Kimi “Ne bir fotoğraf yolladılar ne de video. Biz kayıp yakınlarının numarasına Google’dan ulaşabiliyorsunuz kayıp ilanlarının altında yazdığı için o da oradan ulaşıp benim acımla oynadı” diyor.
Kimi “Çocuğumun kemiklerine de razıyım” diyor. Bir başkası “ölü ya da diri çocuğumdan bir haber alayım” diye talebini yineliyor.
Konuşan kişiler, 6 Şubat depremlerinde yakınlarına ulaşamayan aileler.
Aileler, yakınlarını ararken tanık olduklarını ve taleplerini bianet’e anlattı.
DEPREMİN KAYIP YÜZLERİ - 1
Depremde kayıplarını arayan aileler: Tırnağının ucu ise saçının teli ise istiyorum
DEPREMİN KAYIP YÜZLERİ-2
DEMAK Başkanı Kaban: 145 kaybın 38’i çocuk
“Ne yapayım nerede arayayım çocuğumu?”
Antalya’dan Aygün Akdeniz, depremden beş gün sonra damadının ve 4 yaşındaki torunun cesetlerini alırken, sağ çıkan 30 yaşındaki tek çocuğu olan kızı Melike’yi arıyor hala. AFAD’a verdikleri dilekçe sonrasında iki kez taranan enkazdan Melike’ye ait hiçbir şey bulunamamış.
“Ben Antalya’da oturuyorum. Sabah 04:30’da telefon çaldı, kızımın arkadaşı aramıştı, ‘’deprem oldu, Melike’nin oturduğu bina da çöktü ’’ dedi bize. 05:00’te biz yola çıktık, akşam saat 21:00’de Antakya’ya vardık. 12 gün orada kaldık.”
“Damadım torunumu kucağına almış, deprem esnasında evden çıkmaya çalışırken ayağı takılıp düşmüş. Kapıya yakın bir yerde buldular onları. Cesedini çıkaranlar böyle söyledi, kaçmaya çalışırken düşmüş. Melike yoktu. Bir polis bize dedi ki, ‘o gün ihbar gelmiş, burada bir kadın bağırıyor diye. Arkadaşlarda gelmişler, şoktaydı herhalde, ismini sorduk, söylemedi. Bizde verdik ambulansa.’ dediler. Ama Melike yok.”
“Hastaneleri gezdik. Gerçi bir şey göstermediler, içeri sokmadılar ama Adana, Mersin hastanelerini gezdik. Hastanelerde sorduk, varsa bilinci kapalı, şokta olan biri baksak dedik ama bizi içeri bile sokmadılar. Bulamıyoruz.”
“Ayda 3-4 kere (iki aydır yazmıyorum) CİMER’e dilekçe yazıyordum, eskiden 184 vardı iki günde bir arıyorduk ama cevap alamadık. Henüz dernekten haberim yoktu, en son CİMER’i aradım, bir adam açtı telefonu, biz kime söyleyeceğiz derdimizi? Napayım ben, nerde arayayım çocuğumu? dediğim de adam bana ‘Biz ilgilenmiyoruz, Sağlık Bakanlığını ara’’ dedi.”
“Sağlık Bakanlığı’nı da aradım o da beni emniyete yönlendirdi. Tilki tilkiye tilki de kuyruğuna misali. Emniyeti de aradım. Oradan da bana ‘’Biz arıyoruz’’ dediler. Nerede aradıklarını sorduğumda ‘’Arıyoruz işte’’ dediler. Mayıs ayında emniyetten aradılar bizi ‘Dosyayı kapatalım mı?’ diye. Buldunuz mu ki kapatıyorsunuz? diye sorduğum da ‘Hayır bulamadık’ dediler ve bu şekilde kapatacaklardı dosyayı. Emniyet bize mesaj yollamıştı ‘’Yeni bir bilgi var mı, olursa bizi bilgilendirin.’’ diye. Emniyet bizden haber bekliyor. Savcılıktan arandım bir kez ‘Sizin yaranızı kanatmak istemiyoruz ama var mı yeni bir gelişme’ diye bana sordular. Siz aramıyor musunuz diye sorduğumda aradıklarını söylediler, nerede arıyorsunuz diye soruyorum karşı taraftan ses yok. Beni Antalya savcılığına yönlendirdiler, dilekçe verip o gün ki ambulansların kayıtları varmış onları istememi söylediler, onu da yaptım. Sonuç, yok.”
“Kasım ayında Gürcistan numarasından arandım Türkçe konuştu benimle adam. ‘Abla kızınız elimizde, kızın bizde. Senin numaranı o verdi bana’. Nerede olduğunu sorduğumda, ‘Sana bilgi vereceğim’ dedi ve telefonu kapattı. Bir yarım saat sonra yeniden aradı, Kuzey Irak’ta olduklarını, kızımın örgütün elinde olduğunu söyledi. ‘’ Ben Türkçe bildiğim için seninle konuşmamı istediler. Sana bir Iban numarası yollayacağız, beş bin dolar yollayacaksın.’’ dedi. Kızım madem sizlerin elinde bana videosunu, fotoğrafını yollayın dediğimde ‘Sen Kuzey Irak’a gelebilir misin?’ dediğinde ‘gelirim’ dedim. Ama her şeyin kurmaca olduğunun farkındayım.”
“Ne bir fotoğraf yolladılar ne de video. Biz kayıp yakınlarının numarasına Google’dan ulaşabiliyorsunuz kayıp ilanlarının altında yazdığı için o da oradan ulaşıp benim acımla oynadı.”
“Mart ya da nisan ayıydı, bize bir haber geldi, Burdur’da bir hastaneye Melike Kılıç adında bir kadın getirilmiş, kalktık gittik Burdur’a. O Melike Kılıç Kaplan’mış benim Melike’m değildi. Kör pişman geri döndük.”
“Gaiplik kararı çıkacak ama kabul etmeyeceğim, çocuğum bulunsun istiyorum. Ölü ya da diri çocuğumu istiyorum ben.’’
“Benim kızım nerede”
Mersin’de yaşayan Hasan Horşit, 16 yaşında olan kızı Müşerref’i arıyor. Depremin ikinci haftasında ilk Adana Şehir Hastanesinde sonra Mersin Silifke Devlet Hastanesinde, Konya, Kayseri, Ankara, Karabük, Zonguldak Ereğli ve Rize Devlet Hastanelerine kaydı görünen ama bu hastanelerde varlığına dair hiçbir şey bulamadığı kızı Müşerrefi arıyor hala. Savcılıktan bu hastanelerdeki görüntülere bakılmasını talep etmiş ama sonuç yok.
‘’Depremin ilk saniyelerinde Antakya merkezde binamız yıkıldı. Esenlik mahallesinde otuyorduk. Hepimiz aynı odalardaydık, en üst katta oturmamıza rağmen eşim ilk saniyelerde vefat etti. Benle üç çocuğum yakın akrabalarımız tarafından kurtarıldık enkazdan.”
“Kızımı da çıkaran, çıkardıklarını iddia eden vatandaşlar var. İddia edenler için karakola gidip yazılı ifade verenlerde var. Tapu Dairesinde çalışan bir arkadaşımız bana ‘Abi senin kızını enkazdan sağ salim çıkardım. Şoktaydı, ismini bile söyleyemiyordu sürekli ağlıyordu. Ayağı sargılıydı, üstünde şu kıyafetler vardı’ dedi. Tarifine göre birebir anlattıkları uyuyordu. Çünkü kızımın dört gün önce lif ezilmesinden dolayı ayağını alçıya aldırmıştık.”
“Arkadaşın Müşerref’i çıkarttığı yer tarifi bizim odaya uyuyor. Biz çatı katında oturuyorduk. Üstümüz ahşaptı. Ahşap çatının altından almışlar kızımı. Müşerref’i indirdikleri yere iki kız çocuğunu daha indirmişler. Tekrar enkazın üstüne gidip birilerini daha çıkartmaya çalıştıktan sonra geri döndüğünde ‘Müşerref ve o iki kız yoktu, nereye gittiler bilmiyorum’ dedi.”
“Savcılık aracılığıyla çok araştırdık. DNA örneği verdim, kimsesizler mezarlığı da dahil kimseyle eşlemedi. Bine yakın ölmüş çocuğun fotoğraflarını tek tek inceledim ben. Bakmak kolay değildi ama mecburen baktık. Allah onların ailelerine de sabır versin. Ama Müşerref o fotoğrafların içinde yoktu. Kızım eğer o enkazın altından çıktıysa nerede? Öldüyse cenazesi nerede? Artık bilmiyorum, nasıl olacak, nasıl edilecek? Benim kızım nerede?’’
“Bakan’ın önce inkar edilip sonra kabul etmek zorunda kaldığı bir süreç vardı, bazı çocukların kuran kurslarında kayıtları çıktı bununla ilgili bir araştırılma yapılmasını istediniz mi diye sorduğumda, ‘’Adana ve Antakya’da Cumhuriyet Savcısına gittim, araştırılmasını çok istedim. Dedesi kaç kez CİMER’e yazdı. İl Emniyet Müdürlüğü’nden çok arandık, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan da arandık ama maalesef bir sonuç alamadık. Huzurevleri, çocuk evleri, bakımevleri, kendi imkanlarımızla baktırdım ama maalesef bulamadık.”
“Ben savcılığa gittiğimde ikinci kez DNA testi istediğimi belirttim. Çocuklardan veya rahmetli eşimin mezarının açılıp onlardan da örnek alınmasını istedim ama ona da gerek yok dendi. Baba yetiyor dendi ve yapmadılar.”
“Kızımın kemik parçasına bile razıyım”
“Kızım 16 yaşındaydı, yaşıyorsa 17 yaşında oldu. 6 Şubat kâbus oldu bizler için senesi yaklaşıyor ve gelmesini de istemiyoruz açıkçası. Gaiplik kararı verilmesi durumunda itiraz hakkımı kullanacağım. Kızım nerede benim? Öldüyse de cenazesini istiyorum, eşimin yanına defnetmek istiyorum. Ben, biz kayıp yakınları olarak bir ömür boyu kayıplarımız bir yerden gelecek diye mi bekleyeceğiz? Bir yerden çıkacak diye mi bekleyeceğim? Eşim vefat etti, kardeşim vefat etti yerleri belli. Ama ben kızımın akıbetini de bilmek zorundayım. Bizler yakınlarımızın akıbetini bilmek zorundayız, bilmek istiyoruz! Başka bir aile aldı sahiplendi mi, başka bir yere mi götürüldü, yaşıyorsa nerde, öldüyse mezarı nerede? Bir kemik parçası bile olsa ben razıyım. Kafamdaki şüpheler o zaman gidecek.”
“Sonuç alana kadar savcılığa, çocuk şubeye, il emniyet müdürlüğüne gideceğim. Sonuç alıncaya kadar. Ama derlerse tamam bitti, itiraz edeceğiz ölüm karnesinin çıkmaması için. Ben çocuğumu istiyorum.’’
“Biz kendi elimizle teslime ettik”
26 yaşındaki Merve Ateş’i en kendi elleriyle çıkarıyorlar depremden sağ kurtulan ailesi. Ablası İlknur Karaca’nın en çok zoruna giden de şu: AFAD’ın enkazdan çıkartıp bir kenara koyduğu ya da bilinmeyen bir ambulansın aldığı bir depremzede değil. Ablası İlknur Karaca, “Merve’yi, biz kendi ellerimizle kaybettik onu’’ dedi.
Bu yüzden kendilerini çok suçluyor. Aslında onun tek suçu devletin sağlık görevlilerine güvenip kardeşini teslim etmek zorunda kalması.
‘’Annemin ve babamın ne yazık ki cansız bedenlerini çıkarttık biz. Merve’yi çıkarttığımızda bilinci açıktı. Diğer kız kardeşim depremden sonra annemleri kontrol için gittiğinde sekiz bloklu sitenin yerle bir olduğunu görüyor. Adlarıyla sesleniyor enkazın etrafında ve Merve’nin sesini duyuyor. ‘’Abi ben buradayım, beni çıkar lütfen.”
“Annem ve babam öldüler, beni kurtar.’’ diyor. Daha sonrasında dayım, kuzenim, eniştem kazma kürekle enkazı kaldırmaya çalışıyorlar. Üst katta oturuyorlardı ve deprem sonrası üçü aynı odaya savrulmuş.”
“İlk olarak annemi cansız olarak çıkarıyorlar. Merve’yi çıkarıyorlar sonra. Merve’nin bacağına kolon düştüğü için bacağı sıkıntılıydı. Ama bilinci açıktı susadığını, acıktığını söyledi bize. İlk denk gelen ambulansa dayımla birlikte gönderiyorlar Merve’yi. Eniştem ve kuzenim babamı çıkartmak için ulaşıyorlar. İskenderun SSK aciline giriyor Merve.”
“İlk müdahalesini yapan Doktor Ergün Kaya, bilincinin açık olduğunu, yüzünde ufak tefek çizikler olduğunu, üst kısmında herhangi bir morarma vs olmadığını sadece bacağından ameliyat olması gerektiğini söylüyor.”
“Mersin Yenişehir Hastanesi’ne sevk edileceği söyleniyor. Helikopter ambulansla gideceği söyleniyor ama ailemden refakatçi olarak kimseye izin verilmiyor. Kabul edilmeyince defin işlerimizde var ve doğal olarak güveniyoruz da Mersin’e gidiyor. Mersin’de kuzenim hemşire ona, Merve’yi getireceklerini onu karşılamasını, defin işlemleri bittikten sonra oraya gideceğimizi söylüyoruz.
“Merve sabah 09:30’da enkaz çıkartıldı acile götürüldü, aynı gün akşam saat 17:00’de bilinci açık, hiçbir şekilde hayati riske girmemiş şekilde ambulansa bindiriliyor. Kuzenimi aradığımızda hiçbir şekilde Merve’nin ambulansla hastaneye girmediğini öğreniyoruz. Ve o saatten sonra Merve’yi aramaya başlıyoruz biz.”
“Bizler kayıp ilanı verdiğimiz için kayıp araması oldukları için büyük ihtimalle TC’sinden sorgulama yapıldığı zaman açık sorgulama yapılıyor. Onun içerisinde herhangi bir işlem var mı diye bakılması için kişiye ait TC’nin girilmesi lazım sisteme. Dolayısıyla giriş gibi görünüyor. Birçok yerde Merve’nin de girişi göründü ama maalesef ki hiçbir şey yok.”
“Mersin Yenişehir Devlet hastanesi kapasitesinin dolduğunu belirtince Adana’ya sevk etmişlerdir diye düşündük ama maalesef ki kayıp bulanamıyor.”
“Daha sonra Adana Şehir Hastanesi’nin kamera kayıtlarını istedik, izlenilen görüntülerde Merve’ye dair bir şey çıkmadı. O süreçte aklımıza Merve’yi bindirdiğimiz ambulansın plakasını almak aklımıza gelmedi çünkü güvendik devletin ambulansı olduğu için bunu yaşayabileceğimizi düşünmedik, sonrasında mobese kayıtlarını istedik Mersin çıkış Adana gişeleri bu çalışan ambulansların plakalarına ulaşılsın diye ama ondan da bir şey çıkmadı. Ambulans plakaları tespit edilsin ya da o gece ambulanslarda çalışan sağlık personellerinin ifadeleri alınsın, kayıp listeleri istensin ama bir şey çıkmadı.”
“Merve’yi teslim ettiğimizde bilinci açıktı ama saatler sonra farklı bir semptoma dönüşebilir, şok geçirebilir, bilincini kaybedebilir vb durumlar normal dedi doktor. Biz teslim ettiğimizde Merve’nin bilinci açıktı. Sonrasında ambulansta ne gibi durumlar yaşandı onu bilemiyoruz. Vefat ettiyse ambulansta, entübe olduysa ve sonrasında vefat ettiyse nereye bırakıldı, nereye gömüldü, hangi mezarlığa bırakıldı öğrenmek istiyorum. Ama hiçbir şekilde hiçbir yerden ben cevap alamıyorum.”
“Annemden babamdan da DNA örneği alındı ben de diğer kız kardeşimde örnek verdik ama onda da sonuç yok. Adliye de her türlü kaydımız mevcut ama sonuç alamıyoruz. Ölü ya da diri ben kardeşimi istiyorum, başka hiçbir şey istemiyorum bu devletten. Bize yardım edilmesini istiyorum. Sunulan araştırma komisyonu neden reddediliyor? Bir mezar taşına muhtaç ettiler bizi. İyi ki annem bu durumu görmemiş!”
“Adana’ya gittiğimizde ilk olarak bize 7-8 tane fotoğraf gösterdiler. Bu hastaneye bu kadar depremzede gelmiş olamaz, bunun dahası da vardır dediğimde ellerinde bu kadar fotoğraf olduğunu, DNA eşleşmeleri sonrasında eşleşenleri sildiklerini söylediler. İnanmadım. Hastane hakkında şikayetçi olacağımı, dava açacağımı söyledim. Benim olan hakkımdan beni mahrum etmeye çalıştılar. Sonrasında bana 200 depremzedeye ait fotoğrafı gösterdiler. Hani 7-8 taneydi?”
“Nasıl bir yerde yaşıyoruz, neyi kapatmaya çalışıyorlar bilmiyorum ama benim hakkım helal değildir. Ben helal etmiyorum. Buna engel olanlarında evladı var, eşi var… Ama gerçekten benim canım yanıyor. Ben ne yaşadıysam aynısını yaşasınlar. İnsan annesinin öldüğüne sevinir mi? İyi ki annem ölmüş diyorum bunları göremedi. Ben o morgda annemi babamı bırakıp Merve’yle gidebilseydim belki Merve’yi alacaktım ama annemin babamın cenazelerini kaybedecektim. Onların cenazelerini arıyor olacaktım.”
“Kimsesizler mezarlığındaki cenazelerin eşleşmesini bekliyor insanlar. İstiyorlar ki kendi memleketlerine götürmek istiyor, aile mezarlığına götürmek istiyor bu mezarlar nasıl taşınacak. Büyük bir muamma!”
“Bir yerden bir ihbar geliyor belki bir şey çıkar, gerçektir belki diyoruz. Merve’nin Adana’da ayakta tedavi edildiğine dair bilgi geldi hemen Adana’ya gittik. Ama yok. Ben kardeşimi arıyorum ama en çok evladını arayan annelere üzülüyorum. Hepimizin acısı büyük evet ama onlara benden daha çok sabır versin. Merve’nin ambulansa teslimatında, ambulansa refakatçi alınmadığında dayıma ,’’ Bize güvenmiyor musunuz?’’ demişler. Ve biz o günden beri Merve’yi arıyoruz.”
(GÇ/EMK)