Ancak kadın hareketimiz, var olan AB müktesebatına uyum sağlanarak her alanda kadın - erkek eşitliği yönünde adımlar atılacağı umuduna kapılmamalı.
AB, özellikle kadın-erkek eşitliği konusunda, Ortak Pazar olma anlayışını henüz aşabilmiş değil. AB'nin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusundaki bağlayıcı kararları, daha çok ekonomik ve sosyal alanla sınırlı.
Örneğin, üye ülkelerde, kadın ve erkeklerin siyasi ve kamusal karar verme mekanizmalarında eşit ve dengeli temsili konusunda bağlayıcı kararlar ve müktesebat yok.
Yeni AB Anayasası da, üye ülkeleri her alanda toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak konusunda zorlayıcı, açık ve net hükümler getirmiyor.
Kısacası AB, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda Türkiye'den daha ileri düzeyde olmasına karşın, AB kurumlarında ve üye ülkelerin siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarında erkek egemenliği kırılabilmiş değil.
Her alanda bağlayıcı direktifler olmadığından, AB ülkeleri arasında toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama düzeyi açısından önemli farklar var. Genişleme süreci, bu farkları artırma tehlikesi taşıyor.
AB üyesi ülkelerin kadın hareketlerinin şemsiye örgütü olan Avrupa Kadın Lobisi (AKL), yıllardır bu eksikliklerin giderilmesi, bu alanda bağlayıcı ve kapsamlı direktiflerle anayasa hükümlerinin oluşturulması için mücadele verdi. Şimdi, yeni üyelerin ve aday ülkelerin kadın hareketlerinin kattığı ek güçle, bu mücadeleyi daha da güçlü vermesi gerekiyor.
Türkiye kadın kuruluşlarının da bu yıl bir şemsiye altında üye olduğu AKL, AB üyeleri ile aday ülkelerin kadın kuruluşlarını çatısı altında topluyor. AB Anayasa Konvansiyonu sürecinde, AKL'nin (EWL), "toplumsal cinsiyet eşitliğinin yalnızca AB'nin ilkelerinden birisi olmakla kalmayıp aynı zamanda temel değerlerinden birisi olduğunun vurgulanması" istemi, yeterince karşılanmadı.
Yine AKL'nin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ekonomik ve sosyal alan dışındaki alanlarda da sağlanmasını zorlayan kapsamlı bir çerçeve yasa niteliğinde, bağlayıcı bir direktif çıkarılması isteği de henüz kabul görmedi.
Aynı durum, AB merkezinde, görevi "toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak" ve "alınan kararlarda kadın bakış açısının yansımasını garanti etmek" olan özel ve ayrı bir mekanizma kurulması ve özel fonlar sağlanması için de gerekli.
Öte yandan, birliğe 10 yeni ülkenin katıldığı son genişleme süreci, Polonya gibi yeni ülkeler kanalıyla, kürtaj yasağı gibi AB ülkelerinde çoktandır ortadan kalkmış konuların yeniden gündeme gelmesi tehlikesini yarattı.
AB kadın hareketinin, artık Türkiye kadın hareketini de kapsayan AKL'nin tüm bu alanlardaki mücadelesi, güçlenerek sürmeli. Dolayısıyla Türkiye kadın hareketini, AB üyelik sürecinde zorlu görev ve mücadeleler bekliyor.
Türkiye, AB üyesi ve aday ülkeler arasında, "toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaygınlığı ve derinliği açısından en kötü durumda olan ülke" rekoruna sahip. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik AB direktiflerinin hızla uygulanmasını sağlamak için mücadele vermeliyiz.
Diğer yandan AKL'nin bir parçası olarak, tüm alanlarda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bağlayıcı kararlar ve özel önlemler alınması; kurumsal yapı ve fonların kurulması için mücadele etmeliyiz.
Kadınlar Türkiye'de ve AB'de toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi vererek, başka ve sosyal bir AB kurulmasının en önemli aktörlerinden birisi olacaktır. Hepimize kolay gelsin. (GD/BB)