* Fotoğraf galerisine ulaşmak için tıklayın.
27 Mayıs 1995'te Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldiklerinde yaklaşık 30 kişiydiler. Kayıpların son bulmasını, kaybedilenlerin akıbetinin ortaya çıkarılmasını, sorumluların yargılanmasını istiyorlardı. Daha sonra, sayıları binleri geçti. Basının verdiği adla "Cumartesi Anneleri" olarak anıldılar. Onlar da kendilerini "Cumartesi Anneleri/İnsanları" olarak adlandırdılar.
Polis Cumartesi Anneleri'ne 1998 Ağustosu'ndan başlayarak her hafta copla biber gazıyla saldırdı. Gözaltılarla son bulan bu saldırıların sonucunda, Cumartesi Anneleri, 203. oturma girişimlerinde, 13 Mart 1999'da "ara verdiklerini" açıkladılar.
31 Ocak 2009'da "Cumartesi Anneleri/İnsanları" olarak kayıplar için Galatasaray oturmaları yeniden başladı.
Bu süre içinde, Türkiye'de zorla kaybedilmelerin durduğu söylenebilir. 2001'de Silopi'de HADEP ilçe yöneticileri Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış'ın kaybedilmesi hariç. Bu olayda sorumlu olduğu iddia edilen Levent Ersöz Ergenekon davasında sanık; ama kaybetmeler dolayısıyla değil.
Kayıp yakınları davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıdıklarında kazandılar. Ama Türkiye zorla kaybetmeleri yasaklayan, kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılmasını ve yakınlarının tazminat almasını öngören "Kayıplar Sözleşmesi"ni hâlâ imzalamış değil.
Kayıpların çoğunun akıbeti hâlâ bilinmiyor. Ve "zorla kaybetme" suçlamasıyla yargılanmış kimse yok.
"Katilleri istiyoruz!"
20 Mart 1995 günü Emine Ocak kızı Aysel'in doğum günü için o akşam evde balık yapıyordu, oğlu Hasan telefon etmiş, eve her zamankinden erken geleceğini annesine söylemişti.
Hasan evine hiç gidemedi, doğum günü balığı ailecek hiç yenemedi. Ocak ailesi Hasan'ın işkenceyle öldürülmüş bedeninin İstanbul Beykoz ormanlarında bulunup kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü 17 Mayıs 1998 günü öğrendi.
Aradaki 55 günde, Ocak ailesi oğullarını bulmak için çalmadık kapı bırakmadı. Anne Emine Ocak oğlunu sordukça dayak yedi, gözaltına alındı, hapse atıldı.
Türkiye'de ve dünyada Hasan'ın gözaltında kaybolduğunu duyan duydu, cevap vermesi gerekenler duymadı, duymazdan geldi. Hasan'ı gözaltında görenler vardı. Hasan Ocak'ın ölü bedeni Galatasaray'ın nedeni oldu. O ilk kayıp değildi ama, "gözaltında kayıp" gerçeği ilk kez bu kadar tanıklı ve kanıtlıydı. Ortada, ölü bir bedenle "susma hakkımı kullanmak istiyorum" diyen bir bakan vardı.
Onlar, otuz kadardılar, gittiler, oturdular. Öfkeli, acılı, tedirgin ve kararlıydılar. Kararları, o günden sonra kayıplar bulunana, sorumlulardan hesap sorulana ve gözaltında kayıplar son bulana kadar her Cumartesi, orada yarım saat sessizce oturmaktı. Seslerini duyurmak için sessizliği seçtiler, insanlar ayağa kalksın diye oturdular.
Ellerinde tek kartona yapıştırılmış iki resim ve bir yazı: "Hasan Ocak gözaltına alındı, yüzlercesi gibi kayboldu ve ölü bulundu. Katilleri istiyoruz. Rıdvan Karakoç gözaltına alındı, yüzlercesi gibi kayboldu ve ölü bulundu. Katilleri istiyoruz."
Uygun yer, uygun zaman
Cumartesi seçildi, en uygun gündü. "Saat 12.00" dendi, en uygun saatti. Galatasaray Lisesi'ne ulaşım kolaydı, alışveriş, kültür ve sanat merkezi olduğu için geçenlerin de katılabileceği bir yerdi.
Haftaya gene buradayız! Oturmalar bu sözleşmeyi izleyen alkışlarla bitiyordu.
Polis ilk kez Temmuz 1995'de saldırdı . O ana kadar, Galatasaray'la pek ilgilenen olmamıştı. 1996 Haziran'ında birinci yılını geride bırakırken Galatasaray oturmaları, oturanların kendilerine "Cumartesi insanları" demelerine karşın, "Cumartesi anneleriadıyla içte ve dışta duyulur oldu.
Uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarında kendine özel bir yer bulan "Türkiye'de gözaltında kaybolanlar" başlığı cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakanların uluslararası görüşmelerinde ayrı bir gündem maddesi haline geldi. (EÜ)