LGBT Onur Haftası kapsamında 29 Haziran'da düzenlenen "Akademi ve LGBT: Ne Yaptık Birbirimize?" başlıklı panelde LGBT bireylerin akademi içinde nasıl yer aldığı tartışıldı.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi İdil Engindeniz moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Muğla Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Çağlar Özbek, Özlem Çolak ve Aras Güngör konuştu.
Panele başlamadan önce Siyah Pembe Üçgen İzmir Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları ile Ayrımcılığına Karşı Dayanışma Derneği desteğiyle hazırlanan, Zeynep Oral'ın da yönetmenliğini yaptığı "Ben, Sen, O" adlı belgesel gösterildi.
Panele, Türkiye'de LGBT alanında hazırlanmış tez sayısının yetersizliği vurgulanarak başlandı.
Çağlar Özbek, LGBT bireyleri konu alan akademik alanların genelde adli tıp, tıp ve psikoloji bilimleri olduğunu belirterek sosyal bilimler için LGBT konusunun topluluklar üzerinden incelendiğini bu nedenle genellikle sivil toplum örgütleri üzerine tezler yazıldığını belirtti.
LGBT hareketinin feminist hareket ile birlikte güçlendiğine dikkat çeken Özbek, hareketin Kaosl GL ve Lambda gibi örgütlerin önderliğinde özellikle 1990'lı yılların ortasından beri büyüdüğünü söyledi ve son yıllarda üniversite kampüslerinde kurulan LGBT öğrenci gruplarının önemini vurguladı.
Özbek'e göre ne zaman ki mağdur gruplar, Kürtler, Aleviler, LGBT bireyler "merak" ediliyor ve çalışılmak isteniyor, bu durum tehlikeli oluyor. Çalışmak istenilen grup nesneleştirilebiliyor, ötekileştirilebiliyor, kimi zaman tam anlamlandırılamıyor ve niyet iyi olsa bile bu "merak" olumsuz bir şeye dönüşebiliyor.
"Akademi, LGBT bireylere görünürlük sağlamıyor"
Özbek'e göre muhafazakar akademisyenler bu konuyu araştırmak istemiyor, entelektüeller arasında mesafeli durma yaklaşımı var, feminist akademisyenlerin bazıları da kendi içlerinde bir üst kimlik yaratıyorlar.
Özbek, taşra üniversitelerinin ders programlarında toplumsal cinsiyet konusunda bilgiler bulunmadığını belirterek "Bir Türkiye gerçeği olan yok sayma ve görünürlük sağlamama akademide de yaygın olarak görülüyor" dedi.
Özbek'e göre akademide hala dil engeli aşılamadığından ve pek çok araştırma Türkçe yapıldığından literatür eksikliği de büyük sorun. Kadın Eserleri Kütüphanesi'ni hatırlatarak LGBT konusunda da bir kütüphane oluşturmanın zamanının geldiğinibelirten Özbek, hakemli bir dergi hazırlamak, sadece LGBT konusunda değinen akademik kongreler ve paneller düzenlemek gibi öneriler de sundu.
"Sizin akademik çalışmanızın nesnesi değiliz"
Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde tamamlayan, şu anda da aynı kurumda doktorası üzerine çalışan Özlem Çolak, akademi ile LGBT arasındaki ilişkiyi Lambda İstanbul'da çalışan bir aktivist olarak anlattı.
Adli Tıp Enstitüsü'nün disiplinlerarası bir eğitim sağlamasına rağmen özellikle tıp ve hukuk dilinin ağırlıkta olduğunu belirten Çolak, bundan sıyrılmanın çok zor olduğunu söyledi. Durumun sadece olumsuz olmadığını, son yıllarda LGBT bireyler konusunda ödev yapanların çoğaldığını da ekledi. Kendisinin nefret suçları hakkında yazdığı tezden sonra bu konu hakkında bir ders açıldığını da söyleyen Çolak, bunun Adli Tıp Enstitüsü gibi akademik olarak muhafazakar bir kurumda bile böyle açılımlar yaşanabildiğini gösterdiğini söyledi.
Lambda İstanbul'a akademik çalışmalara yardım talebiyle gelenlerin nasıl karşılandığından da bahseden Çolak, "Biz birer nesne değiliz, sizin akademik çalışmanızın nesnesi değiliz" dediklerini söyledi. Lambda'ya başvuran arkadaşların belli bir süre dernekte vakit geçirmesini ve bu süreci beraber kurgulamak istediklerini belirterek bitmiş halde gönderilen çalışmaları çoğunlukla reddettiklerini söyledi.
"LGBT'ler psikiyatrinin alanı değildir"
Son olarak söz alan Aras Güngör, Pembe Hayat'ta çalıştığı dönemde her hafta çok fazla sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisinin ödev ve çeşitli araştırma konularında yardım almak için kendilerini ziyarete geldiğini ve "5 Gay, 3 Lezbiyen, 4 Trans Getirin, Anket Yapacağım" dediklerini söyledi. Güngör, "Bir sabah uyandığında 'Şu LGBT'lerin psikolojisini bir öğreneyim' diyen ve derneğe gelen psikiyatrist, psikolog, sosyolog insanlar gördükçe ifrit oluyordum. Bu insanları anlayamıyordum ve iletişim kuramıyordum" dedi.
Bu sebeple de uzun bir süre sonra akademiye dönme kararı alan Güngör bunu akademiyi sabote etmek için ve LGBT konularının tam olarak anlaşılabilmesini sağlamak için yaptığını söyledi. Bu süreç boyunca büyük sürprizlerle karşılaştığını anlatan Güngör, birlikte ders aldığı ve trans bireyler hakkında çalışan, onlarla yakınlaşmak istediğini söyleyen bir arkadaşın, trans kadınlarla karşılaştığında korkup kaçtığını anlattı.
Pembe Hayat'a gelen genç arkadaşların tez konuları konusunda dehşete kapıldığını söyleyen Güngör, "Bunu neden araştırıyorsun, ne sonucu çıkarıyorsun?" sorusuna "Ben sizi anlamaya çalışıyorum" cevabını sık sık aldığını ve bunun kendisi için ayırıcı, ötekileştirici, iktidar kurucu bir dil olduğunu söyledi.
Güngör: "LGBT'ler psikiyatrinin alanı değildir ama sosyal bilimlerde tabii ki incelenebilir. Fakat seks işçileriyle görüşmek ve röportaj yapmak isteyen arkadaşları eğitmekte, onlara bazı kuralları öğretmekte zorlanıyoruz. Seks işçisi bir kişiyi sabah dokuzda aramamaları gerektiğini bile biz söylüyoruz" dedi. (EK/NV)