Mahallemiz çok ulusluydu
Biz Bakırköylüyüz... İstanbul caddesine çıkan 5 sokaktan ikincisinde otururduk. Mahallemizin nüfusu hemen hemen eşit oranda Türk, Rum, Ermeni ve Yahudilerden oluşurdu. İlk önce Yahudiler gitmeye başladı, onları Rum ve Ermeniler izledi. Şimdi mahallemizde çok az Ermeni aile var.
O günlerde yaşıtımız olanlarla okul hazırlıkları yapıyorduk. Azınlık arkadaşlarımızın her birinin kendi okulları vardı. O okullar bugün de var, ama öğrenci kalmadığından hemen hepsi metruk durumdalar.
Sokakta oynayıp yorulur, akşam yemeğinden sonra erkenden yatardım. O gece , yani 6 Eylül'ü 7'sine bağlayan geceyarısından sonra gürültülerle uyandım ve ahşap evimizin en üst katından orta kata indim. Arkadaki misafir odamızda yan komşumuz Usta amca ile Madam teyze, misafirlik giysileri ve küçük bavulları ile oturuyorlardı. Oğulları Tanaş abi o sırada askerdeydi...
Komşularımız biz de kalacaklardı
Cam çerçeve kırılmaları, bağırıp çağırışlar İstanbul Caddesinden gelmekteydi ve caddeye 100 metreden uzak olmamıza rağmen rahatça duyabiliyorduk. Ayrıca yangınların dumanı da sokaklarımıza kadar erişiyordu.
Ne olduğunu anlayamamıştım. Annem ve Büyükannem komşularımızın bahçeden bizim eve geldiklerini ve bizde misafir kalacaklarını söylediler. Camdan sokağımızın köşesine baktığımda mahallemizin büyüklerinin , delikanlılarının ellerinde sopa ve demirlerle köşeyi tuttuklarını gördüm. Subay olan babam da ,üniforması ve belinde tabancasıyla, onlarla beraberdi. Uyumuşum. Uyandığımda ortalık sakinleşmişti.
Kiliseler tahrip edilmişti
Radyo, Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve bomba atılması üzerine İstanbul'da galeyana gelen halkın taşkınlıklar yaptığını, mal ve can kaybı olduğunu söylüyordu.
Annem elimden tuttu ve sokağa çıktık. İstanbul caddesine açılan sokakların mahalle sakinlerince korunması sonucunda hiçbir can ve mal kaybı, yaralanma olmamıştı ama İstanbul caddesinin durumu kötüydü. Rumlara, Ermenilere ve hatta bazı Türklere ait dükkanlar tamamen tahrip edilmiş ve yağmalanmıştı. Bazıları da yanmıştı. Oradan kiliselerin olduğu caddeye geçtik. Manzara korkunçtu. Rum kilisesinin büyük giriş kapısı parçalanmış, içersi tamamen tahrip edilmiş, halılar, perdeler, büyük avizeler sokağa saçılmıştı. Birbirine ters konuşlanan 2 dev tank, ürkütücü namlularını kaldırmış dururken; tankların üzerindeki askerler makineli tüfeklerin namlularını bizlere doğrultmuş, bekliyorlardı.
Eve döndük... Radyo devamlı haber veriyordu. Örfi idare (sıkıyönetim) ilan edilmişti. Binlerce kişi gözaltındaydı. İstanbul'daki birçok kilise tahrip edilmişti. Samatya'daki bir kilise, içindeki papazıyla birlikte yakılmıştı.
Ölü sayısı 10 civarındaydı yaralı sayısı bilinmiyordu. Büyükannem biraz ilerde oturan Zafirya teyzelere "geçmiş olsun"a gitti. Atina radyosunun bombayı Türklerin attığını söylediği haberiyle döndü. İnanmamıştı bizimkiler. İnanmaları için 5 yılın geçmesi gerekecekti. 27 Mayıs askeri müdahalesi, 6-7 Eylül olaylarını mahkeme önüne getirdi.
Gerçek 5 yıl sonra öğrenildi
Olay 6 Eylül akşam üstü, sonradan DP'den milletvekili olan birinin sahip olduğu bir akşam gazetesinin dev puntolu çıkışıyla başlamıştı. Tüm İstanbul'a 250.000 dağıtılan gazete düğmeye basmıştı.
İstanbul'un hemen her yerinde binlerce kişi ellerinde sopa, demir, kazma ve kürekle saldırıya geçmişti. Tertip o kadar açıktı ki 1000'in üzerinde kişi Haydarpaşa istasyonuna İzmit ve Adapazarı'na dönmek için geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. O kadar insan İstanbul'da ne arıyordu?
Hükümet işi önce komünistlere yıkmayı denedi. Sıkıyönetim 100'e yakın, tanınan solcuyu gözaltına aldı ve hızlı bir yargılamaya girişmek istedi. Sıkıyönetim komutanı "bu komünistleri asacağız" demişti. İsmet Paşa müdahale etti. Yargılama sonucu solcular beraat etti. Yağmacılar ufak tefek cezalar aldı. TC hükümeti batı dünyasının baskısıyla zarar görenlere tazminat ödedi.
Özel Harp Dairesi'nin 'başarısı'
1961 Yassıada yargılamalarında mesele biraz açığa çıktı. Bombayı Türkiye'de okuyan Batı Trakyalı bir Türk öğrenci koymuştu. Provokasyon Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanının bilgisi dahilinde tertiplenmişti. Kendilerine verilen ölüm cezalarının gerekçelerinde, 6-7 Eylül olayları da yer aldı.
Diğer "kahramanlarımız" görevlerine devam ettiler. Bombayı koyan genç, TC devletinin Emniyet Genel Müdür Yardımcılığından Valiliğine kadar yükseldi. Selanik Konsolosluğu görevlileri resmi yaşamlarını büyükelçi rütbesiyle tamamladılar.
40 yıl sonra eski Milli Güvenlik Kurulu (MGK) genel sekreterlerinden emekli bir orgeneral ağzından kaçırdı:
"6-7 Eylül olayları özel harp dairesinin muhteşem bir örgütlenmesiydi."
Sonuç: Mahalle arkadaşlarım, komşularımız Rumların hiç birine 30-35 yıldır ulaşamadım. Birbirimizden iyice koptuk . Sanırım Atina ve Selanik'teler. Bir gün tekrar karşılaşacağımızı umut ediyorum.(NA)