Tükenmez dergisinin geçen sayısında yayınlanan bir makalemde altını çizdiğim gibi, öncelikli hedefimiz 12 Eylül'ün ne olduğunu yeni kuşaklara belletmek olmalıdır. Ki bu mücadelede bir avuç yaşlı ve malul olarak kalmayalım.
Bilindiği gibi Postmodern zamanlarda belleğini yitiren toplumlar yaratılmaya çalışılmaktadır. Türkiye'nin içinde bulunduğu dünya, ekonomik ayağı 'küreselleşme' ve felsefi ayağı da 'postmodernizm' olan kapitalist dünyadır.
Bu dünyanın savunucuları, sosyalist sistemin çöküş tarihi ilan ettikleri 1989'dan sonra, 'Tarihin sonu'nun geldiğini, kapitalizmin artık mutlak bir kader olduğu fikrini halklara empoze etmeye başlamışlardır.
Tankları, topları, tüfekleri, Dünya Banka'ları, Uluslar arası Para Fonları IMF ve NATO ve Avrupa Birliği'yle (AB) dünyanın egemeni olmuşlardır.
Türkiye'de de 12 Eylül ürünü Milli Güvenlik Kurulu (MGK), Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK), anayasanın değişmeyen 15. maddesi ve hala faaliyette olan 'yargısız infaz örgütleri' vardır.
Bu gün, '78'liler girişimi'nin başını çektiği, '12 Eylül darbecilerini yargılama' mücadelesi, 'birkaç katilin mahkemeye çıkarılması' ya da 'darbecilerin halk vicdanında mahkum edilmesi' istemi ile sınırlandırmamalı, konu kişisel intikam babında görülmemeli, yukarıda saydığım gerici 12 Eylül kurumlarına karşı yürütülecek mücadele göz ardı edilmemeli, yani hedef daraltılmamalıdır.
Darbecilerle birlikte onların mirası sayılan gerici kurumlar da yargılanmalı ve tarihle hesaplaşılmalıdır. Zira egemenler günün birinde o birkaç katili gözden çıkarıp, göstermelik bir ceza verip toplumsal muhalefeti susturmak isteyebilir.
"Tarihimiz bize göstermiştir ki, demokrasi mücadelesi bağlamında, örgütsüz güçler, şekilsiz yapılar, ilkesiz buluşmalar, küçük hesaplı davranışlar, bir süre sonra mücadele ettiği gücün hegemonyasına girer, söylemi ve eylemi çarpılır, etkisizleşir ve yavaş yavaş karşısına aldığı gücün kendisi olur.
"Bu tür ara yapılar, belirsizliğin girdabında yapmak istediği şeyi değil, kendisine biçilen tarihi rolü yerine getirerek kendi ufuksuzluğu içinde kaybolur gider. Hem de mücadelenin genel akışını geçici de olsa engellemiş ve zarar vermiş olarak çekilir siyaset sahnesinden..." (Ankara 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği)
Evet darbecilerin yargılanması mümkündür. İspanya, Arjantin ve en son Şili'de bunun örneklerini gördüğümüz gibi. Tabi o ülkelerdeki sınıf mücadelesinin gelişimi, güçler dengesi ile Türkiye'nin koşulları aynı değildir.
Darbecilerin yargılanması ve 12 eylül kurumlarının yok edilmesi için, 78'liler girişiminin daha geniş kitlelerle kucaklaşması gerekmektedir. Bu da yönetenler arasındaki çelişkilerden yararlanılarak, demokratik kitle örgütleri ve sendikalarla diyalog kurularak, kendini 'demokrat' gören güçlerle bu konuda ittifaklar aranarak, örgütsüz darbe mağdurları harekete kazandırılarak mümkün olabilir.
78'liler girişimi, gerek 12 Eylül Ankara mitingi ve gerekse diğer faaliyetleriyle, bu gün, özellikle örgütsüz darbe mağdurlarına umut vermiştir. Bu umut büyüyecek ve darbecilerin yargılanması biz hayattayken mümkün olabilecektir.
Bu heyecanı, 25 yıl geride kalan slogan tartışmalarıyla söndürmemeli, ne kendi gücümüzü abartmalı, ne de, 'Ah vah yenildik, bu halk bizi sattı, ne yapsak boşa' gibi arabesk, teslimiyetçi yaklaşımlara prim vermeliyiz.
Bizi, ailemizi, hatta aynı soyadına sahip diye uzak akrabalarımızı bile mağdur edenlerin sadece kamu vicdanında değil, bizzat burjuvazinin kendi mahkemelerinde yargılanmaları için program belirlemeliyiz.
Umudu canlı tutmalı, farklılıklarımıza rağmen darbecileri yargılama asgari müşterekinde, bir araya gelmeliyiz.. (OA/BA)