Kadınların kadınlar hakkında yazıp çizebildiği, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi yürütürken komik de olabilen bir web sitesine en çok ihtiyaç duyduğumuz anda onlar ortaya çıkıverdi.
Kendi deyimleriyle “kadın gündemi bir kadının ilgilenebileceği her şeydir, yani her şeydir,” fikriyle bir yıl önce yola çıkan 5harfliler, kadın gündeminin değil feminist gündemin peşinde.
Sitede film ve dizi eleştirilerinden moda yorumlarına, makyaj ürünü karşılaştırmalarından Gezi’nin başörtülü kadınlarla imtihanına, Türkiye gif bankasından Marx’ın müstakbel damadına yazdığı mektuba kadar pek çok farklı yazı bulunuyor.
Site, elbirliği ile büyüyor. Ekip üyeleri başka 5harflileri de siteye yazı çevirmeye ve yazmaya davet ediyor. Dünyanın dört bir yanına dağıldıkları ve röportajları tüm ekip olarak vermek istedikleri için söyleşiyi email üzerinden yaptık.
İnternetin yazılı basına karşı zaferinden, seks-pozitif feminizme pek çok konuya değindik.
5harfliler nasıl ve hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı? Siteyi kurarken ilham aldığınız web siteleri, bloglar var mı?
Duygu: 5harfliler, 5harfliler gibi bir siteyi okumak, takip etmek ihtiyacımızdan ortaya çıktı. 5harfliler’i kurarken aklımızda benzeyebileceğini düşündüğümüz yabancı siteler vardı fakat ilk yılımızın sonunda görüyoruz ki sitemiz bu örneklerin hiçbirine aslında pek benzemedi. Başka bir şey oldu. Bu durumdan da gayet memnunuz.
bianet ofisinde 5harfliler’i hiç duymamış birkaç kişiye anlatırken “Ee, erkek de beş harfli bir kelime, n’oldu şimdi” gibi bir tepki aldım. Sitenin adına nasıl karar verdiniz?
Duygu: Biz de öyle olmasını, yani ismi ilk duyanların “e ama erkek de 5harfli”, “e ama xxxxx da 5harfli” demesini istiyorduk zaten. İçeriğimize ve tutumumuza da uyuyor bence bu hal.
Çağla: Evet, hatta konuşurken tam da “Aa, erkek de beşli harfli”den sonra doğru ismin o olduğuna karar verdik.
Deniz: Bizim için önce İnsan. O da 5 harfli hem...
Ekipte kim ne iş yapar, görev dağılımı nasıl belirlenir? Yatay hiyerarşi mi uygulanıyor 5harfliler içinde? Genel kanı site kurmanın, domain almanın, bu kadar sık güncellenen kocaman bir web sitesinin sorunlarıyla ilgilenmenin kadın başına yapılamayacağı yönünde. Siz 5harfliler’in teknik istikrarını nasıl sağlıyorsunuz?
Duygu: Deneye yanıla, düşe kalka sağlıyoruz. Ama rayına oturttuğumuzu düşünüyorum.
Çağla: Sorumlulukları paylaşıyoruz, herkes bir ucundan tutuyor.
Deniz: Aslında roket bilimi de sayılmaz. Özellikle de teknik kısımla ilgili internette her soruna çare var artık. Kimsenin gözünün fazlaca korkmasına gerek yok. Hakikaten bir kez başladıktan sonra deneye yanıla, sora sora öğreniliyor.
“Kadın gündemi her şeydir”
Sitede o kadar çeşitli yazılar var ki, “kadına has gündem” algısı paramparça oluyor. Kadın gündemi ne hakikaten? Var mı öyle bir şey?
Çağla: Biz “Kadın gündemi bir kadının ilgilenebileceği her şeydir, yani her şeydir,” düşüncesinden yola çıktık.
Deniz: Anneler gününde posta kutumuza düşen hediye önerilerine, gazetelerin kadın sayfalarına, kadın dergilerine, kitapçıların “kadın” bölümlerine vs. bakarsak kadın gündemi güzel olmak, zayıf olmak, yemek pişirmek, çocuk yetiştirmek, ilişkiler, astroloji ve modadan ibaret. Bunlar bizim de gündemimizde, yalnızca bunlardan bahsetmenin tek yolu “Flaş Haber! 60 yaşında ve selüliti var!”, “Çirkinliğinize katlanabilmemiz için kozmetiğe harcamanız gereken 10 milyar dolar!” şeklinde olmak zorunda değil diye düşünüyoruz.
Nigar: Yok öyle bir şey. “Feminist gündem” olabilir, cinsiyetçilik ve eşitsizlik, ezilen insanların gündemine doğal olarak daha acil şekilde girebilir, ama “kadına has gündem” diye bir şey olduğu düpedüz yalan.
Sitenin dışına taşacak planlar-projeler, yazılı basına göz kırpma gibi hedefleriniz var mı? Eksik kaldığını düşündüğünüz, ilerde hakkında yazmak istediğiniz alanlar, konular neler?
Çağla: Bunu hiç konuşmadık ama benim şahsi düşüncem sitede yapmaya çalıştığımız şeyin basılı hale gelince çırpınarak öleceği yönünde. Önüme gelen basılı gazete ve dergilerin çoğuna uzunca bir süredir “İnternetin daha azı, daha kötüsü” şeklinde bakmadan edemiyorum. Bir de, 5Harfliler okuyucularının paylaşımları ve katkısı olmadan acayip eksik bence.
Oşu: Çağla’nın dediği gibi 5H çok sesli bir topluluk olma çabası da güdüyor, bu yüzden yazılı basın bizi kesmez. Daha fazla yazmak istediğimiz alanlara gelince ben müzik, ekonomi, tüketmeyen gezi rehberleri, dünyanın çok farklı yerlerinden hikayeler haberler paylaşmak istiyorum. Bir de cinsellikle ilgili yazmak istiyorum.
Deniz: Yazmak istediklerimizin yanında yazmaya vakit bulduğumuz, kendimizi yeterli gördüklerimiz devede kulak kalır herhalde. Yazı gönderen, yazılarını yayımlamamıza izin veren kişilerin yavaş yavaş çeşitlenmesiyle birlikte eksik bulduğumuz, tartışmak istediğimiz konuları siteye giderek daha fazla yansıtabiliyoruz. Benim kendi haberlerimizi yapmaya başlamak gibi bir hayalim var ileride. Daha fazla bizim elimizden çıkan video, fotoğraf vs. kullanmak da hoş olurdu.
Nigar: Şimdiye kadar yaptıklarımızın daha fazlası, daha özgün, daha çeşitli içerik. Türkçede başka türlü bulunamayacak çeviriler, kendi görsellerimiz, bir de bizim şu ya da bu sebepten adına konuşamayacağımız kişilerden kendi hayat tecrübelerini, görüşlerini içeren katkılar. Fakat yazılı basın konusunda diğerlerine katılıyorum, benim aklımdan daha çok bir noktada akıllı telefon uygulaması yapar mıyız gibi şeyler geçiyor.
Uluslararası kaynaklardan çok güzel yazılar bulup Türkçe’ye çeviriyorsunuz. Düzenli olarak okuduğunuz bloglar, dergiler, feminist yayın organları neler?
Duygu: Türkiye’nin en iyi gazetesi The Guardian’ı (nazar boncuğu) düzenli okuyorum.
Oşu: Şimdiye kadar çevirip paylaştığımız yazılar aslında çoğunlukla yabancı anaakım yayınlarda çıkan yazılardı. New Yorker, London Review of Books, Gawker, New York Times, vs. Aslında bundan çok daha çeşitli yayınlar ve bloglar takip ediyoruz. Her birimizin ilgili olduğu alanlar itibariyle aslında aramızda paylaştığımız linkleri listelesek herhalde dört kat merdivenden aşağı uzayan rulo kağıdı olur. Biraz etrafta neler oluyor, başka ülkelerde neler tartışılıyor üzerinden gittik şimdilik ama bence zamanla biraz daha özel yazılar çevirip paylaşacağız. Yani ben istiyorum.
Çağla: Özellikle kitap eklerine alıcı gözle bakıyorum ben. Belki dışarıdan külfet gibi görünüyordur ama yazı çevirmeyi çok seviyorum. İnsan başkasının laflarını kendi ağzına doldurmuş gibi oluyor, çiğnemeye çalışıp deniyorsun, yazarın ne demek istediği hakkında iyice düşünme fırsatın oluyor.
Bazen çevirileri paylaşıp beraber yapıyoruz o daha da eğlenceli; niyeyse bana beraber ev ödevi yapıyormuşuz gibi geliyor, bayılıyorum. Bunun yanında öyle bir arşivimizin birikiyor olmasını çok önemsiyorum. Bu çok yetenekli insanların romanları, öyküleri varsa Türkçeye çevrilmiş ya da çevrilecek ama makalelerine ulaşmak o kadar kolay olmuyor.
Türkçe olunca illa “yes, no” yapmadan kendi şartlarında, başka bir kafayla değerlendiriyor insan. Bu vesileyle başka dilden bize çeviri yapmak isteyebilecek 5Harflilere de çağrı yapabilir miyim? Bir el atın, başka dünyaları da gündemimize sokun. Mükemmel olur.
Nigar: Ben epeydir doğrudan bir kaynağa gitmek yerine okuduğum şeyleri başkaları üzerinden buluyorum; zevkine, zekasına veya ilgi alanlarına hayranlık duyduğum insanları bir araya toplamaya ciddi vakit ayırıyorum (bu listelerde beni genelde delirten birkaç kişi de oluyor “yine ne diyor bu” sinirinden mahrum kalmamak için). Bunun için en çok tumblr ve twitter’ı kullanıyorum; okuduğum, izlediğim (ve çevirdiğim) çoğu şey oradan çıkıyor.
Türkiye’de ya da yaşadığınız farklı ülkelerde feminist politika üreten örgütlerle nasıl deneyimleriniz oldu? Şu anda bu tür örgütlerin içinde bulunan ekip üyeleri var mı? Kadın mücadelesi için bu tür örgütlenmelerin hayati olduğunu düşünüyor musunuz?
Oşu: Kesinlikle bu örgütlenmelerin kadın mücadelesi için hayati olduklarını düşünüyorum. Ben hiçbir feminist kuruluşta profesyonel olarak çalışmadım. Gönüllü işler yaptığım oldu ama bahsetmeye değmez. Diğerlerinden çalışan oldu mu onu da bu sorunuzla bilmediğimi fark ettim ama olsa bilirdim herhalde. Tabii hepimiz bir şekilde takip etmeye çalışıyoruz. Aramızda aktif rol alan bir kişi vardı, Deniz, o da ayrıldı. Deniz söz sende gülüm!
Deniz: Evet, ben bir buçuk sene kadar Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nde çalıştım. Hala da üye olarak destek vermeye devam ediyorum, mail gruplardan tartışmaları takip ediyorum vs. Kesinlikle feminist örgütleri kadın mücadelesi için hayati önemde gördüğümü söyleyebilirim.
Hükümetlerin, fon örgütlerinin artan baskısını, sürekli değişen ve acilen tepki verilmesi gereken politik gündemin bataklığını, kadınların farklı politik duruşlarını vs. hesaba katınca, kadın hareketinin senelerdir istikrarla yoluna devam etmesi bana bazen mucize gibi geliyor. Ama yine bu bahsettiğim nedenlerle harekette aktif olmak da biraz zor.
Sitede makyaj ürünleri ve moda hakkında fevkalade titizlikle yazılmış çok sevdiğim yazılar var. Bu vesileyle “Gezi’nin Başörtülü Kadınlarla İmtihanı veya Türkiye’de ‘Beyaz Feminizm’e bir Bakış” başlıklı yazıya (okuyanlar okumayanlara okutsun) gelen ilk yorumun bir cümlesini alıntılayayım: “saç telini gizleyerek erkek inananları günahtan koruyan bir feminist oksimoron değil midir?” Aynı yoldan giderek “makyaj ürünlerine ve en son moda kıyafetlere güzelleme yazan feminist oksimoron değil midir” sorusunu soracak en az bin kişi bulabilirim. Bu tür çıkışlara ne cevap veriyorsunuz?
Çağla: Aynı yoruma sizin dediğiniz cevabı veren biri oldu zaten anında. İki soruya da benim kısa cevabım: Değildir.
Oşu: İnsanları suçlayan, kısıtlayan ve indirgeyen söylemlerin ne hayatlarımız, ne de tartışmaların katmerlenmesi açısından hiçbir yapıcı tarafı yok. “Bir rahat bırakın insanları yahu,” diyesim geliyor.
Nigar: Çıkışı kimin yaptığına bağlı, genelde takatim olmuyor cevaba. Başörtülü/mini etekli karikatürlerinden hayli gına geldi. Ama başkalarının sabırla yazılmış harika cevaplarını okumaktan sonsuz keyif alıyorum o ayrı (bahsettiğiniz yoruma gelen cevaplar gibi). Patlamış mısır yiyen michael jackson.gif durumumu iyi özetliyor böyle durumlarda.
Deniz: Kadınlara ne olup, ne olamayacağını, nelerden hoşlanması, nelerle ilgilenmesi gerektiğini dikte eden feminizm oksimoron değil mi diyorum.
Erkek yazarlardan yazı alıyor musunuz gibi bir soru planlarken “Ben Mizojinin Sempatik Olanını Severim” başlıklı Blurred Lines eleştirisi ve “Bir Filmin Çağrıştırdıkları: Eine Frau in Berlin” yazıları geldi. Erkek yazarların yazılarını yayımlama konusunda nasıl bir politika izleniyor? Erkekler mi önerilerle geliyor, sizin onlara teklif götürdüğünüz oluyor mu? “Sen gelme ulan ayı” politikası yok galiba?
Duygu: Her iki şekilde de oldu. “Sen gelme ulan ayı” politikamız yok. Gıcıklığına erkek kotamız var diyebiliriz belki.
Kiraz: Bu erkeklerden yazı alma meselesi daha evvel de sorulmuştu. Klan gibi davranmıyoruz. Sitede yayınlanması hayırlı olacak her yazı, sahibinin her türlü kimliğinden bağımsız yayınlanabilir elbette. Hiçbir beis görmüyoruz bunda.
Nigar: Aslında içeriğimize bakınca erkek yazarların şaşkınlık yaratması bana hala garip geliyor. (Oşu +1)
Sitede kimi zaman LGBT hareketine de göz kırpan, selam eden çok kapsamlı yazılar yayımlanıyor. 5harfliler’in LGBT ile imtihanı nasıl oldu? Kadın hareketi ile LGBT hareketinin ilişkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Duygu: İmtihan şeklinde olmadı. “LGBT hareketini de desteklemeliyiz” diye aramızda ayrıca bir tartışma hiç geçmedi, zaten aksini düşünemediğimizden.
Çağla: Bunu daha çok ve sık yapamadığımız için üzülüyorum bazen, arayı sosyal medya hesaplarından haber/yazı paylaşımıyla kapatmaya çalışıyoruz.
Oşu: İkisi de birbirini o kadar kapsıyor ki ben bu iki hareketin çok daha sıkı bir şekilde birleşmesi taraftarıyım. Can Candan’ın bu sene çıkan belgeselinden sonra da bayağı konuşuldu bu konu aslında. Sorunların ve çözümlerin çok fazla ortak noktası olduğu bir kez daha vurgulandı. İkisini birbirinden bağımsız düşünmek çok anlamsız ve eksik geliyor zaten.
Deniz: Ben kadın hareketini başından beri bir toplumsal cinsiyet mücadelesi olarak algılamışım sanırım. Kendimi zorlasam da, kadınlığın nasıl kurgulandığını erkekliğin nasıl kurgulandığından, cinselliği cinsel yönelimden ayırarak tartışmayı düşünemiyorum.
“Haz hiyerarşisi kemikleşmiş ve can sıkıcı olmasaydı...”
Stoya ile ilgili yazıları çok beğeniyorum. Söyleşinin bu kısmını Stoya’ya ayırabilir miyiz? Herkes Stoya hakkında ne düşündüğünü kısaca bir söyleyebilir mi? Şaka bir yana, sex-positive feminism hala Türkiyeli feministlerin kafasında döndürüp dolaştırdığı, ancak henüz ele alınmayan bir konu. Feministlerin porno sektöründe hak ve alan talebi ve bu alanı yeniden kurgulama macerası hakkında ne düşünüyor 5harfliler?
Çağla: Stoya’yı çok seviyorum, çok beğeniyorum, ne yalan söyleyeyim James Deen’e yakıştıramıyorum. Stoya’yı yazılarından, Deen’i ise okuduğum bir (1) röportajından tanıdığım için ilişkileri konusundaki düşüncelerimin çok doğru olduğuna inanıyorum.
Oşu: Bende Stoya zaafı var evet. İkinci soruya gelince, Türkiye’de seks-pozitif yaklaşımlar ve feministlerin porno sektöründeki hak talebiyle ilgili çok kısıtlı bilgim dahilinde bir iki hususa dokunayım. Çok dev bir konu bu. Her sektörün sektörel sorunları olması ve pornonun ne işe yaradığı tartışması bir yana, hepimizin bildiği gibi, pornoda erkek hazzını ön plana alan bir cinsellik anlayışı hakim dünyada. Kadın hazzı olsa bile erkek gözünden. Feministlerin porno sektörüyle uğraşı oldukça yeni ve daha çok yolu var. Ama öncelikle fantezilerimizi hakkıyla şöyle düşünebilme, uygulayabilme, konuşabilme kısmında zaten sorun yaşıyoruz. Benim tanıdıklarım arasında (her cinsten) cinsel hayatını konuşma ile ilgili sorun yaşayan o kadar çok insan var ki. Ya da bu konular açıldığında rahatsız olan, gözünü kaçıran, kikir kikir gülen. Pornoyu geçin biz önce bir şöyle güzel güzel sevişip (ya da mastürbasyon yapıp) bundan bahsedemiyoruz, bunları yazamıyoruz, birbirimize tavsiyeler veremiyoruz, sorunlarımızı şifrelemeden, utanmadan, sansürlemeden paylaşamıyoruz. Bana öyle geliyor ki 1960’lar ve 1970’ler Türkiyesi bu anlamda bugünden çok daha bereketliydi. Özellikle kadın yazarlar çok daha açık sözlü, rahat; cinselliğe ve kendi bedenine olumlu yaklaşan bir tavır içindeydiler. Bir de şimdiye bakın. O yüzden bu konu da öyle sürekli gelişme kaydettiğimiz, ilerlediğimiz bir konu falan asla değil. Cinselliği konuşmayan, partnerine nelerden hoşlandığını söylemekten çekinen insanların çoğunlukta olduğu bir toplumda ve hatta dünyada yaşıyoruz (dev genelleme alarmı). Bence zaten insanlar cinselliklerini daha rahat yaşayabilseler ve yaşadıklarını paylaşabilselerdi, hazlar arası hiyerarşi bu denli kemikleşmiş ve can sıkıcı olmasaydı, tüm porno sektörü de feminist ya da değil değişirdi. Sadece porno sektörü değil, tüm cinsellik, cinsel yönelim, cinsiyet kurguları kökten sallanırdı. Ha bu demek değil ki önce değişim sonra porno. Elbette bunu porno aracılığıyla yapmayı seçen insanlar da denemeye devam edecekler. Yalnız porno çok kıt, hayal gücünü körelten, tüketen bir yere de gidebiliyor. Bu da çok dikkat edilmesi gereken bir nokta bence. O yüzden feminist pornoyu sadece rolleri değiştiren ya da yeniden kurgulayan bir üretim değil aynı zamanda olasılıkları katlayan, hem hikaye, hem çekim, hem his olarak yeni alanlar açan bir mecra olarak düşünmeliyiz gibi geliyor bana. Porno yalnızca boşalmak ve farklı hazları temsil etmek için değil, insanın kendini farklı farklı şekillerde, kimliklerde hayal edebilmesi için de kuvvetli bir mecra.
Duygu: Stoya’yı farklı yapan mesleği ya da toplumsal cinsiyet meseleleri ile ilgili yazdığı berrak ve uzun uzun düşünülmüş olduğu belli yazıları bence. Seçimleri için asla kimseden özür ya da af dilemiyor; bir yandan işinin gerektirdikleriyle ilgili çok dürüst. Hem bu kendinden emin ve dolaysız tutumu, hem de bunu ifade etme şekli ilham verici.
James Deen’le ikisini de çok yakıştırıyorum. Bir yerde Stoya için “o kızda başka bir şey var, yanındayken ne diyeceğimi şaşırıyorum” dediğini okumuştum. Yalnız başlarına, etrafta kamera yokken dünyanın en popüler porno yıldızlarından birinin dünyanın en popüler porno yıldızlarından diğerinin yanında şapşallaşması, ne diyeceğini falan bilememesi harika bir detay değil mi? Hem işlerinin yalnızca iş olduğu ve diğer işler kadar saygıyı hak ettiğini göstermesi, hem de aşkın ne olduğu üzerine düşündürmesi açısından.
Gündemde sıcak bir konu olduğunda (Gezi, #direnhamile, şort giyme/giymeme meselesi, trans cinayetleri) ya da “ay şu konu hakkında sitede bir yazı olsa” diye içiniz geçtiği noktada aklınızda bileğinin hakkıyla yazabileceğini düşündüğünüz biri varsa teklif götürüp itekliyor musunuz, yoksa yazıların size gelmesini mi bekliyorsunuz?
Kiraz: Her türlüsü oluyor. Çok hızlı ve verimli işleyen bir e-posta grubu sayesinde güncel olaylara hızlı tepki verebiliyoruz. Aramızdan biri duruma göre o konuyu üstleniyor, ya da uzun süreli gündemi oyalayacak bir durumsa şu kişiden mi istesek dediğimiz de oluyor. Arada hiç konu edinemediklerimiz de oldu ama.
Geçirdiğiniz bir yıl içinde aldığınız olumlu-olumsuz geri dönüşler nelerdi? Kadınlardan aldığınız ne gibi eleştiriler oldu?
Çağla: “Şunu yazmayacak mısınız” gibi mesajlar alıyoruz ve çok seviniyoruz ama hepsine yetişemiyoruz, arada bir gönderene “sen yazsan ne güzel olur” diyoruz.
Oşu: Çoğunlukla ilham veren, destekleyen yorumlar aldık. Kürt meselesine eğilmediğimiz için yapılan bir eleştiri kulağımıza geldi dolaylı olarak. Ama ele almadığımız o kadar çok mesele var ki aslında. Ancak yerimize yerleşiyoruz. Arkası gelecek.
"İnternet olsaydı Virginia Woolf bu çapta daralmayabilirdi"
Sitedeki yazıları olduğu kadar, yazıların altındaki yorumları takip etmesi de oldukça heyecanlı. Boşuna bazı yazıların sonuna “yorumlarda buluşalım” ibaresini kondurmuyorsunuz. Geçirdiğiniz bir yıl içinde aklınızda kalan en komik, tuhaf, akıl durdurucu yorumlardan bir demet sunabilir misiniz? Ya da yorumlar sayesinde en bereketli tartışmaların açıldığı yazılar, konular neydi?
Duygu: O kadar çok var ki harika yorum. Yenilerden ilk aklıma gelenler “Gezi’nin Başörtülü Kadınlarla İmtihanı” yazısında şebnemk’nın ve Aksu’nun yorumları, Feride’nin çanta yazısında Deniz’in çantasını limon ve telefon kablosuyla doldurma anekdotu, Çağla’nın Erkan Özmerman’ı...
Çağla: Bir röportajda daha geçmişti, Annelik Maratonu yazısında Ekin Özbiçer’in yorumu, Met Balosu’nda Büyük Coşum’un altındaki yorumlar.
Oşu: “Adamın Dibisin” yazısındaki tüm yorumlar.
Nigar: Duygu’nun “Ama İşte Onlarda Hep Bir Umut” yazisi benim için tüm zamanların en iyilerinden. Bir de Zeynep’in Şeker Kız Candy yazısı var. Çağla’nın dev Türk GIF arşivi yorumlarda da coşmaya devam etti bir süre. İşte bunlar hep okuyuculara şükran...
Feminizmin kutsal kitabını yazsanız ilk madde ne olurdu?
“Düünyaaa pabucu yarıııım, çık dışarıya oynayalım.”
Türkiye’de ve dünyada beğenerek takip ettiğiniz kadınlar kimler? Yıldız Tilbeci bir elektrik alıyorum ben siteden, çok hoşuma gidiyor, kanım kaynıyor.
Duygu: Yıldız Tilbeci bir elektrik almanıza acayip sevindim. Her hareketine kefil olamam tabii ama Yıldız Tilbe yeteneğiyle, manyaklığıyla, özgürlüğü, umursamazlığı ve içliliğiyle çok etkileyici bir insan bence.
Deniz: Ben Şükran Moral’ı çok etkileyici buluyorum, sitedeki ilk yazım onunla ilgiliydi hatta. Onun haricinde ilk aklıma gelenler: Ayça Şen, Fürüzan, Sevgi Soysal, Ceylan Ertem, Hülya Gülbahar, (her şeye rağmen) Perihan Mağden, bir de Sebahat Tuncel olabilir. Bir de çocukluk aşkım Jane Goodall’ı saymazsam hatırı kalır.
Nigar: Yıldız Tilbe’ye benim de hep kanım kaynamıştır. Bu aralar Suriye ve Mısır’da, hem fiziken hem siyaseten çok zor koşullarda haber yapan kadın gazetecileri izliyorum hayranlıkla. Doğuş Derya’dan yeni haberim oldu, onunla yakında konuşabiliriz diye umuyoruz. Orange is the New Black dizisinin kadın kastı mükemmel. Sarah Kendzior diye bir akademisyen-yazar var, onun akademiyle ilgili yazılarını ilgiyle okuyorum. Twitter’da çok komik kadınlar var.
5harfliler’de fazlasıyla baskın olan bir “geçmişe özlem”, bir retro aşkı da yok değil. Sanırım en çok Günün Görseli fasilitenizde karşılaşılıyor bu tavırla. Nedir bu geçmişçilik? Yıllar önceden bir fotoğraf ya da gazete kupürü bulduğunuzda gerçekten ağzınızın suyu mu akıyor?
Çağla: Şahsen geçmişe hiç özlem duymuyorum. “Keşke 16. yüzyılda yaşasaydım,” falan diye aklımdan geçmiyor. Onun kara vebasıyla, demirden korsesiyle nasıl uğraşacağız? Geçmiş önümüze gelen sarı-beyaz hülyalı fotoğraflardan ibaret değil. İnternetin olmadığı bir zamana özlem falan duymuyorum. Hatta geçen aramızda konuşurken “İnternet olsaydı Virginia Woolf bu çapta daralmayabilirdi,” gibi bir şey bile düşündüm.
Bunun yanında eski fotoğraf ve haberlere ölüp bitiyorum tabii ki, hepimiz öyle. Benim hastası olmamın sebebi şu, eski haberlerde bir şeylerin sandığımız kadar değişmediği ve çok değiştiği fikirleri hep savaş halinde. Tanımadığımız ama gene de küçük izler bırakmış insanların hikayeleri, dergilerin bir şeyleri yorumlama, temsil etme biçimleri... Bunlar üzerine kafa yormak çok hoşuma gidiyor.
Gönlünü heteroseksizmi ve eril zihniyeti yıkmaya kaptırmış genç kadınlara 5harfliler olarak ne gibi önerileriniz var?
Oşu: Sözlerini, işlerini sakınmasınlar kesinlikle. Utanacak, sıkılacak bir şey yok. Fani dünya. Bir de dans, dans, dans! Faydalarını burada say say bitiremem.
Size bir yazısını göndermek isteyenler ne yapsın?
Duygu: [email protected] adresine göndersinler acilen! (EK)