"Sınava gelip işgale katıldım"
Şimdi tıp çevirmenliği yapan Demir "O sırada örgütlüydüm ama üniversitede örgütlü değildim" diye anlatmaya başlıyor o günü.
"Her şeyden habersiz, dersimi çalışmış, sınava girmek için okula gelmiştim. Üniversite işgal edilmişti. Sınava da giremedim tabii. Arka kapıdan dolandım. Bir kontrollü giriş bulup öğrenci kimliğimle içeri girdim ve işgale katıldım."
Her şeyin konuşulduğu forumlar ve film gösterimleri
Demir, Beyazıt'taki merkez binadaki anatomi amfisinde daha çok tıp fakültesi öğrencilerinin olduğu bir forum düzenlediklerini anlatıyor.
"Herkes kürsüye çıktı. Ben de. Taleplerimizi, sorunları dile getirdik. İşgal boyunca forumlarda hayata ilişkin her konuyu tartışıyorduk. Sağlığı, tıp öğretimini de, kadın erkek ilişkilerini, kadın bağımsızlığını da..."
Aynı zamanda Sinematek'in aktivistlerinden de olan Demir, işgal süresince film gösterimleri yaptıklarını da söylüyor.
"Potemkin Zırhlı'sını, Pudovkin'in 'Ana'sını göstermiştik. Sinematek'in başında Onat Kutlar vardı. İşgalin sanıyorum ikinci gününde o da gelmişti. Ragıp Zarakolu, Necmi Demiraltaylı da gelmişti film istemeye. Filmleri o eski, kömür uçlu heyula gibi makineyle Ömer Pekmez gösteriyordu. Üstün Barışta bir iki ay önce İtalya'da bir sinema okulundaki işgalin belgeselini çekmişti. Onu da gösterdik."
"68'in öğrenci kadınları gerçek bir elitti"
1968'in koşullarını anımsatıyor Demir. "Az sayıda üniversite vardı. Ankara, İstanbul, İzmir, İstanbul Teknik, ODTÜ. Hacettepe yeni kurulmuştu. Kadınlar için üniversiteli olmak bir ayrıcalıktı. Dolayısıyla bu kadınlar özgür kadınlardı, erkeklerle birlikte özgür bireyler olarak varoluyorlardı. Gerçek birer elittiler. 70'li yıllardaki büyük toplumsal altüst oluşun öncüsüydüler, ama ondan farklı elit bir kesimdiler. Bunu unutmamak gerekiyor.
"O dönemde erkek arkadaşların kafalarının pek eşitlikçi çalışmadığını kabul ediyorum. Hâlâ da öyle. Ama durum bugünden daha da geriydi."
Aileden özgürleşmek
"O dönemde bir feminist hareket yoktu. Talepler feminist ideolojiyle dile getirilmiyordu. Kadın hakları talepleri her zamanki gibi, ekonomik bağımsızlık, kadın erkek eşitliği olarak dillendiriliyordu."
Demir 68'in koşullarına dair unutulmaması gerektiğini söylediği başka şeyleri de anımsatıyor:
"1968'e bugünkü gibi bir hayat varmışçasına yaklaşmamak gerek. Birçok Avrupa ülkesinde kürtaj yasaktı. Türkiye'de de. Avrupa'da 68'den sonra yasak kalktı. O dönemde insanları aileleri evlendirirdi. Görücüler gelirdi evlere. Ama 68 kuşağı bundan kopan insanlardır. Ama ondan önceki kuşağı aileleri evlendirmişti. 68 kuşağına görücü gelirse kapıdan kovulurdu. Aileden özgürleşmiş, kendi kaderini tayin eden insanlardı. Biz bunları zaten kazanmıştık. 68 bizi güçlendirdi."
"68'den yeterince ders çıkarılmadı"
Demir 1968'in deneyimlerinden yeterince ders çıkarılmadığını, deneyimin yeterince bugüne taşınmadığını düşünüyor.
"80 darbesinin kötü mirası olarak daracık bir sol içinde konuşmaya alıştık. Kendi içine kapanarak tartışması, bugün solu daha da kapalı kılıyor. 1968'de her konu tartışılırdı ve tartışma açılmasından kimse kaygı duymazdı. Amaç ve güzel olan buydu zaten. Tartışa tartışa özgürleşme süreciydi."
Çarpıcı olduğunu düşündüğü bir örnek de veriyor Demir:
"O gün tartıştığımız sağlık sorunlarından biri bugün yeterince gündemde değil: İşçi sağlığı ve meslek hastalıkları. Oysa son derece önemli bir konudur. Hocamız Prof. Muzaffer Aksoy vardı. Muammer Aksoy'un kardeşi. Lösemi konusunda dünya çapında biriydi. İşçi sağlığını gündeme getirirdi. Bir işçi sağlığı, meslek hastalıkları hareketi vardı. Bugün Tuzla'da ölen işçileri konuşuyoruz. O da çok kenarından. Diğer fabrikalarda, örneğin kot taşlamada neler olup bittiği yeterince konuşulmuyor." (TK/EZÖ)