PKK, 24 Mayıs 1993 günü Elazığ - Bingöl karayolunda asker sevki yapan iki aracı durdurmuş, acemi eğitim sonrası birliklerine gitmekte olan erleri kurşuna dizmişti.
Biz o zaman 33 erin öldüğünü, çok sayıda erin de yaralandığını gazetelerden ve resmi açıklamalardan okumuştuk.
İşte bu olaydan sağ kurtulan üç gençten ikisi Gülden Aydın'a ve biri de Saygı Öztürk'e konuştular.
12 yıl önce yaşanan bu "33 asker olayı" PKK'nin o sıra sürmekte olan ateş-kes uygulamasının da sonu olmuştu.
Hürriyet gazetesi Pazartesi günü, halen cezaevinde bulunan "olayın sorumlusu" Şemdin Sakık'ın yakında yayımlanacak kitabından bir bölümle gündeme getirdiği olayı sağ kurtulan gençlerin anlatımlarıyla sürdürdü.
Gazi olmanın mükafatı, kız da vermiyorlar...
İstanbul, Trakya, Denizli, İzmir, Aydın, Alanya, Serik, Adana, Çorum, Rize, Samsun, Tonya ve Trabzon ile çevresinden askerliğini 1984 ile 1998 yılları arasında OHAL bölgesinde yapan 42 gençle görüştüm ve kitap yaptım.
Adlarını almadım, onlar da, "fark etmez" diyen bir kaçı dışında vermek istemediler. 1999'da Metis Yayınları'ndan çıkan çalışmama Mehmedin Kitabı adını verdim.
"Gazi olmanın mükafatı, kız da vermiyorlar, " diyen Denizlili genç Mehmedin Kitabı'ndaki Mehmetlerden biri "33 asker olayı"ndan sağ "kurtulanlardandı": "Dirseklerim iyi çalışıyor, onlara abanıp sizi görebiliyorum. Kaşık tutamıyorum, sadece ekmek arası filan tutabiliyorum. Yedi kurşundan dördü bacaklara, bir enseye, bir bileklere..."
Bu genç, Denizli'nin Karakova köyünde Mayıs 1998'de yatağında konuşuyordu, boynunu çeviremiyordu, yürüyemiyordu.
"Biri yirmi bir kişilik, biri yirmi üç kişilik iki otobüstük. Korumamız öğleye kadar vardı. Doğan Güreş o zaman komutanımızdı, öğleden sonra korumayı çekti. Akşam altıda PKK'nın eline geçtik. Bingöl'e on kilometre kadar kala rampadan inişe geçiyoruz.
"PKK kayaların arkasından çıktı. Otobüsçüye işaret etti, "yanaş" dedi. Bizi indirdiler. İlk anda onları köy korucusu sandık. Kimlik kontrolü yaptılar. İki kişi dışında görünüşte hepimiz sivildik. Otobüsümüz de sivildi, şoför de... Kimlikler askeri. Bizi alıp, köye götürdüler. "
"Yardım geç geldiği için çoğu arkadaşımız can çekişerek öldü"
Olay çok önemliydi. O sıra, "asker sevkıyatında koruma neden yoktu," ve "Yardım ne zaman gitti" soruları boşlukta kaldı.
Korumanın öğleye kadar var olduğunu söyleyen Denizlili genç, yardımla ilgili de bakın ne anlatıyor:
"Yardım geç geldiği için çoğu arkadaşımız can çekişerek sabaha karşı öldü. Benim üzerimde Ahmet adında bir arkadaş vardı, ölü, vurulunca üzerime düşmüştü. Yara almayan arkadaşlardan birine, 'Ahmet'i üzerimden al' dedim. Almadı. 'Biz, haber etmeye gidelim' dedi.
"Yaralanmayan arkadaşlar dağları aşıp en yakındaki karakola gitmişler. Karakol yeterli değilmiş, yardım gelmedi. Sabah altı buçuk yedi civarında haber vermişler. İki saat sonra helikopter geldi. "
Erkan Omay: Askerimiz yanlışlıkla 9 eri şehit etti"
Hürriyet'in haberinde 12 yıl önce sorulan iki temel soruya yanıt getirilmemekle birlikte, Erkan Omay, tam da Denizlili gencin bıraktığı yerden devam ediyor:
"Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün 12.00'de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekat 16.00'da başladı. Sikorsky ve F-16'lar uçuyordu tepemizde. PKK'lılar kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı.Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerimiz, yanlışlıkla içimizdeki 9 eri şehit etti bu yüzden."
Bir soru daha: 33 ölümün dokuzu Sikorsky'nin mi hedefi oldular, yoksa aslında sonuç 33+9 mu?
Gazeteciler Bekaa'da
24 Mayıstan kısa bir süre sonra Abdullah Öcalan Bekaa vadisinde Bar Alias kasabasında bir basın toplantısı düzenledi. Artık ateş kes fiilen sona ermişti. Basın toplantısının en önemli konusu "33 asker olayı"ıydı. Bir grup gazeteciyle birlikte ben de Bekaa'ya gidenler arasındaydım.
Biz gazeteciler, orada Öcalan'a bunu sorduğumuzda, gelişmelerden çok üzgün olduğu ve olayın PKK içersinde soruşturma konusu olacağı yanıtını aldık.
O sıralarda, "Korumasız asker sevki" ve "yardımın gecikmesi" medyada tartışılırken Genel Kurmay Başkanlığı da "olayla ilgili soruşturma açılacağını açıklamıştı.
Özal Yaşasaydı!
Cumhurbaşkanı Turgut Özal 17 Nisan 1993'te, "33 asker olayı"ndan 37 gün önce, koşu bandında yürürken aniden kalp krizi geçirdi ve öldü.
Aslında, Özal'ın ölümünden hemen önce hazırladığı bir çeşit Af kabul edilebilecek olan yasa tasarısında dağdaki silahlı militanların silahlarıyla birlikte teslim olmaları, herhangi bir tutuklama olmadan beş yıl müddetle kamu haklarından kısıtlamaları sonrası olağan toplumsal düzene adapte olmaları planlanmıştı.
Dönemin başbakanı Süleyman Demirel de bir "Milli Güvenlik Kurulu Projesi" olan bu girişimi onaylıyordu. "33 Asker olayı" olmasaydı, bu tasarı yasalaşacaktı.
Özal- Ahmet Türk görüşmesi
Aralık 1994'te dönemin DEP milletvekili Ahmet Türk'ün 32. Gün programındaki anlatımını Orhan Miroğlu'nun 21 Ağustos 2005 tarihli Radikal 2'deki yazısından aktarıyoruz:
"Biz rahmetli Özal'ın mesajını götürmek üzere Öcalan'la görüştük. Özal bize akan kanın durması için çaba içinde olmanız gerekir deyince, kendisine ateşkesin sürmesi için Bekaa'ya gitmeyi düşündüğümüzü söyledik. 'Elbette' dedi."
O günleri ve "33 asker olayı"nın etkisini anlayabilmek için Miroğlu'nun yazısından sorular saran bir bölüm daha aktarıyoruz:
"Mayıs 1993'te ani bir kalp krizi sonucu ölmeden önce, Özal, İsmet İmset'in yazdığı gibi, ölümünden hemen önce, Milli Güvenlik Kurulu'na talimat verip kademeli bir barış planı çerçevesinde Kürt reformları başlatılmasını ve MGK'ya da bağlantılı üst düzeyde bazı generallerin bu çalışmada yer almasını istemiş miydi,
"Dahası, Bingöl'de askerlerin kurşuna dizilmesi hadisesinden sonra, Özal'ın "ikna ettiği" generallerin, İsmet İmset'in 23 Aralık 1994'de Özgür Ülke gazetesinde yazdığı doğruysa 'elimiz kolumuz bağlandı, artık bir şey yapamayız' diyerek bir kenara çekildikleri gerçek midir, bilinmiyor,
"Ama bilinen bir şey var ki; ateşkes süreciyle birlikte, PKK içinde ateşkese karşı çıktıkları söylenen bazı birimlerin ve 'bölge komutanlarının' varlığıydı. Bingöl'de askerlerin kurşuna dizilmesi olayından birkaç gün önce, aynı bölgede çok sayıda gerillanın öldürülmesi, hiç de tesadüf değildi."
Genel Kurmay ve PKK soruşturmaları
Miroğlu'nun 12 yıl sonra gündeme getirdiği sorular yeni değil ama hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var elbette... Ama, Erkan Omay'ı anlatımından eklenecek bir soru daha var: Dokuz er Skorsky'den atılan bombalarla mı öldü?
Genel Kurmay Başkanlığı olayla ilgili açıklandığı üzere soruşturma yaptıysa sonuçlar nelerdir?
Soruşturmanın sonuçlarının bizi 12 yıldır sorulan soruların yanıtlarına götürmesi neden mümkün olmasın!
Bütün bunlar çok önemli, belki de Özal ve Demirel'in başı çektiği bu proje Kürt sorununun çözümünde önemli bir adım olacaktı. Bu adımın nasıl engellendiğini bilmek istiyoruz.
Online "Öfke"
Üç gencin Hürriyet gazetesindeki anlatımları üzerine gazetenin web sitesine okurlar tepkilerini yazdılar, yazıyorlar, gazete de bugünkü nüshasında tepkileri "Bingöl katliamı haberine mesaj yağdı" başlığıyla haberleştirdi.
"Arslan parçaları! Sizin ve şehit olan diğer kardeşlerimin analarının ellerinden öpüyorum. Ve aziz memleketi bu hale getirenlere diyorum ki: Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner!"
"18 yaşında bir Türk genciyim.... Bu insanlara gösterilen demokrasiye karşıyım.hırsımı göz yaşlarımdan çıkarıyorum. bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. .." .
Söz tekrar Denizlili gençte
Yüzleri aşan mesajlar genellikle bu minvalde, çok az da şöyle mesajlar var:
"Ordu yetkilileri bu konuda Türk halkına hesap vermeli yolları tabii ki hükümet yapacak ama askerinden sen sorumlusun general.."
Son günlerin insanı kaygılandıran ortamına da denk düşen mesajlardaki özellikle "şehitlik" üzerine yazılanlara da yanıt olması bakımından sözü Denizlili gence bırakmak en iyisi:
"Yani kahramanlık, gazilik, şehitlik bunlar laf ola beri gele. Devlet hastanesine gittim, ilacı ille bizim almamız lazım. İki saat ilacı aradık bulamadık. Orada kıvranıyorum, bağırıyorum... Doktor hastanedeki ilacı kullanmıyor. Vatana elimizi ayağımızı veriyoruz, şehit oluyoruz, o ilacı vermiyor. ... Devlet ambulans bile vermiyor. 'Madalya vereceğiz' dediler, onu da vermediler, umudu kestik."
O tekerlekli sandalyede, Denizlili Erdal Özdemir de; Erkan Omay işsiz, Osman Partal'ın bugünkü durumu ise Hürriyet'te belirtilmiyor.
Kişisel bir not: Mehmedin Kitabı
Mehmedin Kitabı yayınlanır yayınlanmaz çok ilgi gördü, dört ayda 20 bin kadar satmışken Genel Kurmay Başkanlığı'nın suç duyurusuyla yasaklandı ve yayıncım Semih Sökmen ve yazar olarak benim hakkımda "Orduyu tahkir ve tezyif" iddiasıyla dava açıldı. İki yıl süren yargılamanın sonunda beraat ettik, kitap da yeniden raflarda yerini aldı.
Beraat sonrasında, belirli bir çevre kitabın gerçekleri yansıtmadığını, 42 askerin anlatımlarını uydurduğumu iddia ederek saldırıya geçti. İşte şimdi Osman Partal, Erkan Omay ve Erdal Özdemir kendi isimleriyle konuştular, iyi de ettiler.
Hürriyet'in haberi "uydurma" denilenin nasıl da "gerçek"in tıpkıbasımı olduğunu çok güzel gösterdi doğrusu. Bu tanıklıklar çok kıymetli. Keşke, yedi yıl önce 42 gence kulak verilseydi.
Halen meselenin bir boyutu tartışmadan uzak tutulmak isteniyor. Şimdi söz sırası başta dönemin Genel Kurmay Başkanı ve sonrasında Tansu Çiller dönemi Doğru Yol Partisi'nin Kilis milletvekili, şimdi de emekli Doğan Güreş ve Genel Kurmay Başkanlığı'nda...
Konuşun lütfen! (NM/EK)