Bu sözler 12 Eylül akşamı Diyarbakır'da Koşuyolu parkının girişinde patlatılan bir bomba ile eşini ve dört çoğunu kaybeden; sırf barış olsun diye halen hastanede yatan ve iyileşse bile yüzde yetmiş sakat kalacak olan yaralı Barış'ın babası, Ankara'da bir gazinoda davul çalarak çocuklarına birkaç kuruş göndermeye çalışan Mehmet Demir'e ait.
Doğrusu bütün umut kırıcı gelişmelere, "neler yapacağız, göreceksiniz!"söylemlerine rağmen geçtiğimiz hafta sonuna, sonra da devamıyla gelen hafta başına kadar, umutla başlamıştık.
Ankara'da 9 Eylül cumartesi günü toplanan "Barış İçin Demokratik Birlik İnisiyatifi Türkiye Çağrıcıları"nın metninde "Silahların susması için çağrı yapılmasına, bunun sağlanması halinde kalıcı barış için toplumsal müzakere sürecinin başlatılmasına ve bu sürecin kalıcı olması için takipçisi olunmasına karar verilmiştir" deniyordu.
Ardından yine Ankara'da 11 Eylül Pazartesi günü, Demokratik Toplum Partisi (DTP) eşbaşkanları ve belediye başkanları şöyle diyorlardı:
"DTP olarak bir kez daha tek bir insanımızın yaşamını yitirmemesi için, son dönemlerde yaratılmaya çalışılan Kürt-Türk çatışması provokasyonunun boşa çıkarılması için, ekonomik ve sosyal kalkınma için, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik diyaloga dayalı çözümüne zemin hazırlamak için, PKK-Kongra Gel'den ateşkes çağrısında bulunuyoruz."
Ve sonra 12 Eylül Salı günü bu kez İstanbul'da Aydın İnisiyatifi "Hangi etnik kökenden olursa olsun, asker-sivil gençlerimizin, çocuklarımızın öldürülmesine; hepimizin yaşama hakkının, geleceğimizin, güvenliğimizin, özgürlüğümüzün tehdit altında kalmasına 'hayır' diyoruz. Bu ülkede herkes için barış, herkes için adalet talep ediyoruz" diyorlardı.
Ve aynı günün akşamı saatler 21:00'i gösterirken Diyarbakır'da tahrip gücü yüksek bir bomba patlıyor/patlatılıyor, yedisi çocuk on insan yaşamını yitiriyordu.
On insan yaşamını yitiriyordu, kentin akciğerleri konumundaki bir mekanında; Koşuyolu Parkının girişinde. Hem de insanların yaz sıcağında akşam saatlerinde soluk almak istedikleri saatte.
Koşuyolu Parkının da içinde yer aldığı Bağlar, Diyarbakır'ın en muhalif beldesi. Yaklaşık üç yüz bine varan nüfusu ile şehrin zorunlu göç mağdurlarının yerleşim yeri.
Bombanın patlamasından tam 26 yıl önce yine bir 12 Eylül sabahı, insanların 12 Eylül darbesi ertesinde park olmadan evvel, Koşuyolu meydanı iken, toparlanıp saatlerce hatta günlerce bekletilip sonra da hapislere yollandığı bir ilk mekan.
26 yıl sonra yine bir 12 Eylül günü akşamı bu kez bombayla hafızalar silinmek isteniyordu.
Ama hafızalar silinmiyor aksine bir yerlere nakşediliyordu. Bu bomba da bu şehrin belleğinde unutulmayanlar hanesine yazılacaktı. Ve tıpkı torunlarını, gelinini kaybeden ama vakur duruşunu kaybetmeden kin ve nefret kusmayan babaanne Ümmiyecan Demir'in Kürtçe ağıdındaki gibi: "Dört torunumu birden toprağa verdim. Artık bu kan sona ersin. Başka anneler ağlamasın." (ŞD/EZÖ)