“Hatıraların altını inatla ve ısrarla kazımak, büyük bir duyarlılıkla kazımak, kaybolmuş resimleri ve olayları geri getiriyor”der Kieslowski.
94 yılları, henüz 10’lu yaşlarda bütün dünyadaki ağaçların dut ağacından ibaret olduğu, buğday tarlasında çiftçilerin imece usulü ile buğdaylarını biçtiği, dayanışmanın bütün dünyayı sardığını düşündüğüm yaşta iken köy yakılmalarıyla tanıştım göçle.
Göçün o yaşlarda bana verdiği en büyük mutluluk! Traktörün römorkunda sallana sallana dağın eteklerine doğru inerken vadiden akan dere, yolun sağlı sollu etrafında rüzgâra direnerek dalına tutunmaya çalışan dutları izlemekti…
Geçmişten bu yana dünyanın en önemli meselelerinden biri olan göçmenlik sorununa günümüzde net bir şekilde tanık oluyoruz.
Suriye iç savaşı ile başlayan göç sorunu, Taliban’ın Afganistan’ı tekrar ele geçirmesiyle ayyuka çıkmış durumda.
Başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada tartışılan bu trajik yolculuklara sinema gözüyle bakmaya çalıştık. Bir göç hikayesini konu alan Sar filminin hem yapımcısı hem de oyuncusu Selam Salar Çakay ile konuştuk.
"Kürtçe film yaptık"
Sizi tanıyabilir miyiz?
BenSelam Salar Çakay, Van’da doğdum. Eğitim hayatımın tamamını Van’da tamamladım. Aldığım konservatuvar eğitiminden sonra sinema ve müzikle ilgileniyorum, aynı zamanda Van Tamara Sanat Kültür ve Turizm başkanlığını yürütüyorum.
Sar filmi ilk oyunculuk deneyiminiz mi?
Hayır. 2008 yılında Hüseyin Karabey’in “Were Dengê Min (Sesime Gel)” filmiyle başladı oyunculuk serüvenim. Akabinde “Aforoz, Biraxane” filmlerinin oyuncu kadrosunda da yer aldım.
Şu an hem oyunculuğunu hem de yapımcılığını üstlendiğiniz Sar filmini konuşalım istiyorum. Sar ne demek?
*Sar Kürtçe bir kelime, soğuk demek.
Neden ‘soğuk’ ya da ‘cold’ değil de ‘Sar’?
Kürt sinemasına katkı sunmaya çalışıyoruz. Filmde de konuşulan dil Kürtçe.
“Göç insaın içini soğutan bir eylem”
Film ismini coğrafyanın ikliminden mi alıyor?
Tabi bu coğrafya filmin ismini Sar koymamızda etkili oldu ama bunun yanında aslında göç başlı başına soğuk bir kavramdır. Çünkü göçmek zorunlu bir eylemdir, keyfi değil.
Bu sebeple hangi mevsim olursa olsun göçmek zorundaysanız hatıralarınızı, anılarınızı, mutluluklarınızı açıkçası her şeyinizi geride bırakarak ne olacağı meçhul bir yolculuğa başlıyorsunuz.
Bunun insanın içini ısıtan bir eylem değil aksine soğutan bir eylem olduğunu düşündüğümüz için de filmin ismini Sar koyduk.
Filmin senaryosu nasıl ortaya çıktı?
Van bildiğiniz üzere İran’a sınır. Afganistan’dan ya da Ortadoğu ülkelerinden Türkiye’ye gelip oradan başka ülkelere göçmek zorunda kalan göçmenler genellikle Van sınırı üzerinden giriş yapıyorlar. Sınırı geçmeye çalışırken özellikle kışın hava şartlarından ötürü donarak ölen onlarca göçmen var. Her ne kadar medyada bu haberlerle karşılaşmasak bile her yeni güne başladığımızda Van’da yaşayanlar olarak bu trajik hadiseleri görüyorduk, duyuyorduk. Ayrıca şehir içinde açlıkla mücadele eden yaşama tutunmaya çalışan onlarca, belki yüzlerce göçmen var. Filmimizin genç yönetmeni Adar Baran Değer ile birçok göçmek zorunda kalmış insanın hikayesini dinledik, buradan yola çıkarak Sar filmini çektik. Aslında kurgu ya da senaryo da diyemiyorum, bu film yaşanmış bir hikâye.
Film tam olarak nerede çekildi?
Van’ın 3200 rakımına sahip Erek dağında çektik.
“Yanlış politikaların bedelini göçmenler canlarıyla ödüyor”
Erek dağına çıkmak zor olmadı mı? Orayı bilen biri olarak soruyorum; çünkü araçla belli bir yere kadar gidebiliyorsunuz.
İzleyiciye göçmenlerin sıkıntılarını, yolda yaşadıkları hadiseleri aktarabilmek için buna uygun bir mekân bulmak zorundaydık, buna en uygun mekânında Erek dağı olduğunu düşündük.
Yeri geldi saatlerce yürüdük yeri geldi yolda denk geldiğimiz çiftçilerin traktör römorkuna binerek yolumuza devam ettik. Ama konu itibariyle sinemaya yansıtacağımız hadise daha zorlu olduğu için çok da gözümüze gelmedi.
Ayrıca şunu da eklemek istiyorum, insanlığı göçmek zorunda bırakan siyasi anlayışa da çok kızgınım. Yanlış politikaların bedelini göçmenler canıyla ödüyor, hayatta kalan göçmenler de göç ettiği ülkelerde milliyetçi tutumla karşı karşıya kaldıkları için, bütün bu yaşadıkları yetmemiş gibi gerek psikolojik gerek fiziki şiddete maruz kalıyorlar. Bunları düşündüğümde filmi çekmek için katettiğimiz yol bizim açımızdan çok da mühim olmuyor.
Oyuncu olarak yer aldığınız filmleri kıyasladığınızda sizin için ön plana çıkan film hangisidir?
Birbirinden ayırmak çok zor olacak, her filmin konusu ayrı güzeldi. Yalnız Sar filmi bir tık daha ön plana çıkıyor. Bana verilen rolü resmen yaşadım. Eşi hamile olan ve yolculuğun sonunun nereye varacağını bilmediği ve bunun yanında eşi için kaygılanan bir göçmenin psikolojisini yaşadım resmen.
“Göçmek zorunda kalanların öyküsü”
Mültecilik/göç ile ilgili filmlerin sonu hep bir dramla biter, filminizi izleyen biri olarak soruyorum filmin sonunda henüz varılmak istenen yere ulaşmadan yolda dünyaya bir çocuk gelir. Bunu nasıl yorumlamak lazım? Bu bir dram mı? Mutluluk mu?
Bu sorunun cevabını izleyiciye bırakmak isterim. Çünkü bunun tarifini yapamıyorum.
İzleyici filminize nasıl ulaşabilir?
Şu an çeşitli film festivallerinde gösterime girdik. Altın portakal, 9. Boğaziçi, 18. Akbank, Batum ve birçok film festivalinde varız. Festivallerde izleme şansı olmayanlar için de filmi, festival sonrası herkesin rahat ulaşacağı bir sinema platformuyla paylaşacağız.
Sar filmini tek bir cümleyle tanımlarsanız nasıl tanımlarsınız?
Göçmeyi tercih edenlerin değil, göçmek zorunda kalanların öyküsü olarak tanımlarım.
Son olarak Kürt sinemasına katkınız devam edecek mi?
Şu an bu konuyla alakalı çalışmalarımız var. Kürt müziği ile alakalı çalışma yapıyorum. Yani özü Kürtçe olup da Türkçeleştirilmiş ezgilerimiz var. Bu konuda kaynakçalarımı kullanarak sinemaya uyarlamak istiyorum.
(ET/EMK)