Hersh'in askerler ve istihbarat görevlileriyle yaptığı mülakatlara dayanan araştırması, işgalcilerin Irak'ta direnişçilere uyguladığı zulmün doğrudan doğruya Savunma Bakanı Rumsfeld'in talimatlarıyla yürütüldüğünü ortaya koyuyor.
Makaleyi kısaltarak yayınlıyoruz:
Ebu Greyib cezaevi skandalının kökleri birkaç askerin canice eğilimlerinde değil, Savunma Bakam Donald Rumsfeld'in geçen yıl onayladığı, El Kaide avına yönelik çok gizli bir operasyonun Irak'taki esirleri kapsayacak şekilde genişletilmesi kararında yatıyor.
İş başındaki ya da emekli Amerikalı istihbarat görevlileri, çeşitli kodlarla, bu arada "Bakır Küfü" adıyla da, anılan Pentagon operasyonunun Irak'ta giderek genişleyen isyan hakkında daha fazla istihbarat edinmek amacıyla fiziksel eziyet ve cinsel aşağılanmayı teşvik ettiğini söylüyor. Bu bilginin ayrıntılarını doğrulayan bir CIA yetkilisi operasyonun Rumsfeld'in Amerika'nın gizli paramiliter operasyonlarını CIA'in elinden alma hevesinden kaynaklandığını söylüyor.
11 Eylül ve El Kaide
Ebu Greyib'in öyküsü, bir bakıma, ABD'nin 11 Eylül'den birkaç hafta sonra Afganistan'a saldırmasıyla birlikte başladı.
Yönetim, savaş alanında ve dünyanın başka yerlerinde El Kaide üyelerini takip ve vurma konusunda yasanın getirdiği kısıtlamaların ellerini kollarını bağladığından şikayetçiydi. Rumsfeld her zaman olduğu gibi, kestirme bir yol önerdi.
Çok gizli bir özel program çerçevesinde "yüksek öncelikli" hedeflerin öldürülmesi, yakalanması ve mümkünse sorgulanmasına örtülü olarak peşin izin veren bir emir çıkardı. Bu amaçla Pentagon'da gözlerden uzak bir büro oluşturuldu. Operasyon Rumsfeld ve ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice tarafından baştan sona onaylandı.
Başkan Bush programın varlığından haberdar edildi. Aralarında Rumsfeld ve ABD Genelkurmay Başkanı General Richard Myers'in de olduğu 200'e yakın yetkili ve görevli "programın bütün ayrıntılarından haberdar edildi".
Amaç, programı saklı tutmaktı. Bilgi veren istihbarat görevlisi şöyle diyordu: "Karanlığımızın yüreğine gerektiğinden daha çok insanı sokmayacaktık. Kurallar basitti: 'Kimi yakalamanız gerekiyorsa yakalayın. Ne istiyorsanız yapın.'"
Programla derinden ilgili Pentagon yetkililerinden biri Mart 2003'te İstihbarattan Sorumlu Savunma Bakan Yardımcılığına atanan Irak'a savaş açılmasının hararetli savunucusu Stephen Cambone'du. O da Rumsfeld gibi CIA'in analiz ve değerlendirmelerini hor görüyor, bunları çok ihtiyatlı buluyor; CIA'in savaşı öncesinde Saddam'ın kitle imha silahlarını bulup çıkaramamasına diş biliyordu.
İsyan ve istihbarat sıkıntısı
Mart 2003'te Irak savaşı başlamış ve Rumsfeld'in onayladığı özel program Irak'ta devreye girmişti. CIA ve diğer Amerikan Özel Kuvvetleri görevlileri Saddam'ı yakalamak ve Irak'ın kitle imha silahlarını ortaya çıkarmak için sürek avına girişmişlerdi ama genişleyen isyanı durduramıyorlardı. Rumsfeld, isyancıları "Almanya'da Nazi rejiminin yenilgisi sonrasında savaşı sürdüren" fanatiklere benzetiyordu. Savunma Bakanı Bağdat'ın düşüşünden beş ay sonra, "kanımca teröristlerle Amerika'da uğraşmaktansa Irak'ta uğraşmak yeğdir," diyecekti.
ABD ordusu için hazırlanmış bir gizli raporda isyancıların "stratejik ve operasyonel istihbaratlarının çok iyi olduğunun ortaya çıktığı" kaydediliyordu.
"Konvoylar ve diğer önemli açık hedeflere yönelik saldırı yetenekleri zahmetli bir gözetleme ve keşif ürünüydü, isyancı hücrelerine konvoy/birlik hareketleri ve koalisyonla çalışan Iraklıların günlük davranışları konusunda iç istihbarat Irak güvenlik servislerinden, özellikle isyancılara çokça sempati besleyen Irak Polis Gücü'nden, Iraklı bakanlardan ve Geçici Koalisyon Yönetimi'nin Yeşil Hattında çalışan bireylerden geliyordu."
Buna mukabil, Amerikan ve Koalisyon güçleri, isyan hakkında pek az bilgiye sahipti: "insani istihbarat ... uzmanlık ve ehliyet yoksunluğundan ötürü ya çok zayıf ya da hiç yok... İstihbarat çalışmaları ya çok sayıda grup istihbarat toplamakla uğraştığından ya da bilgilerin savaşan birliklere zamanında ulaştırılmadığı için eşgüdümden yoksun."
ABD zaferi artık riske girmişti ve gidişi değiştirmek için bir şeyler yapılması gerekiyordu.Sonuç, ordu hapishanelerindeki Iraklılara karşı muamelenin sertleştirilmesi oldu.
Burada başlıca sorumlulardan biri Guantanamo'da El Kaide sanıklarının tutulduğu gözetim ve sorgulama merkezinin komutanı Tümgeneral Geofirey Miller'di. General cezaevlerindeki sorgulama prosedürlerini gözden geçirmesi için geçtiğimiz Ağustos sonlarında Bağdat'a gönderilmişti. Senato soruşturmalarında açığa çıktığı gibi Miller'in anlayışı Irak'taki cezaevi sistemini sorgulamaya odaklayacak şekilde "Guantanamolaştırmak"tı. Miller ayrıca Irak'taki komutanları Küba'da kullanılan yöntemler konusunda bilgilendirdi. Bu yöntemler arasında, özel onayla uykusuz bırakma, aşırı sıcak ya da soğukta tutma, çok uzun süreler "gerginlik durumunda" bırakma da vardı.
Özel harekat Ebu Greyib'de
Rumsfeld ve Cambone bir adım daha atarak özel harekat programının kapsamını genişletip olağanüstü yöntemlerini Ebu Greyib Cezaevinin içine taşıdılar. Erkek tutuklular kaba muameleye tabi tutulabilecek ve cinsel aşağılamaya maruz bırakılabileceklerdi. Bir emekli istihbarat görevlisi şöyle diyordu: "Cambone düğmeye bastı ve geçtiğimiz yaz sistem çalışmaya başladı. Artık Irak'taki isyanın fotoğrafı elimizdeydi. Ama var olan görevli miktarı 'hedef'lerle uğraşmaya yetmiyordu".
Cambone, bunun üzerine bir hayati karar daha verdi. Irak'taki cezaevlerinde görev yapan askeri istihbarat subaylarını da harekat kapsamına aldı. "Görevlilere artık kural mural yok denilecekti," diyor eski istihbarat görevlisi. "Bu, görevliler açısından bir örtülü operasyondu ve Savunma Bakanlığı kanalları içinde kalacaktı".
Artık kimileri takma adlarla anılan özel görevliler Ebu Greyib'de iş başındaydı. Gardiyanlık yapan askeri inzibatlar üniforma giyseler de askeri istihbarat subayları, sözleşmeli tercümanlar, CIA görevlileri, ve özel harekat programı görevlileri sivil giyiniyorlardı. Kimin kim olduğunu 800. Askeri İnzibat Tugayı komutanı ve görünüşte cezaevinin sorumlusu olan Tuğgeneral Janis Karpinski bile bilmiyordu:
Neden cinsel aşağılama?
Sonunda kim neyle yargılanırsa yargılansın, kovuşturmalarda ortaya çıkarılması gereken asıl konu neden, çoğu Amerika'nın küçük kasabalarından gelen bir grup askeri inzibatın ellerine bırakılan mahkumlara, özellikle Iraklı erkeklere, böylesine aşağılayıcı bir şekilde davrandıkları.
Mart 2003'te, ABD saldırısı başlamadan aylar önce savaş yanlısı Washington muhafazakarları arasında Arapların cinsel aşağılamaya dayanıksızlıkları çokça konuşulan bir konuydu. 1996'da ölen Columbia ve Princeton Üniversiteleri öğretim üyelerinden kültürel antropolog Raphael Patai'nin 1973'te yayımlanan "Arap Zihniyeti" başlıklı Arap kültürü ve psikolojisini incelediği kitabı bu çevrelerde sıkça anılıyordu.
Kitabın 25 sayfalık bir bölümü, cinselliği utanma ve baskı ile örtülen bir tabu olarak tasvir eden Araplar ve cinsellik konusuna ayrılmıştı.
"Cinslerin birbirlerinden ayrılması, kadınların örtünmesi... ve kadınla erkek arasındaki teması belirleyen ve sınırlayan bütün öteki tafsilatlı kurallar cinselliğin Arap dünyasındaki temel zihinsel meşguliyetlerden biri olmasına yol açar," diye yazıyordu Patai.
Eşcinsellik, "ya da eşcinsel herhangi bir eğilim belirtisi, tıpkı diğer cinsellik dışavurumları gibi, hiçbir zaman kamusallaştırılmaz. Bunlar özel konulardır ve özel alanda kalır."
Bir akademisyen bana, Patai'nin kitabının "yeni muhafazakarların Arap davranışları konusundaki incili" konumuna yükseldiğini söyledi. Yeni muhafazakarların tartışmalarında iki tema öne çıkıyormuş: Birincisi Arapların yalnızca güçten anladıkları; ikincisi en zayıf yanlarının utanç duyma ve aşağılanma olduğu.
Neden fotoğraf?
Bir hükümet danışmanı başlangıçta cinsel aşağılama ve poz vermeye zorlamanın arkasında ciddi bir hedef olabileceğini söyledi. Tutukluların utanç verici fotoğraflarının aileleri ve arkadaşlarının eline geçmemesi için isyancı arkadaşları hakkında bilgi vermek dahil her şeyi yapabilecekleri düşünülmüştü.
"Bana fotoğrafların amacının toplumun arasına casus olarak geri gönderilecek bir muhbirler ordusu oluşturmak olduğu söylendi."
Bu fikre göre, fotoğrafları çekilenler teşhir edilme korkusuyla davranacak ve süre giden isyan hakkında bilgi toplayacaklardı," diyor danışman.
Karanlığın yüreği: Pentagon
Ebu Greyib'deki işkenceler hapishaneye tayin edilen genç askeri inzibat Joseph Darby'nin yapılanları 13 Ocak'ta Ordu Suç Soruşturma Tabur Komutanlığına ihbar etmesiyle ortaya çıktı. Darby bir CD dolusu fotoğrafı da teslim etmişti. Üç gün içinde rapor Donald Rumsfeld'e ulaştı. O da Başkan Bush'u haberdar etti.
Soruşturma Pentagon için bir ikilem yarattı. Eski istihbarat görevlisi Kongre soruşturması sürmek zorunda diyordu. "Bunu örtemezsiniz. Bu adamları çizgiyi aştıkları için yargılamak zorundasınız. Ama özel harekat programınca korunduklarına göre nasıl yargılayacaksınız. Bir şey olmayacağını umut etmekten başka yapacağınız bir şey yok. Ocak'ta Pentagon'un tavrının "birisi bazı fotoğraflarla yakalanmış, Bunda ne var? İcabına bakarız" şeklinde olduğunu söylüyor. Rumsfeld'in Beyaz Saraya yaptığı açıklama da bunu pekiştiriyordu. "Programda bir arıza çıktı. Halledeceğiz." Hikayenin manşetlere nasıl çıkartılacağına gelince: "Bazı çocuklar kontrolden çıkmış!"
Muhafazakarlarla yakın bağları olan hükümet danışmanı yönetimin Ebu Greyib'de uygulanan özel harekat programı hakkında sessizliğini korumasını şu sözlerle savunuyordu: "Bunu karanlıkta bırakmamız gerekiyor çünkü işlem nahoş. Bu tıpkı sucuk yapmak gibidir. Sonucu beğenirsiniz ama nasıl yapıldığı bilinsin istemezsiniz. Onun gibi, Irak halkının ve Arap aleminin de bunları bilmesini istemezsiniz. Unutmayın ki, biz Irak'a Orta Doğu'yu demokratikleştireceğiz diye gittik. Arap aleminin bilmesini en son isteyeceğiniz şey hapisteki işkencedir." (YS/BB)