Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkan Yardımcısı Sarısözen'e göre, "Türkiye'de savaş karşıtı güçlü bir ses, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin ABD ile ilişkilerinde ve savaş konusunda kararlarını değiştirebilirdi."
Bilgi Üniversitesi Yayınları Yayın Yönetmeni Aral ise savaş karşıtı gösterilerdeki "savaş yanlısı" söylemleri eleştiriyor.
"Savaşa karşıyız, peki iç savaşa?"
Veysi Sarısözen: 1963'te Kıbrıs sorunuyla gündeme gelen Anti-Amerikan gösteriler Kıbrıs milliyetçi bir karakter taşıyordu. Ancak 1967'de, ABD 6. Filosuna karşı Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun (FKF) düzenlediği açlık grevi ve sonrasında hareketin genişlemesiyle, halktan da ABD askerlerine karşı tepki oluştu. 6. filonun gelişi sırasında İstanbul Teknik üniversitesi Öğrencisi Vedat Demircioğlu öldürüldü, biz de tutuklandık.
1969'de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 6. Filoyu Dolmabahçe'de denize dökmesi hareketi anti-emperyalist özelliğini pekiştirdi, ABD'ye karşı bir çok kazanım bu mücadelelerin eseri oldu.
12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesi bu harekete ağır darbeler indirdi ve Türkiye'de milliyetçi, faşist, şovenist unsurların etkisi altına girdi. ABD emperyalizmine karşı çıkışla faşizan, şovenist ve sosyal şovenist görüşler iç içe geçirildi. Bu anti-emperyalist hareketi zayıflatan başlıca faktörlerden biri.
Bugün geriye baktığımda '68 ve '78 kuşağının yarattığı anti-emperyalist birikime ne kadar ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Dünyanın bir çok ülkesiyle kıyaslandığında Türkiye'deki savaş karşıtı gösteriler cılız kalıyor.
Bir yandan ABD'nin Irak'a saldırısına karşı çıkanlar, bu saldırının kuzeyde bir Kürt devleti kurulmasına karşı olduğunu söyleyebiliyor. Türkiye'deki Kürt sorunun yeniden bir çatışmayla çözülmesi gibi ileriye götüren bir şey formüle ediyor.
Diğer taraftan laik, anti-laik kavgasını yaratmış olduğu gerilimler bugün namaz kılanla kılmayanın sokakta omuz omuza gelmesini önlüyor.
Kısaca Türkiye'deki ABD emperyalizmine karşı geniş kitle potansiyelinin parçalanmış olması, hareketlerin zayıflığına neden oluyor. Oysaki şu an halkın yüzde 90'ı savaşa karşı ama onun harekete geçmesini önleyen faktörler bunlar. Türkiye'deki iç savaşın tekrarlanmasına karşı bir şey denmiyor. Kürt sorununa gösterilen reaksiyonlar eksik.
Kemalistler ve laiklerin, 28 Şubat sürecinin kafalarında yarattığı karmaşadan İslami kesimle sokağa çıkmak istemiyor.
Anti-emperyalizmi şovenist çıkarlarla birleştirildiğini ve kendine sol deyip Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)ile yan yana geldiğini görüyoruz.
"Kitleleri suçlamak çözüm değil"
Arap-Müslüman halkıyla psikolojik olarak tam bir dayanışma içinde olan İslami kesim, kendilerini temsil eden hükümetin, tıpkı sosyal demokratların sermaye yanlısı kararlar alması gibi, ABD yanlısı kararlar alması nedeniyle harekete geçmiyor. Karşı çıkışları edilgen. İktidarı sarsıcı sonuçlar doğurmaktan kaçınıyorlar.
ABD'ye karşı olunduğu takdirde ekonomik krize girme düşüncesi, işsizliğin çok fazla olduğu bir ortamda emekçileri korkutuyor. Sendikaların zayıflatılması ya da sendikasızlaştırılma, emekçilerin örgütlü olarak sokağa çıkmasını önlüyor.
Sol, birleşmeyi ve geniş bir cephe içinde hareket etmeyi başaramıyor. Kitlelerin durumuna üzülmek kızmak, onları suçlamak ciddi bir tutum olmaz. Türkiye sosyalist hareketi, kendisine en çok ihtiyaç duyulan anda en zayıf dönemini yaşıyor.
Bugün geniş bir kitle sokağa dökülseydi, AKP hükümeti çok farklı adımlar atardı.
Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) Meclis'te olduğu dönemde, Mehmet Ali Aybar kürsüye çıkıp Türkiye'de ABD üsleri olduğu bunların gizli ikili anlaşmalarla oluşturulduğunu açıkladığı ve Demirel "Üs yok tesis var" demek zorunda kaldı. Beğenmesek ve eleştirsek de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla insanlık, sosyalizmi kaybettiği günden bu yana öksüz hale geldi.
Ama bu dönemde sağlam ittifaklar kurarak, İslamcı, Kürt Yurtsever ve laik tutarlı kesimlerinin, sosyalist hareketle birleştirilmesiyle güçlü çıkışlar yapabiliriz.
"Ortak söylem 'barış' olmalı"
Fahri Aral: Biz, anti-emperyalist mücadelenin bir savaşla sonuçlanması gerektiğine inanmış bir kuşaktık. O savaşın sonunda ideallerimize kavuşacağımızı umuyorduk. O dönemde savaş karşıtlığı çok söz konusu değildi. Batıda yapılan pasifist hareketlerin de içeriğine karşıydık. Ama anti-emperyalist olmakla barış istemenin aynı anda olabileceğini anlamamız gerekiyor.
ABD'nin Vietnam savaşı döneminde anti-Amerikan eğilimler ağır basıyordu. Şimdi barışçı hareketin Batıda bu kadar büyümesinin sebebi doğrudan anti -Amerikan bir hareket değil. Yüz binlerce insan barış özlemi için sokaklara çıkıyor ve bunu dile getiriyor.
Türkiye'de ise savaş karşıtı gösterilerde "Bir iki üç daha fazla Vietnam", "ABD'ye karşı cihat", "Kurtuluşa kadar savaş" sloganları atılıyor. Gösterilere herkesi katamıyoruz. Bunun nedenini savaşa karşı ortak bir tavır ve söylemde olmamamıza, bir barış hareketi oluşturamamamıza bağlıyorum.(ÖG/BB/NK)