Büyükada’da gözaltına alındıktan sonra tutuklanan sekiz hak savunucusunun avukatları, aileleri ve arkadaşları, bugün İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyerek, tutuklu hak savunucularına yönelik soruşturma hakkında bilgi verdi.
Konuşmacılardan İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) koordinasyonundan Feray Salman ve Yurttaşlık Derneği'nden Emel Kurma, “Biz de atölyeye katılacaklar arasındayız. Takvimimiz uymadığı için gidemedik. Yani şu an hasbelkader buradayız ve arkadaşlarımız değil” diye konuştu.
Büyükada’da gözaltına alınan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Eşit Haklar İçin İzleme Derneği'nden Nejat Taştan da “Arkadaşlarım neden içeride? Ben neden dışarıdayım? Bunu gerçekten bilmiyorum. Madem aynı durumdayız, arkadaşlarımızı buraya, dışarıya istiyoruz” dedi.
Toplantıda Büyükada’daki polis baskının olduğu günden bugüne yaşananlar, İHOP’un çalışmaları, hak savunucularının gözaltına alındığı atölye çalışmasının amacı, gözaltı sürecinde yaşanan hak ihlalleri, medyada yürütülen karalama kampanyası, tutuklama kararı, suçlamalar ve cezaevi koşulları hakkında bilgiler paylaşıldı.
Müdafi avukatlardan Deha Murat Boduroğlu, Meriç Eyüboğlu ve Hülya Gülbahar, soruşturmanın ilk günden bu yana hukuka aykırı bir şekilde yürütüldüğünü, mahkeme kararlarında hukuki gerekçeler bulunmadığını ve yaptıkları başvuruların ya cevapsız kaldığını ya da ret cevabı aldıklarını anlattı.
Avukat Hülya Gülbahar, “Bu dava, keyfi bir hal rejiminin inşası ve yeni vatandaş tanımı geliştirmedeki kritik davalardan biri. Sadece tutuklu hak savunucularının temel hakları ellerinden alınmadı, toplumun bütününe ‘Artık keyfi bir düzende yaşıyoruz. Senin hakların yok. Senin haklarını savunan örgütler de yok’ mesajı verilmeye çalışıldı” diye konuştu.
Büyükada'daki toplantının amacı neydi?
Feray Salman'ın aktardığı bilgilere göre, 10 hak savunucusunun gözaltına alındığı toplantı, İHOP'un 7-9 Nisan 2017 tarihleri arasında, Antalya’da gerçekleştirilen olağan yıllık toplantısında kararlaştırılmıştı.
Bu atölyeyle hak savunucularının çalışma, iletişim ve bilişim güvenliği alanında bilgilendirilmesi ve deneyimlerinin paylaşılması, aynı zamanda da bilhassa zor zamanlarda stresle baş etme konusunda insan hakları savunucularının kapasitelerinin arttırılması amaçlanıyordu.
Uzman olarak konularında deneyimli, yetkin ve tanınmış iki isimle çalışmaya karar verildi: hYd’nin 2000-2004 yılları arasında yürüttüğü “İnsan Hakları Mücadelesinde Yeni Taktikler” projesinden bu yana tanıdığı ve kolaylaştırıcılığından yararlandığı Ali Gharavi ile, özellikle “zor zamanlarda stresle baş etme” konusunda uzmanlık ve tecrübe sahibi olan Peter Steudtner.
Cezaevi “etkinliklerinden” faydalanamıyorlar
Avukat Meriç Eyüboğlu, tutuklu sekiz hak savunucusunun “terör örgütüne yardım” suçlamasıyla içeride oldukları için, cezaevindeki kurslar, kütüphane, diğer koğuşlardakilerle ortak görüş, spor salonu gibi haklardan mahrum bırakıldığını belirtti.
Garawi ve Steudtner, Türkçe bilmiyor, aileleriyle görüşemiyor
İsveç vatandaşı Ali Garawi ve Almanya vatandaşı Peter Steudtner’in Türkçe bilmediğini hatırlatan avukat Boduroğlu, aileleriyle görüşemeyen, fotoğrafları ve mektupları iletilmeyen müvekkillerinin koğuşta birlikte kaldıkları kişilerle de iletişim kuramadıklarını vurguladı.
Nalan Erkem’in mide kanaması geçirdiğinde cezaevi revirinde kelepçeli muayene edildiğini hatırlatan avukatlar, Ali Garawi’nin de anksiyete sorunu olduğunu, ilaçlarının verilmediğini ve psikiyatristle görüşme talebinin de yerine getirilmediğini belirtti. Garawi’nin de doktor görüşüne kelepçeyle götürüldüğünü anlattı.
Silivri Cezaevinde kadınların ihtiyaçları karşılanmıyor
Avukatlar Gülbahar ve Eyüboğlu, Silivri’de tutulan kadınların ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını aktardı:
“Silivri Cezaevi kadınlara alışkın değil. Kantinden ped dışındaki ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Tırnak törpüsü ve cımbız gibi malzemelere erişemediklerini söylediler. Ama mücadeleye içeride de devam ediyorlar. Bu durumla ilgili başvuru yapmışlar ve kendilerine kantinden bir liste yollanmış. Ama bu liste de bir erkek gözüyle hazırlanmış, listede törpü, cımbız gibi şeyler yokmuş ama ağda çeşitleri yer alıyormuş.”
Mektuplar teslim edilmediği için gazetelerde yayınlayacak
Tutuklu hak savunucularına mektuplar, kitaplar ve fotoğraflar iletilmiyor.
Avukatlar, Birgün, Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinin bunun için bir kampanya başlattığını ve onlara yazılacak mektupların her gün bu gazetelerde yayınlanacağını, böylece cezaevine de ulaşacağını açıkladı.
Birgün, Cumhuriyet ve Evrensel’e yollanacak mektupların en fazla 250 vuruş olması gerekiyor.
Ayrıca bu kampanyanın yanısıra mektupların, kişilere ulaşmasa da, cezaevine gönderilmeye devam edilmesinin ve cezaevi yönetiminin mektupların gelmeye devam ettiğini görmesinin önemli olduğunu vurgulandı. Feray Salman, “Zaten olmayacak, duygusuna karşı çıkmak da bir insan hakları savunusudur” dedi.
Tutuklu Hak Savunucularına Mektup Kampanyası
Yalan haberler "basın özgürlüğü" kapsamında sayıldı
Avukat Boduroğlu, Akşam, Sabah, Star, Güneş, Takvim gibi gazetelerde yayınlanan hedef gösterici ve yanlış bilgiler içeren haberlerle ilgili tekzip başvuruları yaptıklarını ancak bunun dikkate alınmadığını söyledi.
Boduroğlu gazeteler hakkında açmak istedikleri davaların ise reddedildiğini, mahkemelerin iftira, yalan ve kişilik haklarına saldırılar içeren haberleri “basın özgürlüğü” kapsamında değerlendirdiğini anlattı.
Tutukluluğa karşı AYM başvurusu
Tutukluluğa itirazlarının gerekçesiz kararlarla reddedilmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) tutuklukların ortadan kaldırılması ve serbest bırakılmaları için başvuru yapıldı.
Tutuklu hak savunucularının kaçma gibi bir durumları olmadığını belirten avukatlar, başvurunun “tutukluluğun bir önlem olarak gerekli olmadığı” üzerinden yapıldığının altını çizdi. (ÇT)
Ne olmuştu?İstanbul Büyükada'da “insan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu bir atölye çalışması için bir otelde biraraya gelen 10 insan hakları savunucusu, 5 Temmuz’da otele düzenlene polis baskınıyla gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlardan 30 saat boyunca haber alınamamıştı. Hak savunucularıyla ilgili gözaltı kararının da gözaltına alınmalarından tam beş saat sonra verildiği ortaya çıkmıştı. 10 kişi hakkında yedi gün gözaltı kararı verilmiş, bu süre daha sonra 14 güne uzatılmıştı. 10 hak savunucusu 17 Temmuz’da adliyeye götürülmüş, savcı “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek" (TCK 220/6), "silahlı terör örgütüne üyelik" (314/2 ve 314/3) suçlamalarıyla tutuklanmalarını talep etmişti. 18 Temmuz’da İnsan hakları savunucuları İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Ali Garawi (İsveç vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı insan hakları eğitimcisi) tutuklandı. İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu), Nalan Erkem (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Nejat Taştan (Eşit Haklar İzleme Derneği), Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi) yurtdışına çıkış yasağı ve haftada üç gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. 21 Temmuz’da savcı, dört hak savunucusunun serbest bırakılmasına itiraz etti ve haklarında yakalama kararı çıkartıldı. Evlerinden gözaltına alınan Üstün ve Erkem 23 Temmuz’da tutuklandı. 25 Temmuz'da Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli haftada iki gün adli kontrol şartıyla ve yurtdışına çıkma yasağıyla serbest bırakıldı. Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Nalan Erkem halen Silivri 9 No’lu F Tipinde, İlknur Üstün ise Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor. |