Fotoğraflar: Anadolu Ajansı, kolaj: bianet
"Tezkereye hayır demekle aslında iktidardan farkını dış politika alanında da ilan eden bir CHP ile karşılaşıyoruz. CHP bu kez de tezkereye evet oyu verseydi, dış politikada iktidarın peşinden gitmeye devam edecek bir ana muhalefetin sol, sosyal demokrat iddiaları havada kalmış olacaktı."
Değerlendirme, Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun'dan.
Irak ve Suriye'ye asker gönderilmesinin iki yıl uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, 26 Ekim Salı günü, Meclis'te oylandı.
Tezkere'ye, Hakların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) "hayır" oyu verdi. Beklenildiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve İYİ Parti "evet" oyu verdi.
Böylece Tezkere kabul edildi. Fakat bu kez bir farklılık vardı.
Önceki tezkerelere de "hayır" oyu veren HDP'den farklı olarak her tezkereye "evet" oyu veren CHPnin bu kez "hayır" kararı, bir çokları açısından şaşırtıcı oldu.
Bazı kesimler sosyal medya paylaşımları ile CHP'nin bu kararını desteklediğini duyururken, bazı kesimler de CHP'ye yönelik eleştirilerini sürdürdü.
Peki CHP'nin tezkerele dair bu politika değişikliği ne anlama geliyor? Politik sürece etkisi olacaksa nasıl bir etki olacak? En önemlisi de CHP bu kararı nasıl aldı?
Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun, CHP'nin Suriye tezkeresine "hayır" demesini bianet'e yorumladı. Tosun, "Bu kararıyla CHP'nin iktidar karşısında kendine duyduğu özgüveni pekişmiş oldu" diyor.
NOT 1: Meclis'ten 71 yılda 76 tezkereye izinMeclis, 1950 sonrası dönemde ilk kez, Kore'ye Türkiye askerinin gönderilmesi için dönemin hükümetine izin verdi. TBMM, 6 Aralık 1950 tarihli birleşiminde, "dünya barışını kurmak, korumak ve insanlığın emniyet ve huzurunun sağlanması amacıyla Türk askerinin Birleşmiş Milletler (BM) orduları saflarına katılması" yönündeki Başbakanlık tezkeresini kabul etti. Meclis, Kıbrıs'a asker gönderilmesi konusunda çeşitli tarihlerde 3 kez izin verdi. İlki, 16 Mart 1964 tarihini taşıyor. Kıbrıs konusundaki diğer iki tezkere de 17 Kasım 1967'de ve 20 Temmuz 1974'te kabul edildi. Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan "Körfez Krizi" sürecinde de TBMM'den 3 tezkere çıktı. Körfez Krizi sürecinde de 12 Ağustos 1990'da hükümete tezkere için izin verildi. TBMM, 5 Eylül 1990 ve 17 Ocak 1991'de de tezkere izni verdi. NOT 2: Kılıçdaroğlu ne dedi?CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Suriye'ye barış getireceğiz, bütün komşularımızla barışacağız. Neden bizim askerimiz orada şehit olsun? TÜGVA'cılar var, gönder onları Suriye'ye. Komutanı da Bilal Erdoğan olsun" dedi. |
1-CHP ilk kez “tezkereye” hayır dedi. Bunun nedeni ne olabilir sizce?
CHP’nin ilk kez tezkereye hayır demesi önceden planlanmış bir refleks değildi kanımca. Bu anlamda son ana kadar bekleyip, ulusal güvenlik endişelerini de bir kenara bırakmadan özellikle demokrasi, barış, sosyal demokrasiyle tutarlı bir dış politika beklentisinde olan çevrelerin sesine kulak verdikten sonra kararını verdi diye düşünüyorum.
CHP son yıllarda demokrasi, insan hakları, ekonomi ve sosyal politikalar konusunda proaktif politika önermeleri geliştirmesi rağmen, sosyal demokrasiye içkin dış politika önermeleri adına tavrını netleştiremiyor, iktidarla arasındaki farkı kitlelere anlatma adına yeterli olamıyordu.
CHP’nin bir şekilde dış politikaya dair politika önermelerinde yüzünü değil, sırtını iktidara, yüzünü ise kendisini destekleyen, desteklemeye hazır olan toplum kesimlerine çevirmesi gerekiyordu.
Tezkereye hayır demekle aslında iktidardan farkını dış politika alanında da ilan eden bir CHP ile karşılaşıyoruz. CHP bu kez de tezkereye evet oyu verseydi, dış politikada iktidarın peşinden gitmeye devam edecek bir ana muhalefetin sol, sosyal demokrat iddiaları havada kalmış olacaktı. Bu kararıyla CHP’nin iktidar karşısında kendine duyduğu özgüveni pekişmiş oldu.
"Endişelerinden arınan bir CHP var karşımızda"
2-Peki sizce bu CHP’deki bir politika değişikliğine mi işaret ediyor?
CHP son yıllarda demokrasi, temel hak ve özgürlükler, ekonomi, sosyal politikalar gibi alanlarda sol, sosyal demokrat bir partiye yakışan politika değişikliklerine gitti.
Dış politika alanında ise meselenin ulusal güvenlik olduğu endişesiyle, utangaç, endişeli bir çizgide dış politika önermeleri geliştiriyordu. Tezkereye hayır demekle endişelerinden arınan bir CHP var artık karşımızda.
Bu refleksle kazandığı özgüven nedeniyle, önümüzdeki süreçte iktidarı dış politika alanında da sarsacak bir CHP ile karşılaşacağımızı düşünüyorum.
Karara giden süreç
3-Basına yansıyan bilgilere göre MYK’da bu karar alınmadı. Peki sizce nasıl alındı? Süreç nasıl işledi?
Benim de basından takip ettiğim kadarıyla MYK’da karar almadan gelişmiş bir süreç ve sonuçta bir refleksten bahsediliyor. Tabii ki bu konu MYK’da görüşülüp karara bağlanmış, fakat son ana kadar açıklanmamış da olabilir. Biz MYK’da karar alınmamış olabileceğinden yola çıkalım.
MYK partinin en önemli karar organı olmakla birlikte, bazen toplumun talepleri doğrultusunda anlık politika üretme anlamında gündelik politikanın hızına yetişemeyebilir. Bu oylamanın Meclis gündemine geleceği belliydi.
Bu anlamda aslında doğrusu MYK’dan kararı çıkartıp, oylama öncesinde kurumsal itiraz ve refleks olarak dillendirilebilirdi.
Muhtemelen CHP son ana kadar tezkere konusunda farklı kesimlerin sesine kulak verdi. Evet ya da hayır oyunun olası maliyetlerini partinin çizgisiyle birlikte yönetim kadrosuyla formel bir toplantı yapmadan, parti içinde mekik diplomasisi yöntemiyle değerlendirip kararını netleştirmiş olabilir. Bu kanımca stratejik bir tercihti.
Bu şekilde CHP’ye iktidar çevrelerinden ilk anda gelebilecek olası tepkileri de savuşturmuş oldu. Bundan sonraki süreçte kanımca yapması gereken; Hayır kararının gerekçelerini kendisini destekleyenleer dışındaki kesimlere de anlatmak olmalı. Bunu gerek Kılıçdaroğlu, gerekse parti sözcileri yapmaya başladılar.
“İttifaka olumsuz bir yansıması olacağını düşünmüyorum”
4-Bu kararın İyi Parti olan ittifaka bir yansıması olur mu sizce?
Tezkereye Hayır oyu vermenin İYİ Parti ile olan İttifaka olumsuz bir yansıması olmayacağını düşünüyorum. Bu ittifak herşeyden önce ideolojik çizgileri farklı, fakat ortak hedef doğrultusunda zıtlaşmayan partilerin işbirliğine dayanıyor. Dolayısıyla farklılıkların olması doğal ve anlaşılabilir.
Şunu da unutmamak gerekir ki aslında "tezkereye Hayır" oyu veren CHP’nin de Evet oyu veren İYİ Parti’nin de yolları tezkere konusunun olası sonuçları anlamında bir noktada buluşmakta.
Her iki parti de son tahlilde hangi amaç uğruna yabancı bir ülkeye asker gönderilecek olmasını sorguluyor, gönderilmeme tercihi de gönderilme tercihi de askerlerimizin heba olmaması için bir noktada kesişiyor.
5-Seçim tartışması yapılırken, bu karar CHP’nin daha sol cephelerle yakınlaşması anlamına gelir mi?
CHP’nin tezkerede göstermiş olduğu tavır gerek partiler gerekse sosyolojik tabanlar anlamında daha sol kesimlerle yakınlaşması için bir fırsat yaratmıştır.
Kanımca oy kaygısıyla sol kesimlerle diyalogta çekingen davranan CHP de CHP’nin ideolojik yelpazedeki konumunu sola yakıştırmayan kesimler de önümüzdeki süreçte son tahlilde Türkiye koşullarında politika yaptıklarının bilinciyle asgari müştereklerde dahi olsa yakınlaşma çabasına girişmelidir. Çünkü, önümüzdeki süreç olası yakınlaşmaların fırsat maliyetinin dikkate alınması gereken bir süreçtir.
6-Bundan sonraki süreçte CHP bu tür “şaşırtıcı” kararlarını sürdürecek mi?
CHP, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla birlikte adım adım ezber bozan politik manevralar yapıyor. Bu anlamda şaşırtıcı kararlar alarak, şaşırtmaya devam ediyor.
Genel başkan ve üst yönetimin iradesiyle bu sürecin sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. CHP’nin özüne, ilerici tarihsel kimliğine sahip çıkarak, onu koruyarak, kendi statükosunun tasfiyesi şeklinde okunabilecek bu şaşırtıcı kararlar CHP’yi ideolojik tutarlılıktan uzaklaştırmazken, sosyolojik olarak topluma açılmasının da anahtarıdır diye düşünüyorum.
7-Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması ve söylemleri de toplum tarafından daha karşılık buldu sanki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kılıçdaroğlu sosyal demokrat bir partinin genel başkanı olarak hangi ülkede ve nasıl bir konjonktürde politika yaptığının bilincinde.
Bir yandan Türkiye’nin yeni vesayet ve statükosuna karşı demokratik gerilemeyi durdurma, ekonomik çıkış yolu üretme temelli politika yapıyor, diğer yandan sosyolojisinin bir kısmının pamuk ipliğine bağlı olduğu partide (tabandaki ideolojik çeşitlilik ve aynı kulvardaki rakipler nedeniyle) liderlik yapıyor.
İşinin ne denli zor olduğu açık. Bu şartlar altında söylemleri sadece doğal tabanına değil, yeni politik adres arayan, yolu sosyal demokraside hiç kesişmemiş, hatta mesafeli olan kesime de yönelik. Kamuoyu araştırmalarına yansıyan CHP oylarındaki sınırlı artış veri alındığında, söylemin karşılık bulduğuna şüphe yok.
Tabii ki yeterli ölçüde değil bu. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki Türkiye’de seçmen rasyonel gerekçelerin dışında duygularını, algılarını da sandığa taşıyarak oy kullanıyor.
Bu nedenle, karşılık bulma sürecinin ağır aksak ilerlediğini belirtmek gerekir.
8-İktidar olmayı düşünen CHP bu şekilde mi ilerlemeli yoksa yeniden sağcı modlarına geri mi dönmeli?
Açıkça belirtmek gerekir ki Türkiye’de seçmenlerin kendilerini sağ-sol kimliklerle tanımlama oranı yüksek değil, merkezde kendilerini konumlandıran azımsanmayacak bir seçmen kitlesi mevcut. Bu seçmeni yakalayabilmek için CHP’nin tabii ki sağcı modları referans olması gibi bir şey sözkonusu olamaz.
Sola içkin, adalet, özgürlük, eşitlik gibi referanslar aracığıyla sosyal demokrat kimliğinin üzerine toplumun taleplerine somut ve değer temelli politika önermelerini ekleyecek bir CHP hakettiği toplumsal desteğe ulaşabilir.
9-Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Türkiye demokratik gerileme, ekonomik yoksullaşma, fırsat eşitsizliği, adalet yokluğu, sosyal adaletsizlik gibi konular örneğinde çok zor bir süreçten geçiyor.
Bu süreçten demokrasisini en az tahribatla çıkarmak, eşitsizlikleri azaltmak, yoksulluğu önlemek adına, bu olumsuzlukları önlemeye inanan, kararlı tüm siyasi tarafların işbirliğine gitmeleri ülkenin olmazsa olmazıdır.
Muhalefet partileri arasında süren işbirlikleri ve diyalog bu konuda iyimser olmamıza yol açıyor. Amasız bir işbirliği yorulmuş toplumun yegane özlemidir kanaatindeyim.
TIKLAYIN - Yurtdışına asker gönderme tezkereleri neleri kapsıyor?
TIKLAYIN - 23 STK'den vekillere: Tezkereye 'hayır' demenizi bekliyoruz
TIKLAYIN - 18 yıl sonra 1 Mart tezkeresini hatırlamak
Prof. Dr. Tanju Tosun hakkındaEge Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden 1988 yılında ikincilik derecesiyle mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını siyaset bilimi alanında tamamladı. Doçentlik tezini "Siyasal Hayat ve Kurumlar" alanında hazırladı. Bir süre Washington DC’deki Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye Çalışmaları Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye siyaseti, karşılaştırmalı siyaset, oy verme davranışları, seçim coğrafyası, siyasi kamuoyu araştırmaları ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerinde yoğunlaşıyor. Yayımlanmış sekiz kitabı var. |
(EMK)