kitabın yazarı Sever verdiği bir örnekle bitiriyor. Gül, bu örnek ile ikna oluyor.
Verdiği örnek Can Yücel’in bir şiirinde kullandığı g.t kelimesi ve sonrasında mahkemeye çıkarılması ile ilgili. Neden böyle bir kelime kullandın diye soran hakime, “Bizim memlekette g.te g.t denir hakim bey” diye cevap verir Can Yücel. Hal böyle iken Kürde de Kürt demek gerekiyormuş.
Gül’ün Kürt sorununu ağzına alma ve ikna olma hikayesi böyle. Kendi deyimi ile insan gerçekten hayret ediyor.
En önemli mesele gördüğü bir konudaki bu yaklaşımı ve algısı hayret verici değil, tam olarak bilinçaltı ve onun gerçekliğidir. Yüzyıllık bir konu hakkındaki samimiyeti ve cesareti de bu kadardır.
Bu tür bir ciddiyet nasıl çözüm olacak?
Yine hatırlarsanız 8 Mart 2009 Tahran gezisi sırasında gazetecilere “Kürt sorunuyla ilgili güzel şeyler olacak” demişti.
Daha sözü kuramadan KCK siyasi soykırım operasyonları başlamıştı. Kürtlerle ilgili ne dediyse hemen ertesinde facia ile karşılaştık. Bu anlamda kitabın bolca parlatıp, Ortadoğu’nun son komutanı olarak piyasaya sürdüğü Gül’ün en önemli eksikliği, çok önem verdiğini düşündüğü meseleyi hiç anlamamasıdır.
Bu geriliği ve ilkel Kürt algısı ile yüzleşmedikçe değil 12 yıl, 122 yıl da siyaset yapsa boş davadır... (ÖA/NV)
* Abdullah Gül İle 12 Yıl/ Yaşadım, gördüm, yazdım, Ahmet Sever, Doğan Kitap, İstanbul, Mayıs 2015, 206 sayfa.