6. Amed Tiyatro Festivali 4-13 Mayır tarihlerinde gerçekleşecek.
Festivalin açılışı Pınar Dinçol'un yürüttüğü "Maske Oyunculuğu Araştırmaları-Sahnede Şiirsellik" adlı atölye çalışması sonucunda çıkan oyunla başladı. Ardından Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın Sar adlı tek kişilik performansıyla devam etti.
Herşey aslında bir maskedir
Hüzünlü, hırçın, tedirgin, kayıtsız ifadeleri yansıtan maskeli yüzler Amed Şehir Tiyatrosu’nun fuayesinde açılışı bekleyen izleyicilerin arasında sessizce dolaşıyor. Bedenlerinin dili taktıkları maskedeki ifadeyi yansıtacak şekilde form buluyor.
Fiziksel Tiyatro Araştırmaları bünyesinde çalışma yürüten Pınar Dinçol aralarında deneyimli, deneyimsiz, daha önce hiç tiyatro sahnesine çıkmayanların da olduğu 15 kişilik ekibe 6 günlük “Maske Oyunculuğu Araştırmaları-Sahnede Şiirsellik” başlıklı atölye çalışması yürüttü. Çalışma sonucunda ortaya çıkan ürün 6. Amed Tiyatro Festivali açılışında izleyiciyle buluştu.
Dinçol; Fiziksel Tiyatro ekollerinden biri olan Jacques Lecoq ekolünü esas alarak hazırladıkları performansta maskelerin devreye girdiğini söylüyor.
“Bu ekolde oyuncunun beden terbiyesi ve onunla kurduğu ilişkiyi güçlendirmek adına Jacques Lecoq maskeleri kullanıyor. Ben de maskeleri bir araç olarak kullanarak arkadaşlara oyunculuğa dair bakış açımı bu ekole dayanarak mümkün olduğunca aktarmaya çalıştım."
Dünyada maske tiyatrosu yapan grupların olduğunu ancak çok yaygın olmadığını belirten Dinçol şöyle konuşuyor:
“Aslında maskeler oyuncuyu geliştirmek adına sadece bir araç. Elbette maske çalışılırken ister istemez bir takım oyunlar çıkıyor. Biz de bugün araştırdığımız atölye süresince arkadaşların doğaçlarla çıkardığı bir takım temaları seyirciyle paylaştık”
Bedenin evrenselleşmesi
Maskelerdeki araştırılan süreçleri ise Dinçol şu şekilde tanımlıyor:
“İlk olarak maskelerde araştırılan süreç sessizlik süreci. Yani sözün olmadığı bir yerde beden nasıl konuşur? Beden nasıl tepki verir, nasıl evrenselleşir? Ve söz olmadan tabi ki bedene bakarak farklı insanlar aynı şeyi nasıl algılarlar ve nasıl kafalarında binlerce simge oluşturulabilir? Tek bedenle, tek hareketle. Aslında buna aynı zamanda şiirsellik diyoruz. Çünkü evrensel olanı yakalamaya çalışıyoruz. Tek bir bedenle binlerce imaj yaratmaya çalışıyoruz. Bir anlam kazandırmaya çalışıyoruz. Aralarında deneyimli olan olmayan, daha önce sahneye çıkmayan vardı. Karışık bir ekipti. Bu bir yolculuktu. Gösteride de anlaşılacağı üzere farklı kişilerdeki şekillerdeki maskeleri öğretmeye çalıştık.”
“Her maskenin oyuncunun bedenine dayattığı veya talep ettiği farklı seviyeler var. Aslında toplamda 4 çeşit maskeyle o maskelerin oyunculardan talep ettiği seviyeleri araştırdık. Kimisi sessizliği ama çok daha şiirsel bir dünyayı talep etti. Kimi yine sessizliği ama daha büyük bir dünyayı talep etti. Kimisi sözü talep etti ama sözü de tek başına talep etmedi yine bedenle birlikte talep etti ve bunları araştırdık. Maskelerin üzerinde tek tek durarak bedeni nasıl değiştirdiğini ve farklılaştırdığını araştırdık."
Her karakter ayrı bir maske
“Her şey aslında bir maskedir. Üzerimize geçirdiğimiz gündelik kıyafetlerimiz bir maskedir. Hepimizin belirli tercihleri var. Bu tercihler doğrultusunda bir maske oluşturuyoruz. Aslında bunu daha klasik tiyatroya uyarladığımızda şu sonuca ulaşıyoruz. Her karakter ayrı bir maske. Her karakterin ayrı özellikleri var ve her karakterin bir oluşumu, bir dünyası var. Oyunculukta da bu maskeyi takıyorsunuz. Bir sonraki oyunda takmak üzere çıkartıyorsunuz. O yüzden yaptığımız şey aslında bir beden maskesi takmak.”
Festivale geçen yıl da katıldıklarını anımsatan Dinçol, “İlk geldiğimizde tiyatroyu yeni açmışlardı. O kadar dirayetli ve mücadeleci buluyorum ki ikinci kez böyle bir festivali düzenlemek bir yürek işi. Amed Şehir Tiyatrosu’nu hayranlıkla takip ediyorum."
Herkesin bir dağ’ı vardır
“Fidanını seçtin, yerini beğendin, toprağını hazırladın, can suyunu verdin, sırtını dönüp yürüdün, günler geçti, belki haftalar, yağmurlar yağdı ve arada karlar, rüzgarlar esti, geldin baktın, boyu boyundaydı, belli ki tutmuştu, sonsuza uzanabilirdi kökleri, sonra bahar oldu yaz oldu güneş doğdu ay battı venüs çıktı, sen zaten öldün, torunların kim bilir nerde uyandı, gidenler oldu, gelenler başka gidenlerdi, olmadı, bişeyler yanlış oldu, ağaç büyüdü, uzaktaki ev bir taneydi üç oldu beş taneydi beş yüz oldu, gölgesinde öldürülenler ve elbet öpüşenler, onu görmeyenler ve su verenler.
"Sonra kestiler.İyi de oldu çünkü kaldırımı daraltıyordu.Bu gösteri dünyayı, insanlığı, dağları, yeryüzünü ve gökyüzünü yanlış anlamak üstüne kurgulanmıştır. Yukarda bahsedilen ağaçla hiç bir alakası yoktur. Torunların nerde uyandığıyla ilgilenir.”
Amed Şehir Tiyatrosu’nun bulunduğu Galeria İş Merkezi’nin alt katındaki boş alan sandalyelerle çevrilmiş. Tiyatro sahnesinin koşulları Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın ‘Sar’ adlı gösterisini sergilemek için uygun olmadığından bu alan tercih edilmiş. İş Merkezinin içi gökyüzünden sağanak halde yağan yağmurun sesiyle inliyor. Yere serili kocaman beyaz bir kağıdın üzerinde “Bu Bir Dağ Hikayesidir” diye yazıyor. Ve tavanın kimi yerlerinden sızan sular kağıdı ıslatıyor. Birazdan müzik eşliğinde yerdeki kağıt kıpırdamaya başlıyor. Çığ gibi büyüyor, genişliyor, bir yumağa dönüşüyor, ardından dağılıyor. Oyun kişisi Mihran Thomasyan, yerden topladığı kağıdı sırtında taşıyor, sonra parçalayarak dağıtıyor. Ardandan siyah bir torbaya koyarak, müziğin ritmiyle dans ediyor.
Ermenicede “dağ” anlamına gelen Sar adlı gösteri çeşitli metaforlarla bir halkın dağa olan tutkusunu, dağılışını, tekrar toparlanışını, kızgınlığını, umudunu ve yola devam edişini anlatıyor. İstanbul, Kurtuluş'ta aynı mahallede, aynı kültürde büyümüş iki arkadaşın beraber ürettikleri bir gösteri olan Sar’da ortak kimliklerinin oluşturduğu anıları ve gözlemlerini, müziği, hareketi ve kağıdı kullanarak bir araya getiriyorlar.
Müzisyen ve Vomank'ın kurucularından Saro Usta ile Çıplak Ayaklar Kumpanyası'ndan Mihran Tomasyan gösterinin ardından izleyiciyle bir araya gelerek söyleşi yaptı. Önce izleyicilerin yorumlarını dinleyen Thomasyan, şunları söyledi “Lübnan’da ya da Fransa’da nereye giderseniz gidin diasporadaki Ermenilerin evlerinin duvarında mutlaka bir Ağrı Dağı fotoğrafı vardır. Herkesin bir dağı var mutlaka. En başta bir dağ oluşuyor. O dağla ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Sırtınızda taşıyorsunuz. Dağılan bir halk var. Soykırım da diyebiliriz. Bizi hareket ettiren ve beslendiğimiz yerler buralar oldu. Dağ burada çok farklı bir metafor. Dağla birlikte gidenler, halaya devam edenler. Biz bu oyunu dünyanın neresine götürürsek götürelim Çin’de bile halkla buluşacak bir seviyeye getirmek için bir sürü şeyi eleyerek bu hale getirdik. Şu anda oynayabileceğimiz en güzel yer burasıydı ve bizim için önemliydi.” (BD/BK)