* Manşet fotoğrafı: Pexels - Haber videosu: Kumru Toktamış
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) New York kentinde Brooklyn Onur Yürüyüşü iki yılın ardından ilk defa 11 Haziran tarihinde gerçekleştirildi.
Brooklyn'in onur sembolü motosikletli kadınların yanı sıra bu seneki yürüyüşün cıvıl cıvıl, rengarenk başka katılımcıları da vardı: Çocuklar.
Onur Ayı'nın ABD'deki tarihini ve Brooklyn'deki Onur Yürüyüşü'nü yorumlayan Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Doç. Dr. Kumru Toktamış, "Anneleri ile değil, başlarında öğretmenleri ile rengârenk çocuklar 'Sevgiden gurur duy', 'Sevginin her türüne kucak aç' kortejleri oluşturmuşlardı" diyor ve soruyor:
"Bu çocuk seli, keyfi ve seslerinden daha onurlu ve haysiyetli ne olabilir?"
Onur Ayı'nın tarihine kısa bir bakış ve bu sene Brooklyn'de gerçekleştirilen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'nü Doç. Dr. Kumru Toktamış'tan dinliyoruz...
Onur: Bir "yeter" deme hali
Pride/Onur Ayı nedir?
Pride/Onur bir insanca yaşama hakkı talebi ve bunun gerçekleşmesi için verilen çabalardır. Bu çabaların mutlaka "siyasi" talepler gibi görünmesine de neden yok. Talep ve çatışma olduğu için tabii ki siyasidir sosyal hayatın dokusundaki her alan; ancak, bu bir "haysiyetli yaşam" talebi. Haysiyetin tek tip tanımına meydan okuma hali...
Neden "Onur"?
Açıkçası ben de ilk zamanlarda hafif geriliyordum her Pride/Onur lafını duyduğumda: "Yav kardeşim, ben yeşil gözlerimle onur duyuyorum desem ne kadar aptalca bir laf olur bu. Hiç bir caba, emek göstermediğim, varoluşumun bir parçası olan bir durumdan neden onur duyayım ki?"
Buna en güzel yanıtı bir trans verdi bana: "Ama sana kimse yeşil gözlerinden utanç duymanı söylemedi ki, hiç aşağılanmadın ki göz rengin yüzünden". İşte bunun için onur/gurur ve haysiyetli yaşam talebinin kurulu düzene meydan okunması anlamına geliyor Pride. Bir "yeter" deme hali.
Aşağılamayı olağanlaştıran bir kültür
Tarihte eşcinsellik sürekli olmuş, toplumda kabul gördüğü bazı istisnai dönemler haricinde görmezden gelinmiş ve "aşağı" görülen bir gerçeklik olarak hep var. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) "Onur" olarak nasıl başlıyor?
Eşcinsellerin, özgürlükler ve eşitlikler ülkesi ABD'de çok gözle görünür bir aşağılanma hali var yakın zamana kadar. Gay barları belki hep varmış, birlikte hayat sürdüren eşcinseller de hep olmuşlar ama bu mekânlar "aşağılık mekânlar" ve bu insanlar "aşağılık insanlar" olarak görülegelmiş.
Bizde de pek yadırganmıyor galiba bu aşağılanma hali çünkü biz bu aşağılama kültürünü pek severiz, zengin fakiri, Türk Kürt'ü, Sünni Alevi'yi, laik dindarı, dindar seküleri aşağılar durur. Halkının bir kesimini aşağılamakta hiç beis görmeyen bir devlet başkanımız bile var.
Oysa haysiyet herkesin teninde, yüreğinde hissettiği bir yaşam arzusudur. İnsanların haysiyetleri ile oynamak, hiyerarşi kurmanın en kolay biçimi olagelmiştir. Türkiye'de bunu olağanlaştıran bir kültürümüz var bizim.
ABD, "eşitlik ve özgürlük" şiarıyla kurulmuş olsa da Siyahlar için baştan köleliğe karşı durmuyor, Amerika Yerlilerinin durumu ise adı konulmadan kalmıyor mu?
ABD'de, onca eşitlik ve özgürlük edebiyatına rağmen bir sürü toplumsal kesimin, Siyahların, yerlilerin, eşcinsellerin ve hatta komünistlerin haysiyetleri de hiçe sayılıyor. Haysiyetli insan olmanın tek bir tanımı var: Beyaz olmak, heteroseksüel aile babası/ev hanımı olmak vs.
Bunların dışında kalanların yaşam hakkı olabilir, ama haysiyetleri "beş para etmez." İşte bu tarihe bir direniş olarak ortaya çıkıyor Onur Hareketi.
Güncel hareketin başlangıcı
Güncel hareket nasıl başlıyor?
Hareketin resmi başlangıcı 1969 yılı Haziran ayı sonlarında bir gece kulübü çalışanlarının "Artık yeter" deyip polise direnişleri ile sembolleşiyor.
"Stonewall Direnişi" diye bilinen bu son derece sıradan polis ve gece kulübü çalışanları ve müdavimleri itişmesi bugün Haziran ayını Onur Ayı haline getiren bir direniş destanı! Aslında laf aramızda, bu tür, eşcinsellerin müdavimi olduğu (veya mafyanın elinde olan) kulüpler ile polis arasında bir takım üstü örtülü anlaşmalar hep vardır. Polis, arada bir tartaklasa da bu tür mekânları tamamen ortadan kaldırmaz.
Ancak, bu hukuk dışı muğlaklık esnasında tabii ki bu "aşağılık" insanların haysiyetleri ayaklar altına alınır. İşte 28 Haziran'ı 29 Haziran'a bağlayan gece sabaha karşı bu insanlar avaz avaz "yeter artık!" diye bağırıyorlardı.
2. Dünya Savaşı sonrası doğrudan Stonewall ile mi başlıyor, barlar açıkça olduğuna göre bir varlık var...
Stonewall öncesi de on yıllardır süren direnişler var. Bunların en önemlisi 1950'li yıllarda tıpkı komünistleri avlayan "McCarthycilik" gibi eşcinsellerin de, bu kez sorgusuz sualsiz, avlanmaları. Bu "Lavanta Korkusu" (Lavender Scare*) dönemi olarak anılagelen bir dönem. Gay kurtuluş ve özgürlük mücadelesi dolayısı ile Stonewall öncesinde başlamış bir mücadele aslında. Ama farklı kanallar var. Örneğin, lavanta rengine karşı cadı avına direnenler daha eğitimli, iş güç sahibi insanların ekmek ve haysiyet mücadelesi.
McCarthy, aleni olarak o zamanki ABD'den daha da homofobik olan Sovyetler'e karşı komünist "cadı avı" yapmıyor mu?
İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD siyasetine damgasını vuran tabii ki iç politikada Komünist Avcılığı. Ancak aynı dönemde, daha sessiz bir şekilde eşcinseller de avlanıyorlar ve savaş döneminde emeklerinden faydalanılmasına rağmen devlet memuru veya asker olan yüzlerce eşcinsel kadın ve erkek sorgusu sualsiz ve yargısız işten atılıyorlar.
Gerekçe ise hiç bir kanıtı olamayan bir korku: "Dış Güçler" tarafından kullanıma açıklar (yani Sovyetler), şantaj yapıp, bilgi alırlar". Bir sürü kadın ve erkek subay ordudan atılıyor, Dışişleri Bakanlığındaki yığınla dilbilimci, devlet katında görev yapan iktisatçı ve matematikçiler kapının önüne konuyorlar. Bunlar çok yetenekli, bilgili, kültürlü, rafine insanlar. Yani haysiyetleri ile oynamak o kadar kolay değil, ama hayatları kararıyor.
2. Dünya Savaşını kazanan Roosevelt'in eşi Eleanor Roosevelt'in New York'ta kız arkadaşıyla yaşadığını hatırlarsak, bu "tasfiye" nasıl başlıyor?
Bu "Cadı Avı", Devlet Başkanı Eisenhower'ın 1953 yılında imzaladığı bir yürütme kararı ile başlıyor. İşte, bu işten atılanlardan birisi bir astronom, Franklin A. Kameny, ki kendisi "Eşcinsel kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin büyükbabası" olarak bilinir. Kameny işten atıldıktan sonra bir daha astronomluk yapmıyor ve bir hukukçu titizliği ile bu Lavender Scare harekâtından darbe alıp hayatı kararan insanları ve diğerlerini örgütlüyor.
Tıpkı Siyah hareketine şekil veren "Ben bir İnsanim, ben bir Yurttaşım" sloganları ile kadın ve erkek eşcinseller yıllarca örgütleniyorlar. İşte bu "Ben de bir insanım" deme halinde gizli haysiyet kavgası. Bu haysiyet kaybedildiğinde insanlar toplumun kanalizasyonlarında var olmaya mecbur bırakılıyor.
Stonewall Direnişi
Peki, 3 gün 3 gece süren Stonewall Direnişine gelirsek?
Stonewall da tabii ki bir ekmek ve haysiyet mücadelesi ama aynı zamanda bir mahalle, hatta kent kavgası. Çünkü eğlence sektöründeki eşcinseller çalışanı ile müşterisi ile polise direnirken komşular ve mahalle halkı da destek veriyor. Tabii 1960'ların özgürlük hareketlerinin bu katılımda rolü büyük. Bir başkaldırı iklimi hâkim toplumda, bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak iklimi.
Ben, örneğin, Gezi'yi de önce böyle okumuştum, bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak hareketiydi, ancak iktidar otoriterliğe çark etme imkânı olarak kullandı. Oysa Stonewall'ın ardından yükselen diğer mahalle kavgaları, geçmişin mücadeleleri ile bütünleşti. Bu bütünleşmenin altını çizmek zorundayız. Her ne kadar Stonewall "Onur" simgesi olduysa da, Stonewall öncesi Mattachine (maskeli ortaçağ aydın müzisyenlerinden ilhamla bu ismi alan maskeli aydın eşcinseller) grubu ve Bilitis'in kızları örgütünün döşedikleri mücadele taşları çok önemli. Stonewall sokağın bunlarla buluşması hali aynı zamanda. Yani uzun erimli, geçmiş direnişlerle ve diğer sosyal mücadelelerle buluşma anı Stonewall aslında.
Sonrasında da devlet "siz çok direndiniz" diye bu hakları "bağışlıyor" mu?
Koskoca devlet "bir eşcinsel olarak astronom, fizikçi, dilbilimci olma hakkın yok senin" diyor. Hem de sözde özgürlükler ve eşitlikler ülkesinde.
Ama zaten ne özgürlük, ne eşitlik kimseye armağan edilmez. Haziran'ın "Onur Ayı" olması ve bütün dünyada kabul görmesi uzun yıllar süren çok saygın bir mücadelenin sonucudur.
Siz ne kadar zamandır bu direnişi gözlemliyorsunuz?
Ben, bu mücadelenin son 30 yılda çok küçük, ama önemli bir parçasına tanık oldum. New York kentinin Onur Yürüyüşü dünyaca meşhur bir çılgınlıklar günü zaten. Hele son yıllarda türlü çeşitli dev şirketlerin sponsorluğunda iyice yerleşik, kabul görür bir eylem ve eğlence günü.
Bu artık dünyanın bütün büyük şehirlerinde böyle. New York kentinin dibindeki Brooklyn'de ise daha ufak çaplı bir Onur Yürüyüşü hep yapılırdı. Her sene en önde motosikletli kadınlar, arkalarında dev bir davul ve vurmalı çalgılar kadın ordusu, bir iki yerel politikacı ve tek tük lezbiyen çift ve çocuklarından oluşan bir yürüyüş günü olarak kutlanageliyordu.
2020 yılında COVID-19 nedeniyle Onur Yürüyüşü yapılamadı, 2021 aşı sayesinde yapılabilecekken büyük şirketlerin sponsorluğu ile ilgili bir çatışma çıktı sanırım...
Pandemi boyunca iki sene Onur Yürüyüşü yapılamadı. 11 Haziran günü iki yıl sonra ilk kez yapılan Brooklyn Onur Yürüyüşü gerçekten (şirketlerin değil) halkın "Haysiyetimize sahip çıkma günü" şeklinde cereyan etti.
Yine her zamanki gibi Brooklyn'in onur sembolü motosikletli kadınlar yürüyüşün en başındaydılar. Ama hemen arkalarında bu sefer cıvıl cıvıl bir çocuk ordusu vardı. Anneleri ile değil, başlarında öğretmenleri ile rengârenk çocuklar "Sevgiden gurur duy", "Sevginin her türüne kucak aç" kortejleri oluşturmuşlardı. Bu çocuk seli, keyfi ve seslerinden daha onurlu ve haysiyetli ne olabilir? On yıllardır büyük şirketlerin sponsorluğu ile artık hayatimizin bir parçası olarak kabul ettiğimiz eşcinsellik (veya aşkın her türü), çocukları dili ve coşkusu ile hayatımıza damgasını vuruyor. Bundan daha başarılı bir "Biz de insanız" deme hali düşünemiyorum.
"Pembe Sermaye" LGBT+ hakları için mi var, yoksa olaya sadece parasal mı bakıyor?
Büyük şirket olarak yegâne destek bir bankadan gelmişti, TDBank, Brooklyn Onur Yürüyüşünde. Ancak Manhattan'daki Onur Yürüyüşü'nün aksine hiçbir pankartı ve görünürlüğü yoktu bankanın. Sadece gökkuşağı kordonunun bir köşesinde bankanın ismi yazan düdükleri dağıtmasına izin verilmişti.
Eşcinsel özgürlük hareketi büyük şirketlerden aldıkları desteklerle de büyüdü ve kabul gördü, ancak eşcinsel kurtuluş hareketi büyük şirketlerin desteklerini denetleyebilen bir hareket olma yolunda. Bu ayrım 1960'lardan beri çok önemli bir teorik farklılığa işaret ediyor: Eşcinsel hareketi kendini kabul ettirme hareketi mi, yoksa dünyayı değiştirme hareketi mi? Kutuplaşmaya gerek olmadan tatlı tatlı tartışabileceğimiz bir yol yordam mevzusu.
Çocukların ardından yürüyen politikacılar
Bu, tabana yayıldığını gösteriyor... Peki, siyasi kişi ve kamu kurumlarından katılım ne boyutta?
İşte o çocukların ardından sürü sepet, irili ufaklı politikacıların kendileri veya ofisleri de yürüyüşe katıldılar. ABD Senatosu çoğunluk lideri Chuck Schumer zaten Brooklynlidir, "ben 30 yıldır yürüyorum" diye kendi reklamını yapa yapa danslara eşlik ediyordu. Eski Belediye Başkanı Bill de Blasio 2 metreyi aşan boyu ile göz dolduruyordu. Şimdiki belediye başkanı abuk sabuk homofobik laflar ettiği için Queens Onur Yürüyüşünde yuhalanmıştı, Brooklyn'e gelemedi ama ofis çalışanları geldiler.
Bu politikacıların ardından yine özel ortaokul ve lise çocukları öğretmenleri ile birlikte dans ederek, oyunlar oynayarak yürüdüler. Arada hastane çalışanları, küçük işletmeler de yürüyüşe dâhil olmuşlardı.
En eğlenceli görüntülerinden biri bir NYPD polis minibüsünün gökkuşağı renkleri ile yürüyüşte yer alması idi. Ardından da polisler sivil kıyafetleri ile katıldılar. Şimdi burada George Floyd'un katledilmesinden sonra büyüyen "Siyah hayatlar direnişinin" önemli bir tartışması var: Brooklyn'de artık hiçbir Onur Yürüyüşünde polis üniforması görmek istemiyoruz deniliyor.
Sanırım Manhattan'daki büyük yürüyüşte eşcinsel polislere üniformaları ile yürüme izni vermişler, ama Brooklyn'de halk ve Onur Haftası Organizatörleri bu görüntüyü istemiyorlar. Gökkuşağı renklerine bulansalar da polis kuvvetleri ile bizim barışmamız şimdilik biraz zor. Ama sivil olarak tabii ki eşcinsel polisler katılıyorlar yürüyüşe.
Orada bayram gibiyken son birkaç yıldır kamusal olmayan alanda dahi sıkıntılar yaşanmasını nasıl görüyorsunuz?
İki sene aradan sonra bir çocuk bayramı keyfi ve şenliği ile düzenlenmiş bu Onur Yürüyüşü açıkçası benim gözlerimden yaşlar getirdi: Türkiye'de gencecik üniversite öğrencileri Onur Yürüyüşü yaptılar diye tartaklanıp tutuklanırken, Brooklyn'de bir aile bayramı şeklinde coşup dans etmek bana ağır geldi. İnsan haysiyetinin hiçbir kıymetinin olmadığını en yetkili ağızlardan duyduğumuz bir coğrafya bizim ülkemiz. Ama bu Allah'ın emri bir durum değil, insanlar fıtrat falan gibi ne idüğü belirsiz safsatalarla üstü sıvanacak hayatlar yaşamak zorunda değil. Bir gün İstanbul sokaklarında da çoluk çocuk gökkuşağı bayrakları ile dans edeceğiz. İnsan haysiyeti bunu gerektiriyor.
* ABD'deki komünistlere karşı olan cadı avına komünizme ithafen "Kırmızı Korku" (Red Scare) denildiğinden, LGBT+ bireylere de sadece erkek eşcinselliği üzerinden bakan eril zihniyet, bir erkeğin giymesinin "kadınsı" olacağını düşündükleri lavanta renginden dolayı çıkmıştır.
(RS/SD)