Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, Tamer Karadağlı’nın genel müdür olarak görev yaptığı Devlet Tiyatroları’ndaki oyunların bilet fiyatlarına, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde yüzde 371’e varan oranda zam yapıldı.
Devlet Tiyatroları, bilet fiyatlarını kategorilere ayırarak zam uyguladı; en düşük zam oranı yüzde 71, en yüksek zam oranı ise yüzde 371 olarak belirlendi.
2 Nisan’dan itibaren geçerli olacak zamla birlikte, indirimli bilet fiyatı 120 liraya, tam bilet fiyatı ise 200 liraya yükselecek. Ayrıca bazı oyunlarda birinci kategori indirimli bilet fiyatı 520 liraya, tam bilet fiyatı ise 700 liraya kadar artacak.
Kültür Sanat-Sen, Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (DETİS) ve sanatçılar, yapılan zamlara tepki gösterdi.
DETİS, zamların “Evinizde oturun ve televizyon seyredin,” anlamına geldiğini belirtirken; Kültür Sanat-Sen ise “İşçi ve memurlar için hedeflenen enflasyon baz alınarak yapılan maaş zamları, devlet tarafından sunulan mal ve hizmetler için uygulanmamaktadır,” açıklamasında bulundu.
Oyuncu Veda Yurtsever ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “DT’nin kuruluş amacı ‘halka ucuza sanat’ ulaştırmaktır. Alınan bu karar tamamıyla aslını inkârdır,” ifadelerini kullandı.
Tiyatro emekçisi Beste Begüm Yiğit, Devlet Tiyatroları’ndaki bilet fiyatlarına yapılan zamları bianet’e değerlendirdi.
“Kültürel alanın piyasalaşmasının kanıtı”
“Devlet Tiyatroları’na yapılan fahiş zam, kültürel alanın piyasalaştığı ve sanatın bir ayrıcalık haline getirildiğinin en güzel kanıtlarından biri,” diyen Yiğit, zam kararının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik bir hamle olduğunu vurguladı.
Yiğit, Devlet Tiyatroları’nın sanatı halka ulaştırma misyonunu yerine getirmediğini belirterek şöyle konuştu:
“Zaten iktidara yakınlığıyla da bilinen Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’nün amacının, hizmet ettiği zümrenin kârını düşünmek ve bu hizmeti sağlayabilecek kendi kadrolarını kurmak olduğunu görüyoruz.”
Tiyatroyu, toplumsal bilinç oluşturmanın, halkı düşündürmenin ve iktidarı sorgulamanın en güçlü yollarından biri olarak tanımlayan Yiğit, bu zamlarla birlikte, Devlet Tiyatroları’nın “iktidara hizmet eden bir kurum haline geldiğini” belirtti.

“Tiyatronun geniş kitlelere ulaşması istenmiyor”
“Sistemin en büyük korkularından biri, halkın sanatı yalnızca bir eğlence aracı olarak değil kendi bilincini geliştiren bir mücadele sahası olarak görmesi,” diyen Yiğit, iktidarın bu nedenle tiyatronun geniş kitlelere ulaşmasını istemediğini belirtti:
“Tiyatronun geniş kitlelere ulaşması, düzenin menfaatleriyle doğrudan çelişir. Halkı bilinçlendirecek her türlü araç, bu düzen için tehlike barındırıyor. Hem düzenin sürdürülebilirliği hem de sermayenin kârı açısından.”
Sermayenin denetimine giren sanatın yaratıcı üretimi kısıtlayacağını ve sansür mekanizmasını devreye sokacağını belirten Yiğit, ayrıca sanatın sistemin devamlılığını koruyacak bir propaganda aracına dönüşeceğini ifade etti.
“Alternatif ve bağımsız sahneler desteklenmeli”
“Sanatın piyasalaştırılması denince akla özel tiyatrolar da geliyor elbet,” diyerek sözlerini sürdüren Yiğit, “Günümüzde çok fazla özel tiyatro var. Bu özel tiyatroların bir kısmı, açık olalım, sermayeye hizmet ediyor. Diğer kısmında ise sanatsal üretimde bulunmak isteyen ve Devlet Tiyatroları’nda kendine yer bulamayan veya bu kurumda yer almak istemeyen kişiler var,” diye konuştu.
Yiğit ayrıca, bağımsız tiyatroların bugünkü sistemde ayakta kalmak için sürekli mücadele vermek zorunda olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“Devlet Tiyatroları’na yapılan zamlar kadar, özel tiyatroların ekonomik çıkmazının da farkında olmamız gerekiyor. Bu döngüyü kırabilmenin yolu ise, sanatı yalnızca estetik bir mesele değil, politik bir mücadele alanı olarak görmekten geçiyor.
“Kolektif dayanışma ağlarıyla yan yana gelmek şart”
“Tiyatroyu savunmayı, halkın mücadelesinin bir parçası haline getirmek ve bu mücadeleyi sokağa taşımak, bugün Devlet Tiyatroları’nın karşısında durmanın en etkili yolu.”
Halkın sanata ulaşabilmesi için alternatif ve bağımsız sahneler açmalı, burada üretmeye devam etmeli ve sermayeye alan açmadığımızı göstermeliyiz. Ayrıca bu tür kâr odaklı kararlara karşı kolektif dayanışma ağlarıyla yan yana gelmemiz şart. Bunu sadece tiyatroya gönül vermiş oyuncularla, yönetmenlerle, yazarlarla değil; toplumun bütünüyle birlikte yaparsak, sistemin bize reva gördüğü koşulları değiştirebiliriz.”
(YAH/VC)