“Lahit, hâlâ soluk alıp veren bir ceset. Ölüm soluyor. Daha ne kadarlık ömrü var? Bu soruya kimse yanıt veremiyor.” Ogonyok Gazetesi, Sayı 17, Nisan 1996.
“Çernobil’i herkes biliyor, ama sadece Ukrayna ve Rusya ile olan bağlantısı üzerinden. Bizler henüz anlatılmamış hikâyemizi anlatmak zorundayız.” Narodnaya Gazetesi, 27 Nisan 1996.
Bugün 26 Nisan. 20. yüzyılın en büyük ve en ağır teknolojik felaketi Çernobil’in üzerinden tam 36 yıl geçti.
Saat, gece yarısını 1’i 23 dakika 58 saniye geçiyordu. Çernobil Nükleer Santrali’nde bir dizi patlama meydana geldi. Patlama esnasında 1945'te Hiroşima'ya atılan atom bombasının 50 katı kadar radyasyon yayıldı.
Sovyetler Birliği yetkilileri tarafından kaydedilen ilk raporda hayatını kaybedenlerin sayısı 31 olarak yazıldı. Ancak gerçek böyle değildi. Pripyat başta olmak üzere Sovyetler Birliği'nin batısı, Avrupa ve Karadeniz üzerinden Türkiye de dahil olmak üzere geniş bir coğrafya patlamadan etkilendi.
Gazete haberleri
1986 yılından 2000 yılına kadar Belarus, Rusya ve Ukrayna’da patlamadan ciddi olarak etkilenmiş bölgelerden toplam 350 bin 400 kişi tahliye edildi.
Çernobil’le ilgili her yıl verilen veriler dışında, o gün o santralde neler olmuştu, gelin gazete haberleri üzerinden birlikte bakalım.
“Artık ‘siperlik adıyla anılmakta olan 4. reaktör, bünyesinde yer alan kurşun takviyeli beton rahmin içinde yaklaşık 200 ton nükleer madde barındırmaktadır. Bu yakıt kısmen grafit ve beton ile karışmış durumdadır. Şu an siperliğin içinde neler meydana geldiğini hiç kimse bilmemektedir. [...] Lahit, hâlâ soluk alıp veren bir ceset. Ölüm soluyor. Daha ne kadarlık ömrü var? Bu soruya kimse yanıt veremiyor; durum tespiti yapmak için yapıdaki parçaların büyük kısmına ulaşmak hâlâ imkânsız.” Ogonyok Gazetesi, Sayı 17, Nisan 1996.
“Belarus… Tüm dünya için biz bir terra incognitayız; meçhul bir bölge, keşfedilmemiş topraklar. ‘Beyaz Rusya’ – ülkemizin adı, diğer dillerde bu kelimelerle karşılanıyor. Çernobil’i herkes biliyor, ama sadece Ukrayna ve Rusya ile olan bağlantısı üzerinden. Bizler henüz anlatılmamış hikâyemizi anlatmak zorundayız.” Narodnaya Gazetesi, 27 Nisan 1996.
“Halk için ayrılan izleyici koltukları boş kaldı. Sadece gazeteciler oradaydı. Ancak o dönemde zaten, bu ‘üzerine kilit vurulmuş’ şehirde hiç insan kalmamıştı; sıkı radyasyon kontrolü bölgesine dönüştüğü için şehre giriş-çıkışlar serbest değildi. Duruşma yeri olarak oranın belirlenme nedeni bu olabilir miydi acaba: Ne kadar az insan olursa o kadar az tantana çıkar diye mi düşünülmüştü? Duruşmada hiç kameraman ve Batılı muhabir yoktu.” (Belarus’ta yayımlanan bir gazeteden.)
“Savaşta her dört Belaruslu’dan biri hayatını kaybetmişti, şu an her beş Belaruslu’dan biri radyasyon kontaminasyonu olan bölgede hayatını sürdürüyor. Bu sayı 2 milyon 100 bin insana tekabül ediyor ve bunların içlerinden 700 bini çocuk. Nüfus sayısındaki düşüşe neden olan etkenler arasında radyasyon başı çekiyor.
"Gomel ve Mogilyov bölgelerinde (Çernobil felaketinden en çok etkilenen yerler) ölüm oranı doğum oranından yüzde 20 fazla. Sürekli olarak düşük seviyede radyasyona maruz kalma sonucunda ülkede, kanser hastalarının, zihinsel engelli çocukların, nöropsikiyatrik bozuklukların ve genetik mutasyonların sayısı her geçen yıl artış göstermiştir.” Çernobil Derlemesi, Belarus Ansiklopedisi, 1996.
Türkiye basını
Türkiye basını ise, siyasilerin de yönlendirmesi ile felaketin yıkıcılığından hayli uzak manşetlerle Çernobil’i görmüştü.
Turgut Özal’ın “Azıcık radyasyonlu çay, sağlığa faydalı” gibi çıkışlar yaptığı dönemde, gazetelerde atılan manşetlerden bazıları şöyleydi: “Zirveden radyasyon şakası” “Türkiye’de rasyasyon var diyenler dinsizdir.” “Türkiye için tehlike yok” “Tehlikeye selam, Türk çayına devam” “Radyasyon tehlikesi yok! Et, süt ve balığı çekinmeden yiyin.” |
* Bazı alıntılar Svetlana Aleksiyeviç’in “Çernobil Duası” kitabından alınmıştır. (TY)