MİT'in bağlı olduğu Başbakanlığa da Ankara İdare Mahkemesi'nde tazminat davası açılabileceğini açıklayan Koç, gelecek hafta ÇHD olarak yasal yollara başvuracaklarını ifade etti.
Koç : Dava için ispat gerekmez
"Hürriyet" gazetesinde "İzlenene dava hakkı" başlıklı haberde yer verildiği gibi, dava açabilmek için izlenmenin kanıtlanmasının gerekmediğini, dava için izlemeye dair mahkeme kararının yeterli olduğunu bildirdi.
Av. Koç, "Her yurttaşın yanı sıra Türkiye dışında yaşayıp da, 8 Nisan-30 Mayıs 2005 tarihleri arasında Türkiye'den biri ile iletişim kurmuş her yabancı, herhangi bir savcılığa suç duyurusunda bulunma hakkına sahip ve suç duyurusunda bulunmalıdır" diye konuştu.
"MİT'in 'Bölge' açıklaması ayrımcılık"
MİT'in kararın duyulması ve eleştirilmesinin ardından yaptığı "sadece kararın alındığı bölgede uyguladık" açıklamasını eleştiren Koç, "özel hiçbir neden yokken bu yönde işlem tesis edilmesi ve bunun meşru görülmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlali niteliğinde" dedi.
Açıklama nedeniyle, Güneydoğu Anadolu'da ikamet eden kişilerin AİHM'ye başvuru halinde 8. madde ile birlikte 14. maddenin de ihlalini ileri sürebileceklerini ifade eden ÇHD yöneticisi Koç, cezai sorumluluklarla ilgili şu açıklamayı yaptı:
"Her ne kadar, bir mahkeme kararı olması nedeniyle, uygulayan kişilerin sorumlu olmayacakları ileri sürülebilirse de, kararın istenme sebebi, verilme biçimi ve nedenleri dikkate alındığında bu iddialar ciddiye alınamaz."
"Yargı kararı verenlerin de, kararlarından dolayı hukuki ve cezai sorumluluğu olması doğaldır. Yargıçlar, cezadan bağışık kişiler değiller. İzlenen yol dikkate alındığında, özel bir yol izlendiği, Merkezi Ankara'da buluna bir kurumun, bu il dışında bir ilde karar almasının bazı sebeplerinin olması gerektiği, bir ittifak olabileceği anlaşılır. Kararın, hiçbir kıstasa uymadan, talebin kabulü ile verilmesi bu kuşkuları güçlendiriyor"
"Ankara vermedi, Diyarbakır niçin verdi?"
İletişim Özgürlüğü'nün Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile garanti altına alındığını belirten hukukçu Koç, bunun eski TCK'de olduğu kadar 5237 sayılı yeni Türk Ceza Yasası' nın 132 ve 133. maddelerinde de, iletişim özgürlüğünün ihlali olarak suç sayıldığını açıkladı.
Koç, "Bu kişiler arasında bu kararın alınması dolayısı ile ve önceden alınmış başka kararlar da varsa birlikte değerlendirilerek, suç işlemek için kurulmuş bir organizasyon olup olmadığı araştırılmalı" diye ekliyor.
ÇHD yöneticisi Koç, "aynı talebin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde reddedilirken Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilmesinin" bu kuşkuya yol açan bir durum olduğunu vurguladı.
"Hukukun güvenliğini ihlal eder, yargıya güveni zedeler"
Koç'a göre, cezai sorumluluk taşıyanların tamamı, hukuki sorumluluk ve disiplin sorumluluğu da taşıyorlar. MİT görevlileri hakkında Başbakanlığa, savcı ve hakim hakkında ise, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'na başvurma hakkı bulunuyor.
Avukat Koç, "Anayasa'ya ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Yasası'na göre, devlet eylem ve işlemleri nedeni verdiği zararlardan dolayı sorumlu olup, bu zararları tazmin etmelidir. Çünkü, hukuk güvenliğinin ihlal edilmesi, yargıya duyulan güvenin zedeler ve temel bir hakkın hukuka aykırı olarak sınırlandırır" diye konuştu. (EÖ/TK)