Ebru Deniz Ozan'ın "12 Eylül'e Giderken Sermaye Sınıfı ve Devlet" altbaşlıklı "Gülme Sırası Bizde" adlı kitabı, 80 darbesinin ayak seslerinin ekonomik konjonktürde nasıl yankılandığı ortaya koyuyor. Darbeye giden süreçte ekonomik yapıyı tüm detaylarıyla yansıtan kitap emek-sermaye çelişkisinin keskinleştiği bu dönemde sermaye sınıfının darbede oynadığı rolü araştırıyor.
Ekonomik ve siyasal kriz, krizden çıkış modelleri olarak sermayenin stratejileri, sınıf ittifakları gibi konulara odaklanan kitapta, 12 Eylül darbesine bakarken durup incelenecek önemli duraklardan biri olarak 24 Ocak Kararları da yer alıyor.
32 yıl önce 24 Ocak
70'li yılların sonunda, uygulanan ithal ikameci politikalar sonucunda ekonomik kriz derinleşerek kentli emekçiler kadar köylü ve çiftçiyi de etkilemeye başlamıştı. Kentlerde karaborsanın hakimiyeti ve mal yokluğunda kuyruklar yaşamın parçası olmuş, köylüler krizin etkilerini doğrudan hisseder hale gelmişti.
Emek - sermaye çelişkisinin keskinleştiği konjonktürde yeni bir iktisadi ve sosyal model içinde yeni bir biçimlendirmeyle sermayenin kurtarılması planı 24 Ocak Kararları'yla şekillendi.
24 Ocak Kararları'nın uygulanmasını sağlayacak olan 12 Eylül askeri darbesi emek-sermaye ilişkisini sermaye lehine yeniden belirleme çabasının bir parçasıydı.
Sermaye sınıfının ihtiyacı
Sermaye sınıfı 24 Ocak Kararları'nı genel olarak desteklemişti. Kararların bu niteliği kitapta gayet net ifadelerle anlatılıyor...
"Krize çözüm olarak sunulan 24 Ocak Kararları, IMF ve Dünya Bankası'nın azgelişmiş ülkelere dayattığı tipik yapısal uyum ve istikrar politikaları çerçevesinde biçimlenmiş kararlardı. Ancak Türkiye için, özellikle Latin Amerika ülkeleri ile karşılaştırıldığında, bir farklılık söz konusuydu: İç talebin kısılmasında, daraltıcı para ve maliye politikalarından ziyade emek aleyhtarı gelir politikaları esas alınıyordu. Bu yüzden paketi 'sermayenin karşı saldırısı' olarak nitelendirmek ve basit bir istikrar programı olmanın ötesinde sermayenin emek karşısında güçlendirilmesini hedef aldığını söylemek mümkündür."
Kararları uygulamak için...
Sınıfsal ilişkilerin yeniden yapılanmasına duyulan ihtiyaca paralel olarak bir temsil krizi de varlığını gösteriyordu. Ne tek başına bir siyasal parti ne bir koalisyon bu sermaye sınıfının ihtiyacı olan gücü gösteremiyordu. Sermaye kendini temsil edecek, taleplerini başarıyla uygulayacak partiden yoksundu.
24 Ocak Kararları'nın uygulanması ve yeniden yapılanma bu siyasi temsil krizini aşılmasını gerekli kılıyordu.
"1970'lerin son yıllarında meclis oturum yeterli sayısı sağlanamadığı için birçok oturum gerçekleştirilemiyordu. Ayrıca süresi dolan cumhurbaşkanı yerine bir adayda karar kılınamıyordu. Yaklaşık yüz tur seçim sonuçsuz kalmış, bu süreç tamamlanamadığından özellikle 24 Ocak Kararları'nın gerektirdiği düzenlemeler Meclis'te görüşülememişti. Bu siyasal tıkanma, ancak rejim değişikliği ile çözümlenebilecekti."
Kararların sonuçları
Yazar 24 Ocak Kararları'nın sonuçlarına dair saptamalarda bulunmayı da ihmal etmiyor kitapta...
"...bu yeniden yapılanma (yani ihracata dönük strateji), işgücü piyasasının disiplin altına alınması, grev yasakları, ücretlerin gerilemesi gibi birtakım sonuçlara yol açmıştır. Sermaye ile emek arasındaki ilişkide yaşanan köklü değişim, işçi sınıfı mücadelesinin bastırılması ve geriletilmesi bu sürecin en görünür ve çarpıcı sonucu olmuştur.
"Bu aslında genel olarak sermayenin bir kazanımıdır. 1980'li yıllarda sermaye sınıfı ideolojisinin öncelikle ekonomik konularda daha önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak biçimde egemen olması ve bu ideolojinin 'alternatifi yoktur' söyleminin yaygınlaşması bunun bir göstergesidir.
"Öte yandan bu sürecin, emekçi kesim yanında, tarımsal ve kentsel küçük üretici zararına da sonuçları olmuştur. Tarım ürünleri ihracata dönük sanayi sermayesi için ucuz girdi kaynağına dönüşecekti; tarımda fiyat ve gelirler düşürülecekti.
Kısaca ithal ikameci modelden ihracat yönelimli birikim modeline geçiş, kaynakların büyük sanayi sermayesine transferini sağlayacaktı."
Kuşkusuz 24 Ocak Kararları'nın sonuçlarını bu kadarla sınırlamıyor Ebru Deniz Ozan. Emekçiler ve bağımlı sınıfların bu süreçten gördüğü zararı ve ekonomik krizin bu sınıflar aleyhine politikalarla atlatılmaya çalışıldığını anlatıyor.
24 Ocak Kararları ve 12 Eylül askeri darbesi ile sermaye sınıfı, ihracat konusunda istediklerini elde ettiğini, küçük ve orta sermayenin elendiğini ve tarımdan sanayiye kaynak aktarımının gerçekleştiğini anlatıyor. İthalatın liberalleşmesine, döviz kuru uygulamalarına değiniyor. İthal ikameci sanayilere bağlı olarak palazlanmış küçük sermayenin bu süreçte zarar gördüğünü aktarıyor.
"Yeni modelde ihracata dönük, emek-yoğun tüketim malları sektöründe yoğunlaşılması ve çokuluslu tekeller için fason üretim yapılması benimsenmiştir. Yeni modele uyan sektörleri teşvik etmek, diğerlerini ise tasfiye etmek ve daraltmak politikası benimsenmiştir. Ancak, tekil gruplar açısından kayıplara yol açmış görünen bu yeniden yapılanma ve bu yapılanmayı kolaylaştıran darbe, uzun vadede genel sermayenin çıkarına olmuştur."
"Gülme Sırası Bizde"de Türkiye'nin ekonomik yapısının nasıl dönüştüğünü, emek-sermaye arasındaki ilişkinin bugün gördüğümüz biçimine nasıl ulaştığını anlamak için önemli bir kaynak ortaya çıkarıyor Ebru Deniz Ozan.
12 Eylül'le hesaplaşmanın sürekli telaffuz edildiği bu dönemde Türkiye tarihine bakarken "hesaplaşma"nın tavrını net koyuyor Ozan.
"12 Eylül'e giden süreci ve dönemin kazanan ve kaybedenlerini ortaya koymak, bu hesaplaşmaya küçük bir katkı sunabilir... Dönemin TİSK [Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu] Başkanı Halit Narin'in darbe sonrasında telaffuz ettiği '20 yıl işçiler güldü, biz ağladık, şimdi gülme sırası bizde' sözü, aslında sermaye sınıfının o dönemdeki konumunu çok iyi özetliyor. Öyle görünüyor ki, darbeden bu yana geçen yıllarda, belki birkaç an dışında, sermaye sınıfı hâlâ gülmeye devam ediyor." (YY)
Gülme Sırası Bizde / 12 Eylül'e Giderken Sermaye Sınıfı, Kriz ve Devlet, Ebru Deniz Ozan, Metis Yayınları, Ocak 2012, 214 sayfa