Sedat Yılmaz! Mezopotamya Ajansı editörü ve bianet’in bia çocuk kitaplığı yazarı. 3 Mayıs’tan, bir başka deyişle Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nden bu yana tutuklu olan bir gazeteci. İlk duruşması da 14 Aralık’ta.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında görevli savcı Nuri Şahan, Yılmazı ‘örgüt üyeliği (TCK 314/1)’ ve ‘silahlı terör örgütü kurmak yönetmekle (TCK 314/2)’ suçluyor.
44 sayfalık iddianamenin 41 sayfası PKK/KCK tanımlaması ve tarihi. Geri kalan 3 sayfada Yılmaz’ın adı sadece 4 yerde geçiyor. Savcının suçlamaları HTS kayıtlarına (geçmişe yönelik telefon trafiğinin araştırılması sonrası hazırlanan rapor), az sayıdaki bankacılık işlemine ve Facebook paylaşımlarına dayanıyor.
bianet'ten Ayça Söylemez, Bedri Adanır, Tuğçe Yılmaz, Ferid Demirel, Ayşegül Özbek, Evrim Kepenek ve Hikmet Adal sordu. Mahpus gazeteci Sedat Yılmaz cevapladı. Sincan’a uzanıp, sözü Yılmaz’a veriyoruz:
Ayça Söylemez: Çıktığında ilk olarak ne yapacaksın, nereye gideceksin?
Çıktığımda kızımla hasret gidereceğim ve biraz bisiklet süreceğim. Şayet vakit bulabilirsem dosyada suçlama konusu yapılan Roboski’ye gitmek istiyorum. Ben onların sesiyim ve yeniden o acılı ailelerle görüşmek istiyorum.
Bedri Adanır: "Örneğin ajansın haber paneli veya sadece Twitter'a erişimim vs olsaydı, o zaman burada tutulmak daha katlanılır olurdu" dediğin bir şey var mı? İlk sıradaki "şey" ne olur?
Benim tek tutkum yani gazetecilikte insan hikâyeleridir. İnsana dokunmak, onları dinlemek ruhuma iyi geliyor.
Tuğçe Yılmaz: En çok hangi gündemde ya da olayda “Keşke dışarıda olsaydım şu an” dedin?
Sanırım şu an üç yer arasında tercihte bulunmak zorunda kalacaktım. İlki Filistin halkının yanında olmak. İkincisi deprem bölgesinde olmak. Ve üçüncüsü Roboski’nin yıldönümü dolayısıyla orada olmak isterdim.
Her biri ayrı ayrı ruhumun derinliklerinde yaralar açıyor. O insanların sesi olmak isterdim.
Ferid Demirel: "İçerideki" bir gazeteci olarak "dışarıdaki" gazetecilere, tutuklanmamaları için ne tür tavsiyelerde bulunabilirsin?
Dışarıdaki arkadaşlarıma tutuklanmamaları için bir tavsiyem olamaz. Zira o zaman kendini sansürle demek olur. Yazmanın bedeli var. Bu meslek korkakların değil cesurların işidir. Dışarıdaki arkadaşlarıma şu tavsiyem var: Müslümanlar hep bir köşeye kefen parası koyarlar ya, onlar da bir köşeye hapishane parası koysunlar. Çünkü Adalet Bakanlığı burada her şeyi parayla satıyor. Hatırlarsanız kendi iddianamemi burada parayla satın almıştım.
TUTUKLU GAZETECİ SEDAT YILMAZ'DAN MEKTUP VAR
Benim iddianamem Der Spiegel'e uzar mı?
Ayşegül Özbek: Cezaevine gireli 7 ay oldu ve ilk duruşman 14 Aralık'ta. Bu 7 ay nasıl geçti? İlk günlerle bu günler arasında nasıl bir fark var? Duruşma günü yaklaştıkça neler hissediyorsun?
Bazen sabahları uyandığımda burası neresi diyorum. Avludan hücreye vuran da ne, duvardaki tel örgü yansıması da ne diyorum. Sonra cezaevinde olduğumu hatırlıyorum. 7 ay olmuş gerçekten. Nasıl geçti diyorsun ya, dolu dolu geçti benim için. Sayısız kitap okudum. Sayısız biyografya ile tanıştım ve ruhumu, duygumu, dünyamı güzelliklerle doldurdum. Hani Müslümanlar hacca gider, günah çıkarır ve “şeytan” taşlar ya ben de burada kendimi taşladım. Her gün yaptığım hata, yanlış ve eksikliklerle yüzleştim, yüzleşiyorum. İlk günler işin ciddiyetinde değildim, şimdi çelik gibiyim.
Evrim Kepenek: Erkek şiddetinin özellikle Türkiye’de ve bölge illerinde arttığını görüyoruz. Bölgeden haber takip eden bir gazeteci olarak sence, kayyımların kadın merkezlerini kapatması kadın cinayetleri konusunda ne gibi sonuçlara neden oldu? Bölgede kadın çalışmalarının engellenmesi çocuk ve kadın hayatına nasıl etki ediyor?
Konu erkek şiddeti olunca insan kendinden başlamalı. Şiddet nedir diye düşündüm. Kızıma attığım sert bakışın “güçlü bir erkeğim” ben seni döverim, buna gücüm var düşüncesinin kendisi olduğuna Kafka’nın “Babaya mektuplar” kitabından öğrendim. Ve şimdi onun acısını hissediyorum. Kendimi taşlıyorum dediğim konuların başında bu geliyor. Kayyım konusuna gelince onlar bu erkek egemen sistemin dişlilerinden sadece birisi. Kapattıkları her bir kurum çocuklara ve kadınlara daha büyük bir şiddet olarak döndü. Biz gazeteciler ve özellikle senin yaptığın haberler bu şiddete karşı direnme biçimidir. Direnmek için daha çok çabaya gerek var. Önümüzdeki seçimlerde umarım bu sorunu ortadan kaldırmış oluruz.
Hikmet Adal: Tutuklu Kürt gazetecilerin medyadaki görünürlüğünün azaldığını ya da medyanın ve meslek örgütlerinin gözaltına alınan veya tutuklanan Kürt gazetecilere çifte standart uygulandığını düşünüyor musun?
Ben hapiste üç ayrı gazete okuyorum. Cumhuriyet, BirGün ve Karar. Üçünde kendime ve diğer Kürt gazetecilere yönelik çok küçük, minnacık “de ve da” veya “öte yandan” olarak sadece BirGün’de bir iki cümlelik yazılara denk geldim 7 ayda. Sanırım ne demek istediğim ortada. Kürtlerin haber alma hakkını savunmak suç olarak görüldükçe bize karşı çifte standart bitmeyecek. Çünkü demokrasi bir kültürdür. Eşitlikçi, çoğulcu ve adil bir kültürdür. Maalesef demokrasiyi savunduklarını söyleyenler, kendi mahallesinin dışındakileri görmek istemiyor. Hepsi bu kadar!
(HA)