Uluslararası Yazarlar Birliği'nin (PEN) 1981'den beri her yıl 15 Kasım'da düzenlediği Hapisteki Yazarlar Günü'nde altı yazar altı mahpus yazar, karikatürist, blogger, sanatçı ve hak savunucusu için mektup kaleme aldı.
PEN International’ın internet sayfasında yayınladığı mektupları Çinli sanatçı Ai Weiwei, Türkiyeli mahpus gazeteci ve ressam Zehra Doğan, yazar Homero Aridjis Honduraslı sürgündeki yazar Cesario Alejandro Félix Padilla Figueroa, PEN International Başkanı Jennifer Clement ev hapsinde tutulan Filistinli şair Dareen Tatour, yazar Neil Gaiman Ekvator Ginesi’nden mahpus karikatürist Ramón Esono Ebalé, yazar Kamila Shamsie kaçırılan Suriyeli hak savunucusu Razan Zaitouneh, yazar Madeleine Thien Vietnamlı mahpus blogger Nguyễn Ngọc Như Quỳnh için kaleme aldı.
Ai Wewei’den Zehra Doğan’a
Sevgili Zehra Doğan, Türkiyeli yetkililer tarafından tutuklandığının haberini aldım. İfade özgürlüğünün kısıtlandığı otoriter bir toplumdan gelmeme rağmen, günümüzdeki gerçekliği yansıtan bir resim yaptığı için bir sanatçının tutuklanması karşısında şok oldum. "Eğer bir devlet, sanatçıları, gazetecileri veya yazarları bu şekilde hapsedebiliyorsa fikirlerin ve yaratıcılığın korunamadığı ve gelişemediği karanlık bir çağda yaşıyoruz demektir. Böyle bir toplum, dünya çapında fikirlerin serbestçe tartışıldığı çağımızla başa çıkamaz, işleyen bir demokrasi için kesinlikle gerekli olan açık tartışmalar ve eleştirilerden mahrum kalır. Sadece ifade özgürlüğünü koruyan toplumlar küreselleşmenin getirdiği sorunlara karşı koyabilirler ve pozitif gelecek için bir şansları vardır. İnsanlar ifade özgürlüğü için bedel ödediler ki bu talihsiz olduğu kadar gerekli de. Eserlerinden etkileniyorum ve sana iyi dileklerimi yolluyorum. Bir an önce ve koşulsuz serbest bırakılman için çağrıda bulunuyorum. Türk hükümetinin sanatçılara, gazetecilere, yazarlara ve akademisyenlere yönelik yanlış tutumunun farkına varmasını umuyor ve düşünceleri yüzünden hapiste bulunan herkesi serbest bırakmasını talep ediyorum." |
Homero Aridjis’den Cesario Alejandro Félix Padilla Figueroa’ya
Sevgili Cesario Padilla, Bugün, Uluslaraarsı PEN’in Hapisteki Yazarlar Günü’nde, suçların cezasızlıkla karşılaştığı, insan haklarının korunmadığı ülkende, sesini yükseltme cesaretine sahip olduğun için tebrik ederim. Üç yıl önce, sen ve beş meslektaşın barışçıl protestolardaki öncü rolünüz sebebiyle üniversiteden, the National Autonomous University of Honduras'tan (UNAH), uzaklaştırıldığınız. Her ne kadar daha sonra yeniden üniversiteye kabul edilmiş olsan da, maruz kaldığın taciz nedeniyle çalışmalarını sürdürmek üzere Kosta Rika’ya taşınmaya karar verdin. Ama Kosta Rika’dayken bile telefonla gelen tehdit ve tacizler devam etti. Sokakta silahlı erkeklerce takip edildin, izlendin. İki öğrenciyle birlikte, toplanma ve ifade özgürlüğü gibi meşru haklara yönelik sistematik ihlalleri göstermek için aynı üniversitede Temmuz 2015’te İnsan Haklarını Savunma Komitesi’ni kurdunuz. Öğrencilerin gösteri alanı olarak kullanılan UNAH binasını “gasp etme” gibi çocukça ve absürd bir suçlama, 7 Temmuz 2017’de seni ve meslektaşlarını cezalandırmak için resmi bir mahkeme tarafından bahane olarak kullanıldı. Dünyadaki en fazla suç oranlarının yaşandığı, sivillere, gazetecilere ve hak savunucularına yönelik suçların cezasız kaldığı ülkelerden birinde yaşıyorsun. Suç çetelerinin baskın olduğu bir şehirde yaşıyorsun. Başkentin ötesi bile güvenli değil. Senin de bilidiğin gibi Cesario, Honduraslı çevre aktivisti Berta Cácere, yerli Lenca halkının kutsal saydığı Gualcarque nehrinin akışını kesecek olan Agua Zarca binasının inşaasına karşı yürüttüğü mücadeleyi destekliyordu. Berta, 2 Mart 2016 gecesi iki kiralık suikastçi tarafından evinde kurşunlanarak öldürüldü. Defaatle aldığı tehditlere rağmen yetkililer Inter-American İnsan Hakları Komisyonu'nun (Inter-American Commission on Human Rights) Berta’nın korunması yönündeki emrini görmezden geldi. Senin de üye olduğun PEN Honduras, bu korkunç suçu derhal kınadı: “Uluslararası kamuoyundan her tülü imkanlarını kullanarak adalet talep etmelerini ve bu suçun Honduras’ın uzun cezasızlık listesine eklenmesinin önüne geçilmesini istiyoruz.” Berta Cáceres cinayeti hala aydınlatılmadı, cezasızlık sürüyor. Birkaç gün önce geçici çalışma grubu olan "The International Advisory Group of Experts” aralarında polis, asker ve sivillerin de olduğu çok sayıda kamu görevlisi ile Agua Zarca projesini yürüten DESA şirketinin direktör ve çalışanlarının bu cinayetin planlanmasına, işlenmesine ve üstünün örtülmesine dahil olduklarını açıkladı. Berta'yı ve diğer vakaları bildiğim için senin için de endişeleniyorum. Sana, savunduklarına ve inandıklarına hayranlık duyuyorum. Uluslararası PEN Başkanı ikwn aldığım tehditler nedeniyle Meksiko’daki bir yılımı resmi korumalarla geçirmiştim. Haklı korku sebebiyle gölgelerde yaşamak nedir bilirim. Bir öğrenci lideri ve artık bağımsız bir gazeteci olarak karşılaştığın baskı ve misillemeler nedeniyle şimdi senin için de durum bu. Bilmeni isterim ki yüzden fazla ülkedeki meslektaşın yazarlar seninle dayanışma içindeler. |
Jennifer Clement’ten Dareen Tatour’a
Sevgili Dareen, Altı hafta önce sen ve ailenle birlikte olmak çok keyifliydi. Misafirperverliğin için teşekkür ederim. Seni evinde mahpus olarak görmek, hayatın boyunca sürecek dava ve duruşmalara tanıklık etmek çok zor. Bildiğin gibi, PEN seninle birlikte. Nazareth sokaklarında seninle birlikte yürüdüğümüzü ve Mahmud Derviş’in “Şiir ve güzellik her zaman barış içindedir. Güzel bir şeyi okuduğunda birlikteliği bulursun, bu duvarları yıkar” sözünü hatırladığımızı hiçbir zaman unutmayacağım. Davanın görüldüğü, tüm vadiye yukarıdan bakan tepeye inşa edilmiş Nazareth Bölge Mahkemesi’ne birlikte yürüdük. Orada şiir hakkında, kadın yazar olmanın zorlukları hakkında, sehayat etme ve dünyayı tanıma hayallerin hakkında konuştun. Hem espri anlayışın hem de cesaretinden çok etkilendim. Meksika’ya döndüğümde her gün seni düşündüm. Verdiğin siyah beyaz ipliklerle işlenmiş beyaz keten örtüye sevgiyle bakıyorum, üzerinde dünyaya mesajın yazıyor: Şiir suç değildir. |
Neil Gaiman’dan Ramón Esono Ebalé’ye
Sevgili Ramon, Sen ve ben aynı gezegeni paylaşıyor ama farklı dünyalarda yaşıyoruz. Ben tamamıyla özgür, her ne istersem yazabilir, insanlar ve mekanlar yaratma istediğim kadar yaratıcı olabilir, meydan okunması gerektiğine inandığım her şeye meydan okuyabilirken sen yapamıyorsun. Bu bizim üstünde yaşadığımız dünyaların gerçeği ama benim kabul etmedim, edemediğim bir şey. Bu nedenle sana bu mektubu yazıyorum. Her ne kadar hiç tanışmamış olsak, sen parmaklıklar ardında, ben özgür olsam da, sana şunu söylemek istiyorum. Bizi birleştiren şeyler, ayıranlardan daha önemli. Sana yazıyorum, çünkü yazarlar, sanatçılar, aktivistlerden oluşan tüm PEN topluluğunun senin yanında olduğunu bilmeni istiyorum. Senin işlerini tehdit olarak gören ve bu nedenle seni susturmaya çalışanlar sadece sesini yükselttiler. Özgürlük için mücadelende seninle birlikteyiz. Ve ta ki işini korkmadan özgürce yapana kadar seni desteklemeye devam edeceğiz. Umuyor ve hayal ediyorum ki yakında özgür olacaksın. O zamana kadar sana güç ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Daha iyi günlerin geleceği ümidiyle, |
Kamila Shamsie’den Razan Zaitouneh’a
Sevgili Razan, İtiraf etmeliyim ki bazen iyimserlerden şüpheleniyorum. "Bu insanlar dünyanın gerçeklerini, hakikatin ne kadar kötü olduğunu görmek istemiyorlar" diye düşünüyorum. Ama sonra, dünyanın gerçeklerini gören, insanlığın en kötü halinin gözlerinin içine bakan ve hala iyimserliğe tutunan insanları görüyorum, ve bu insanların iyimserliğinin ateşte dövüldüğünü, havaya ve suya ihtiyacımızın olduğu gibi karanlık zamanlarda bu insanlara ihtiyacımız olduğunu biliyorum. Senin de böyle bir insan olduğunu, kız kardeşin Reem'in senin hakkında yazdıklarını okuduktan sonra anladım. Hayata karşı tutumunun "İnsan olmak için en önemli adımın evrende minnacık bir yaratıktan öte etrafındaki dünyanın parçası olduğunu bilmek" olduğunu okumuştum. Daha sonra, seni ve yaptıklarını kendilerine tahdit olarak gören bazı kudretli güçlerden saklanırken seninle yapılmış bir röportajı buldum. "Protestolarımızın ve devrimimizin zaferle sonuçlanacağından şüphe yok. Eğer kazanacağımıza inanmazsak, rejimin uyguladığı bu şiddetin altında devam edemeyiz. İnsanlarımıza karşı işlenen bu suçlara katlanamayız" diyordun. Bu sırada Suriye'de kaç tane işkence ve cinayet vakasını belgelemiştin? Birçok insanın iyimserliğini yok edecek kadar. Ama sen hala insanların için, ülken için bir zafer hayal edebiliyor ve bu şekilde hayati önemdeki işini yapmaya devam edebiliyordun. Sözlerin bana Urdulu şair Faiz Ahmed Faiz'i hatırlattı (Kız kardeşin Rana'nın sözlerine yer veren makale sayesinde şiir sevdiğini biliyorum). Pakistan tarihindeki en karanlık dönemlerden birinde şu mısraları yazmıştı: " Görmeliyiz/ Mutlaka görmeliyiz/ Bize vaat edilen günü". Bu mısralar yazıldığından beri 40 yıl boyunca umut, direniş – ve evet- zaferin çığlığı oldu. Faiz gibi insanlar –ve senin gibi Razan- dünya için sadece önemli değilsiniz, vazgeçilmezsiniz de. Bize hayal etmeyi, inanmayı ve asla vazgeçmemeyi hatırlatıyorsunuz. Seni kaçıranlar belki seni susturduklarını düşünüyorlar, ama senin derslerinin ekosu o kadar güçlü ki, yankısı hala sürüyor. Biz vazgeçmiyoruz- ne senden, be de savunduklarından. Umuyorum bir gün ailene geri döneceksin, seninle tanışma fırsatım olacak. Sana Faiz'in otokrasiye muhalefet ettiği için hapsedildiğinde yazdığı mısraları da içeren bir şiir kitabını getireceğim. Umarım ay ışığı yüzüne vurur. Ve biliyorum ki bir gün, senin ve meslektaşlarının çalışmalarının katkısıyla karanlık kalkacak. Gördün mü, beni de iyimser yaptın. Ne kadar güçlü olduğunu gör. İnsanlar, senin hakkında yazılanları ve senin söylediğin birkaç sözcüğü okuyarak fikirlerini değiştirebiliyor. Dayanışma ve hayranlıkla, |
Madeleine Thien’den Nguyễn Ngọc Như Quỳnh’a
Sevgili Nguyễn Ngọc Như Quỳnh, Davanın üzerinden neredeyse beş ay geçti. Muhalifleri susturmak için keyfi ve acımasızca kullanılan Vietnam Ceza Kanunu’nun 88. maddesindeki, “devlete karşı propaganda yapmak” suçlamasıyla bir gün süren davada 10 yıl hapis cezasına çarptırıldın. Haberin var mı bilmiyorum ama, davan ve hakkında verilen ceza dünyanın her yerinde öfke ve kalpkırıklığı ile karşılandı. Senin davansa, Vietnam hükümetinin hapis cezasını (ve ailelerin dağıtılmasını) sivil ve barışçıl söylemleri cezalandırmak için kullanmasının en korkunç örneği olarak görüldü. Dava sadece bir gün sürdü. Gözaltına alınıp tutuklanmanın üzerindense 13 ay geçti. Bu süre boyunca, üzüntüsünün büyüklüğünü sadece tahmin edebileceğim Vietnamlı bloggerlar serbest bırakılmak için çağrı yaptı, senden esinlendikleri işlerini yapmaya devam etti. Tüm bu bireyler ve örgütlerin, sevdiklerinin ve tümüyle yabancı insanların sen özgür kalana kadar çabalamaya devam edeceklerini bil isterim. Kullandığın Anne Mantar (Mẹ Nấm) mahlasını, ve bu isimle çocuğuna yaptığın jesti düşünüyorum ( 11 yaşındaki kızının ismini Nấm koymuştun). Bloggerlığa kızının ve iki yaşındaki oğlunun daha adil bir toplumda yaşamasını istediğin için başladığını söylemiştin. İnternetin özgürlük ve açıklık için, sıradan insanların sıkıca denetlenen devlet medyası dışında tartışabileceği bir yer olduğunu düşünmüştün. Blogunda ve sosyal medyada, evinde ve toplumda karşılaştığın zorlukları yazmıştın: Sosyal sorunlar, çevre sorunları, toprak hakları, polis şiddeti ve gözaltında ölümler. Bunlar hepimizin hakkı olan temel insan hakları sonuçları. Sözcüklerinde, konuşmanda ve siyasi iklimde korkudan bağımsız bir ortam istedin. Başkalarının mücadelelerini yazdın, siyasi mahpusların serbest bırakılmasını savundun ve bu nedenle özgürlüğün elinden alındı. Son birkaç yıldır, başka bir anne hakkında yazıyorum. Artık 80 yaşında olan Professor Ding Zilin, Tiananmen Anneleri’nin kurucusu. Çin hükümetince 28 yıldır taciz edilen, aralıklı olarak gözaltına alınan, takip ediliyor. İkiniz de korkusuz, ısrarcı, saygılı ve cesur kadınlarsınız. Ve ikiniz de, farklı nesillerin anneleri olarak tüm medeni söylem için gerekli olan konuşabileceğiniz, gelişebileceğiniz içsel bir özgürlüğü yaşamaya çalışıyorsunuz. Ding Zilin “Çok cüretkar bir anne olduğumu biliyorum” diye yazmış, “Tahammülüm yok. Güzel konuşmuyor, etkileyici sözcükler kullanmıyorum. Ama insan hakları mücadelesi ve adalet talebimde dayanıklılığımı kendi yolum için sakladım. Bu belki başka tür bir yaşama biçimi.” Sen “Babam ve büyükbabalarım kendi güvenlikleri için sessiz kalmayı seçtiler. Şimdi benim zamanım. Ve bu sefer farklı olmalı” diye yazmışsın. Cesaretin, yazıların, dünyayı bizim görmek istemeyeceğimiz şekilde görme yönündeki istekliliğinden çok etkilendim. Sessiz kalmak, başkalarının acılarına, eşitsizliklere sırt çevirmek ne kadar kolay olurdu. Ama sen yine de tüm yazılarını ve hayatını hepimizin ihtiyacı olan temel hakları savunma mücadelesiyle bizlere – Vietnam’da ya da dışında yaşanlarlara- adadın. Senin hakların – adil yargılanma, kanuni süreç, ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi, bu yıkıcı adaletsizlik artık bizim yüzleşmek zorunda olduğumuz bir sorumluluk. Sana güç ve cesaret diliyorum, Nguyễn Ngọc Như Quỳnh. Lütfen sesinin berrak, tınlayarak ve güçlü kalacağını bil. İnsanlığından, sözcüklerine yüklediğin inançtan ve iyiliğinden ilham aldım. Umarım yakın bir günde yüz yüze de tanışabileceğiz. Sana yazmaya ve senin adına özgürlüğünün iade edilmesini talep etmeye devam edeceğim. En iyi dileklerimle, |
(EA)