* ABD'den protesto fotoğrafları: Anadolu Ajansı (AA) - Arşiv
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Politico haber sitesi, Mayıs ayında 1973 tarihli Roe-Wade mahkeme kararıyla kesinleşmiş kürtaj hakkının iptaline ilişkin paylaşım yaptığından beri ABD'de sular durulmuyor.
Hatta konu Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini gölgeler dereceye geldi.
Eğer basına sızdırılan Yüksek Mahkeme görüşü çoğunluk kararı olarak açıklanırsa ABD'de kürtaj anayasal bir hak olmaktan çıkabilir ve eyaletlerin bu konuda tekil kararlar vermesinin önü açılabilir.
Dahası, 50 eyaletten oluşan ABD'de hali hazırda 22 eyaletin kürtajı büyük oranda yasaklayacak yasaları uygulamaya koyabileceği kaydediliyor.
Konuyla ilgili nihai kararın Haziran ya da Temmuz sonunda duyurulması beklenirken ABD'deki Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Doç. Dr. Kumru Toktamış ile ABD'deki kürtaj hakkıyla ilgili son gelişmeleri konuştuk...
Roe-Wade kararı ve basına sızan görüş1973 tarihli Roe-Wade kararında Yüksek Mahkeme, ABD'li kadınların, Anayasa'nın ailevi konularda bireysel seçim özgürlüğünü düzenleyen 14. maddesine dayanarak, cenin rahim dışında yaşayabilecek duruma gelmeden önce, yani hamileliğin 22 ila 24. haftalarına kadar kürtaj yaptırma hakkına sahip olduklarına hükmetmişti. Sızdırılan Yüksek Mahkeme görüşünde "Roe-Wade kararının baştan beri açık şekilde yanlış olduğu" söylenerek, kararın gerekçesinin "son derece zayıf olduğu" ve kararın "zararlı sonuçları olduğu" ifade ediliyor. Metinde, "Kaçınılmaz sonuç, kürtaj hakkının ülke tarihinde ve geleneklerinde köklü bir yerinin olmadığıdır" ifadeleri yer alıyor.* TIKLAYIN - ABD'de kürtaj yasası Senatodaki Cumhuriyetçilere takıldı |
Kadın hakları ve diğer "öteki" hakları
Gelişmiş/Zengin dünyada bu tür hareketleri başlatan yer olsa da ABD'de kadın hakları da diğer "öteki" hakları gibi oturmamış durumda mı, yoksa durduk yere birileri bunları sürekli gündeme mi getiriyor?
Haklar söz konusu olduğunda "oturmuş" olmak bence çok geçerli bir iddia değil. Haklar, süreç içinde, tarihsel olarak kazanılır ve zaman zaman da kaybedilebilir. "Hak verilmez alınır" bu sürecin ifadesidir.
Bu sürece kesinlikler değil karşıtlıklar şekil verir; dolayısıyla, güç dinamiklerine ve bunların birbirleri ile olan ilişkilerine göre haklar genişleyip derinleşir veya daralıp yüzeyselleşebilir. Bu karşıt güçler tabii ki hak taleplerini zaman zaman da araçsallaştırabilir.
Hatta şunu da söyleyebiliriz: Haklar ancak hiçbir karşı toplumsal güç bunları araçsallaştırmaktan medet umamayacağı bir noktaya geldiğinde yerleşmiş ve oturmuş olur.
ABD'de hukuk geriye işliyor mu? Sonuçta 1973 tarihli bir mahkeme kararından yola çıktılar...
Hukukun şekillenmesi geriye doğru da işleyebilir, ama burada önemli olan, ilginç olan, hukukun nasıl işlediğinden çok Cumhuriyetçi Partinin sağ kanadının ne kadar başarılı ve kararlı bir siyasi strateji geliştirmiş ve hayata geçirmiş olduğu.
Cumhuriyetçi Parti 70'li yıllarda "kürtaj hakkını" nasıl araçlaştırabileceğini çok net anladı ve çok sistematik bir biçimde toplumu, hukuku, hukukun en yüksek merciini bugün gelinen noktaya taşıdı.
İster sağcı olalım, ister solcu, ister feminist olalım, ister olmayalım, bu siyasi stratejiden çıkartılacak çok sonuç ve öğrenilecek çok şey var.
Cumhuriyetçilerin "strateji dehası"
*Benim bedenim, benim kararım"
Bizim daha önce de yaptığımız Donald Trump/Cumhuriyetçi Parti röportajında Trump'ın Yüksek Mahkemeye ataması ve ileride etkileri olabileceğini yüzeysel olarak bahsetmiştik. Ama bu kadar erken ve bu kadar özel bir konuda atılım bekliyor muydunuz?
Tabii ki bekliyordum, bu değişim an meselesiydi. Joe Biden'ın seçildiği başkanlık seçimine bir aydan daha az bir süre varken, 2020 yılının Ekim ayında Amy Coney Barrett'ın yargıç olarak atanmasıyla ABD Yüksek Mahkenesinde tutucular lehine 6-3 bir yükselme, bir denge değişikliği olmuştu. O noktadan sonra zaten Yüksek Mahkemenin önüne gelecek herhangi bir federal kürtaj davasının 1973'teki Yüksek Mahkeme kararını değiştirecek bicimde kürtajı yasaklayacağını veya sınırlayacağını biliyorduk.
Şimdi buradaki Cumhuriyetçi Parti politik strateji dehasına dikkat çekmek isterim. 2016 yılının Mart ayında, yani başkanlık süresinin sona ermesine 10 ay kadar bir süre kalmış olan Obama da boşalan Yüksek Mahkemeye bir yargıç atayacaktı. Atadığı Merrick Garland gerçekten kaliteli bir yargıçtı. Ancak Senato lideri Mitch McConnell, başkanlık süresinin sona ermesine bir yıldan az kalmış birinin atadığı Yargıcın onaylanmasını Senato gündemine getirmeyeceğini ilan ederek bu atamanın önünü kapamıştı.
Aynı Mitch McConnell, başkanlık süresinin son üç ayında Trump'ın atama yapmasına sadece göz yummadı, aynı zamanda süreci hızlandırdı ki, tutuculuğu ve dindarlığı ile tanınan genç yargıç Amy Coney Barrett ömür boyu Yüksek Mahkeme üyesi olabilsin.
Bu mevzuda Cumhuriyetçilerin 50 yıldır süren muazzam bir politik strateji becerilerinden sadece bir tanesi buydu. ABD de uzun yıllardır sağ politikanın başarılarının altında Mitch McConnell imzası var.
ABD siyasi sistemi asla bir "tek adam rejimi olamayacağı" gibi aynı zamanda kitlesel hareketlere, sokağa duyarlı (ve sokağı manipüle de edebilen) bir düzenleme olduğu için Senato başkanının böylesi bir manevra imkânı var. Mitch McConnell bu manevrası ile geniş bir muhafazakâr kitle ile partisi arasındaki bağı kuvvetlendirdi.
Hatta aynı muhafazakâr kitle (ve Mitch McConnell gibi kurt politikacılar) sırf bu kürtaj konusunu yeniden düzenleyebilmek (yani kadınların bireysel haklarını "dişilik fıtratına" geri çevirebilmek) için Trump gibi bir ahlak-dışı soytarıya katlandılar bile diyebiliriz.
Cumhuriyetçi Parti liderleri ve kitleleri, ABD politik yapısında hem merkezdeki, hem de eyalet sistemindeki kurucu öğe olan güçler dağılımı prensiplerini, bütün imkânlarını kürtaj konusunda bir siper savaşı titizliği ile kullandılar.
Kürtaj haklarının tarihsel boyutu
Bu yasa kürtaj olmak isteyen kadınları hayati tehlikeli merdiven altı yerlere yöneltmez mi?
ABD'de ta 19. yüzyılın sonlarına kadar kürtaj yasak falan değil. ABD'nin ilk kurulduğu yıllarda, yani 18. yüzyıl sonlarında gebelikle ilgili hukuki düzenlemeler sömürge dönemindeki Britanya yasalarının izinden gidiyordu. Yani, kadının karnında bir yaşam olduğuna fetüsün hareketlenmesi ile kanaat getiriliyordu. Bu hareketlenmeye (quickening) kadar kadınlar gebe olduklarına dair diğer işaretleri fark etseler de bu konudaki kararları ebeler veya yerel kadın sağaltıcılarla kendi aralarında hallediyorlardı.
Dolayısıyla bir bakıma, fetusun 5. veya 6. ayına kadar kadın kendi bedeninde hak sahibiydi ve dilediği gibi "şüphe" ve "intibaları" değerlendirebiliyordu.
19. yüzyılın ilk yarısında ahlaki olarak en öncelikli mevzu gayrimeşru gebeliklerin önüne geçmekti. "Adet döngüsünün yeniden yerli yerine oturabilmesi için" kadınlar her türlü imkânı kullanmak üzere teşvik ediliyorlardı. Örneğin, kadınları "beden hijyenlerini sağlamak ve kocalarına çekici olabilmek için" dezenfektan kullanmaya yönelten ilanlar aslında kürtaj imkânlarına işaret ediyordu. Öyleki ilk hukuki kürtaj düzenlemeleri 1820 ve 30'larda, kadınlar zehirli maddeler kullanmasınlar diye yapılmıştı.
İlginç olan, 19. yüzyıl ortalarında yeni yeni kurulmaya ve otoritesini yerleştirmeye çalışan Amerikan Tıp Birliği kürtajın yasaklanmasını istedi. Burada, tıpkı "cadılarla" olan eski çekişmesini tekrarlıyordu, hekimler ve ebelerin, yerel sağaltıcıların rekabet gücünü kırmaya çalışıyorlardı. Böylece doktorlar bir yandan hekim olmayan sağlık uzmanlarının kürtaj yapmalarını engelleyip krimanilize ederken, kendileri kürtaj yapmaya devam ederek bu alanda egemenliklerini kurmuş oldular.
ABD'nin ırkçılık tarihi ile temas
Bu tarihi boyutu biraz daha açar mısınız?
Bütün bu dönemlerde din adamlarının tartışmalarında, tasavvurlarında bir kürtaj tartışmasına rastlanmıyor. Oysa dini filozoflar oldum bittim yaşam ne zaman başlar mevzusuna kafa yormuşlar ama bu konuda herhangi bir görüş birliğine ulaşamamışlardı. Hatta bu tartışmalar - tabii ki - yaşamı mümin olabilme noktasından ele aldıklarından ana karnındaki fetüsün akıbeti onları pek ilgilendirmiyordu.
Öte yandan, kürtaj tamamen kriminalize edildikten, kadınlara yardımcı olan kilise ve sinagog görevlilerin kurduğu bir yapılanma var. The Clergy Consultation Service özellikle evlilik dışı gebeliklerin önüne geçmek amacı ile kadınlara ülke çapında destek veriyorlar.
Tabii bir başka yüzü daha var ABD'de kürtaj tarihinin. ABD'de mesele olup da ırkçılık tarihine değmemiş mevzu bulmak zor. Günümüzde kadınların en çok güvendikleri, kürtaj hakkini en örgütlü şekilde savunan, hepimizin zaman zaman mali destek sağladığımız Planned Parenthood, yüzyıl kadar önce, öncelikle Siyah kadınlara kürtaj yapmak üzere kurulmuş, bayağı ciddi bir ırkçı kuruluş.
İronik olan şu ki, bugün tehdit altındaki kürtaj hakkını savunurken, varlıklı kadınların nasıl olsa kürtaj olabileceklerini ama esas yoksul kadınların büyük zorluklarla karşılaşacaklarını söylüyoruz.
Siyah kadınların büyük çoğunluğu sağlık sigortası olmayan yoksullar. Zaten 1973'de kürtajın yasallaşması yoksul kadınların beden ve sağlıklarının korunmasını sağlamıştı. Varlıklı kadınlar her zaman kürtaj olabiliyorlardı. Tabii yoksul kadınlar da hep kürtaj oldular ama canları pahasına. Aslında bugün bile ABD ilçelerinin yüzde 90'ninda kürtaj imkânı sağlayan klinikler bulunmuyor.
"Siyasi araç" olarak kürtaj hakkı
"Benim bedenim, benim kararım" - "Üreme hakları, insan haklarıdır"
Peki kürtaj hakkı nasıl siyasi araç haline getirildi?
1970'lerde ABD sağcıları büyük ve derin kültürel yenilgiler yaşıyordu. Bunlardan en önemlisi devlet okullarının net bir şekilde sekülerleşmesiydi. Aynı dönemde kürtaj da, kadının kendi bedeni üstünde söz sahibi olma hakkı olarak yasallaştırılmıştı. Cumhuriyetçi Parti, işte bu sekülerleşme anında ülkenin Katolik nüfusuna, yani ABD isçi sınıfının bel kemiği olan İrlandalı, İtalyan göçmen ailelere ulaşabilme imkânı gördü.
Kapkaranlık bir muhafazakâr olan Richard Nixon'ı da, Ronald Reagan'ı da iş başına getiren "Yeni Cumhuriyetçiler" (Neo-Cons)** işte bu "dini bütün" kitleydi. Esas amaç, tam da bu çalışan ailelerin iş ve yaşam güvencelerini altüst edecek olan neo-liberal politikalarken, aynı emekçi kitlesinin dini hasletleri harekete geçirildi.
Peki, yerel, yerinden yönetime sonuna kadar bağlı ABD'de bu nasıl işliyor?
1970'lerin başında kürtaj hakkı üstüne tartışmalar bir partiler arası kutuplaşma mevzusu değildi. Örneğin, Başkan Gerald Ford, Yüksek Mahkeme'nin kürtaj hakkını yasalaştırmasına karşıyken, eşi aktif bir "kadınların bedenleri üstünde yaşam" haklarını savunuyordu.
Aynı şekilde, Ford'un Başkan Yardımcısı Nelson Rockefeller New York eyaletinde kürtaj hakkına getirilen kısıtlamaları kaldıran bir politik liderdi. Kürtaj hakkını başkanlık kampanyasında politik kutuplaşma malzemesi yapan, Richard Nixon'dı. Bu sayede Katolik işçi sınıfından oy alabilmeyi umuyordu ve bu umudunu gerçekleştirince, Cumhuriyetçi parti diğer eyalet, senato ve kongre seçimlerinde bu taktiği bir siyasi strateji haline getirdi. Cumhuriyetçi Parti kürtaj hakkına karşı çıkarak kendisini "ailelerin savunucusu" parti olarak yeniden tanımlayabildi.
Şunu da unutmayalım: Ronald Reagan, Kaliforniya Valisiyken, tıpkı Rockeffeller gibi kürtaj üstündeki kısıtlamaları kaldıran yasalara imzasını koyan bir siyasi liderdi. Ama söz konusu ABD Başkanlığı olunca, Nixon'ın toparladığı muhafazakâr kitleleri aynı şekilde parti etrafında buluşturmayı da ihmal etmedi. Bu siyasi strateji ile Reagan'dan sonra iş başına gelen tam 3 devlet başkanı Yüksek Mahkemenin bileşimine şekil verdi.
Oysa ne baba Bush, ne oğlu Bush, ne de Trump ülke seçmeninin yarısından fazlasının oyunu alarak devlet başkanı olmamışlardı. ABD seçim sistemindeki ırkçı supaplar gayet iyi işledi ve bu üç başkanı iş başına getiren sistem aynı zamanda muhafazakâr çoğunluklu bir Yüksek Mahkeme yaratabildi.
Taslak metin neden sızdırıldı?
Her şeye rağmen taslak basına sızdı ve ABD'de bir kızılca kıyamet koptu...
Şimdi tabii bu karar müsveddesi neden henüz karar açıklanmadan kamuoyuna sızdırıldığı konusunda çeşitli rivayetler var. Bunlardan bir tanesi de belki kürtaj hakkı savunucularını harekete geçirerek bu kararın sadece kimi eyalet yasalarıne şekil verip ülkenin federal yasağı olmasının önüne geçebilmek. Bu şu andaki yegâne iyimser senaryo.
Örneğin, New York eyaletinde, federal bir yasak olmazsa, kürtaj hakkının asla yasaklanamayacağını biliyoruz. O zaman ne olacak? Bir yandan şimdiden var olan kadın ağları ile diğer eyaletlerdeki kadınların sağlıklı bir biçimde New York'da kürtaj olmaları sağlanacak, bir yandan da birileri bu sağlık turizminden zengin olacak. Aslında tıpkı köleci eyaletler, köleciliğe karşı eyaletler gibi bir yeni düzenleme olacak.
Öte yandan, tabii kürtaj hakkına tamamen karşı olan eyaletler, başka eyaletlerde kürtaj olan kadınları cezalandıracak yasaları hazırlamaya başladılar bile.
Siyah ve LGBTİ+ hakları
"Kürtaja erişim insan hakkıdır"
Bu iptal, Siyah ve LGBTİ+ haklarında da geri adımı getirtir mi diye de düşünmüyor değiliz. Öyle bir durum olabilir mi?
Daha önce söylediğim gibi haklar sürekli bir pazarlık konusu. Üstelik kürtaj hakkinin iptali, kürtajın bir ayrıcalık halinde var olmasına engel değil. LGBTİ+ hakları da aynı şekilde varlıklı eşcinseller, translar için değil, yoksul geniş halk kitleleri için önemli yasal ve demokratik talepler. Aynı şey varlıklı Siyahlar için de geçerli diyebiliriz.
Önemli olan bu hakları talep eden kitlelerin sürekli olarak örgütlü olmayı sürdürebilmeleri, taleplerini geniş halk kitlelerine benimsetebilmeleri ve karşı tarafın siyasi manevraları karşısında uyanık olmayı sürdürebilmeleri. İşte tam da bu nedenle, ABD'nin tüm eyaletlerinde kürtajın yasaklanacağını düşünmüyorum. Ülke nüfusunun neredeyse yüzde sekseni kadınların bedenleri üstünde seçim hakkını savunuyorken, olan yoksul kadınlara ve özellikle güney eyaletlerindeki genç kadınlara olacak.
"Kadın, tabii ki kendi bedeninin sahibi"
ABD toplumunda başkalarının özel hayatı üzerinden tartışmalar bitmez mi? Esas sorunları bizdekinin aksine etnik, dinsel ayrımcılıklar yasalarla güvencede diye mi böyle tartışma konuları buluyorlar?
Kürtaj hakkı yoksul kadınların da kendi bedenleri üstünde hak ve karar sahibi olabilme hakkı demek. Tabii aynı zamanda imkânları olan varlıklı kadınların da yurttaşlık haklarında eşitlenmesi demek.
ABD'de herhangi bir yasal güvence garantisi olduğunu da düşünmüyorum. En büyük garanti, çıkar ve taleplerin örgütlenmesi, örgütlenmeler aracılığı ile kalabalık kitleleri harekete geçirebilmesi ve bu kitlelerin siyasi yapıları etkileyebilecek özgür ifade ortamı ve hukukunu ayakta tutmaları bence. ABD yasakçı bir toplum değil, bunu söyleyebiliriz sadece, ki bu da az bir şey değil tabii.
Kadının vücudunun sahibi kim? Kendisi mi? Devlet mi? Kamuoyu mu?
İşte bu noktada kadının birey hakları çiğneniyor zaten. Anayasal olarak her birey kendi bedenine sahip. Bir birey olarak kadın tabii ki kendi bedeninin sahibi. Ancak kadının rahmine göz dikmiş bir Cumhuriyetçi Parti var. Sanki doğmamış bebeğin uhrevi haklarını savunur gibi yaparken, aslında dini ve kadın bedenini kendi siyasi stratejilerine alet haline getiriyorlar.
Yoksa bırak doğmamış bebekler, doğmuş, büyümekte olan bebekler, çocuklar ve ergenler bile hiçbir zaman Cumhuriyetçi Partinin umurunda olmadı. Aile yardımlarına, çocuk beslenmesinde devlet desteklerine, okullardaki devlet yemek programlarına, her türlü eğitim harcamalarında sürekli engellerle yaklaşan CP, nedense çocuk ana karnındayken pek bir korumacıymış gibi bir riyakârlıktan siyasi malzeme uydurdu.
ABD'de, ilkokul çağındaki çocukların durduk yerde katledilmelerinde hiçbir mahsur görmeyenlerle, "karnında Allah'ın yarattığı bebek var" diye kadının bedenine el atanlar, toplumsal ve siyasal yelpazenin aynı tarafında yığılmış duruyorlar.***
(RS/SD)
* ABD Kamuoyu kürtajın kadının kendi bedeni üzerinde seçim ve karar hakkını savunan "Pro-choice" ve daha bebek bile olamamış fetusların yaşam hakkını savunduklarını iddia ederek kürtaja karşı olan "Pro-life" olmak üzere ikiye ayrılmış durumda.
** Neo-Cons: Neo-Conservatives, "Yeni nesil muhafazakârlar" için kullanılan ifade
*** Bu röportaj ABD'de 25 Mayıs tarihinde 18 yaşında bir silahlı saldırgan tarafından yaşları 7 ile 10 arasında değişen 19 ilkokul öğrencisinin ve 2 öğretmenin öldürüldüğü saldırı öncesinde yapılmıştır.