Fotoğraftaki kişiler soldan sağa: İnşaat-İş Sendikası Örgütlenme Sorumlusu Deniz Gider, İnşaat İşçisi Teyip Kırgın, İnşaat-İş Sendikası Genel Sekreteri Yunus Özgür, Basın Sözcüsü Uğur Karadaş tahliye sırasında.
Yunus Özgür iki gündür dışarıda. 15 Eylül'de gözaltına alınmıştı. 3. Havalimanı inşaatında çalışıyordu. Şantiyedeki çalışma koşulları çok kötüydü. İş cinayetleri yaşanıyordu. Maaşlar ödenmiyordu. Yatakhaneler ve yemekhanelerde temizlik sorunları vardı.
14 Eylül Cuma günü işçiler eylem yaptı. bianet'e konuşan Yunus Özgür o sıralarda Adana'ya gidiyordu. Yunus Özgür İnşaat-İş Sendikası Genel Sekreteri, eylem alanına gitmek üzere geri dönmüş. Ertesi gün hapislik günleri başlamış.
5 Aralık günü Gaziosmanpaşa Adliyesi’nin yemekhanesinde davaları görülmeye başlanan 61 işçiden biriydi.
Tutuklu olarak yargılanan 31 kişiden 30’u adli kontrol şartı ile tahliye edildi ve duruşma 20 Mart 2019 tarihine bırakıldı. Yunus özgür tahliye edilenler arasındaydı.
TIKLAYIN - 31 Havalimanı İşçisinden 30'u Tahliye Edildi
15 Eylül’de gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak cezaevine koyulan İnşaat-İş Sendikası Genel Sekreteri Yunus Özgür ile işçileri eyleme götüren süreci ve sonrasını konuştuk.
14 Eylül’de işçileri böylesi bir eyleme götüren süreç nasıl başladı? İşçiler neye isyan etti?
Ben eylem süreci içerisinde yoktum. Memleketime Adana’ya gidiyordum. Üyelerimiz sabah 7.00 gibi eylemin servislerdeki sıkıntı nedeniyle başladığını söylediler. Kendiliğinden patlak veriyor. Üyelerimiz haber verince Ankara’da inip geri döndüm.
O günkü eylemler servis sorunundan patlak verdi ama öncesi var. Daha önce havalimanında bu büyüklükte olmasa da yine kendiliğinden başlayan eylemler yaşandı. Vince çıkma oldu, işe gitmeme oldu, yol kapatmama oldu.
"İnsanların dayanacak gücü kalmadı"
Böylesi büyük bir şeye dönüşmesi artık insanların dayanacak gücünün kalmadığını gösteriyor. Bundan yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, bir saatlik yemek molasının 45 dakikasının yemek alma sırasında geçmesi, maaşların ödenmemesi gibi sorunlar etkili oldu.
Yani patronlar öğlen paydosunda işçiye dinlenme hakkı verilmiyor. Sadece hızlıca yemeğini ye ve iş başına git diyorlar. Onun dışında tahtakuruları çok gündeme geldi. Tutuklanan kimi işçi arkadaşların vücudunda hala o kızarıklıklar vardı. Yazın yatakları koğuşun dışarısına çıkartıp yatan arkadaşlar vardı.
Yönetime defalarca söylendi ama dinleyen olmadı. Orası gerçek anlamda bir toplama kampı. Koşulları gerçekten rezalet.
İşçinin barınma yerleri sağlıksızsa işverene altı aydan başlayan cezalar var. Onlara uygulanmıyor ama bize uygulanıyor. Bakın sadece barınma sorunundan bahsediyorum. Yasada bunun cezası var. Ama buna karşılık sorunu dile getirenler yargılanıyor.
"İşçilerin ücretleri ödenmiyor"
Devlet firmalara ödeme yapmadığı için mi işçilerin ücretleri ödenmiyor?
Hayır, ufak taşeronlar ana firmayla anlaşma yaparken çok düşük ücretlere anlaşıyorlar. Bunun ceremesini de işçiler çekiyor. Ücretleri ödenmiyor.
Havalimanındaki işçilerin yüzde 90’ı Kürt illerinden gelen gurbetçiler. Taşeron çağırıyor işçiyi buraya. Telefonda anlaşıyorlar, geliyor. Atıyorum 2500 liraya anlaştılar. İşçi buraya gelip bir hafta çalışınca, patron gelip ben sana anca 1800 lira veririm kardeşim diyor. Adamın tekrar gitme durumu da sıkıntılı. Bu sefer parasını alamıyor.
"Bir buçuk sene önce bana bir firma çalışanı 68 olduğunu söyledi"
CHP'li Vekil Ali Şeker, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) havalimanı inşaatındaki iş cinayetlerini sormuştu. Gelen yanıta göre devlet havalimanı inşaatında 52 ölümlü kaza olduğunu söylüyor. Bu rakam doğrumu sizce?
Ben size tutuklanmadan önce yaşadığım bir örneği anlatayım. Taşeron bir firmayla, bir işçinin ücretinin ödenmemesi konusunda görüşme yaptık. Yetkilisi iyi bir insandı. Sohbet ederken basındaki işçi ölümlerini söyledim. Burada bir buçuk senedir çalışıyorum dedi. İlk girdiğinde iş güvenliği uzmanı arkadaşıyla sohbet ederken ona o zamana kadar 68 kişinin öldüğünü söylemiş. Yani devletin açıkladığı rakamlar yalan.
"3. Havalimanı inşaatı işçi kanıyla harmanlanmış"
Birlikte tutuklandığım işçi arkadaş bahsetti. Beton dökerken bizzat kendileri bulmuş. Betonun içerisinde bir bez parçası görüyorlar ve yetkiliyi çağırıyorlar. Burada biri ölmüş olabilir, betonu yıkalım diyorlar ama yetkili yıktırmıyor. Daha sonra işçiler toplanıyor ve zorla yıktırıyorlar. Ceset çıkıyor oradan. Yani 3. Havalimanı’nın harcı söylem olarak gerçekten işçi kanıyla harmanlanmış.
Eylem günü sendikacıların yerleşkeye kaçak girdiği iddiaları var…
Orası öyle bir yer ki, işçinin hiçbir sosyal imkanı yok. Çünkü dağın tepesine kurmuşlar orayı. Ulaşım çok zor ve işçi, işten kampa, kamptan işe. İnsan yerine konulmuyor.
"Bizi İGA CEO'su çağırdı"
Kampa kaçak girdiğimiz iddiaları var ama kaçak filan girmedik. Uğur Karadaş zaten kapıda bekliyordu. Özkan Özkanlı İGA’nın tahsis ettiği araçla geldi. Çünkü İGA görüşmeye çağırdı bizi ve servis gönderdi; 19 temsilci ve sendikacıların görüşmeye gelmesi için. Bizzat İGA CEO’su Kadri Samsunlu otobüs tahsis etti. Arkadaşlarımız bizzat yönetimle görüşüp aynı otobüsle geri döndü. Yani nasıl bir kaçak giriş olabilir.
Kahvehanede milletvekilleriyle oturduğu için gözaltına alındığını söyleyen işçiler var. Bu iddialar doğru mu?
Olayların yaşandığı gün yerleşkenin kahvehanesine milletvekilleri gelmişti. Onlarla oturdukları için, sıkıntılarını anlattıkları için gözaltına alınan, tutuklanan arkadaşlarımız gerçekten var.
Siz nasıl gözaltına alındınız?
Ben Akpınar Kampı girişinde gözaltına alındım. Girişte büyük bir yığınak vardı. TİP Milletvekili Erkan Baş sanırım içeriye girmeye çalışmış. Polisler de kalkanlarla kendisini itekliyorlardı. Biz de hızla gidip, Erkan Baş’ın koluna girdik. Hır gür olmaya başladı. Polis sert davranınca biz de “Katil İGA” diye slogan atmaya başladık. Onu der demez hızla bizi gözaltına aldılar.
"İGA personali gözaltındaki arkadaşlarımız darp etti"
Gözaltı sürecinde neler yaşadınız? Kötü bir davranış söz konusu oldu mu burada?
Yerleşke içerisinde bir yeri karakola çevirmişler. Çoğumuzu oraya götürdüler. Bizi değil ama birçok işçi arkadaşımızı darp etler. Zaten sendikacılarla, işçileri farklı yerlere koydular. Burada jandarmayla birlikte İGA yetkililerinin, özellikle kamp amirinin işçileri darp ettiğini biliyorum.
Buradan Arnavutköy Jandarma komutanlığına gittik. Burada da bizi ayrı yere koydular. Ara sıra tuvalete gitmek istediğimizde yanlışlık yapıp biz arkadaşlarımızın yanına koyuyorlardı.
10 kişilik bir nezarethane düşünün biz orada 40-45 kişiydik. Oturamıyorduk dahi. Herkes sıkış, tepiş ayakta duruyordu. İşçi arkadaşlar iki gün boyunca o haldeydi. Bu durum basına yansıyınca işçileri yemekhane gibi daha geniş bir yere aldılar.
Cezaevinde neler yaşandı?
İlk bizi Metris Cezaevi’ne götürdüler ama orada sadece üç saat kadar kalabildik. Girişte üst aramasını çıplak olarak yapmak istediler. Tepki gösterince vazgeçtiler ama sonuç olarak bizi Silivri Cezaevine hızlı bir şekilde kaçırdılar.
Silivri’de tüm arkadaşları farklı koğuşlara verdiler. Cezaevinde ağalık sistemi kalktı diyorlar ya, yalan. Koğuş ağası salona çıktığı zaman herkes ayağa kalkıyor, oturduğu zaman çayı, kül tablası geliyor.
"3 gün yerde yatan oldu"
25 kişilik koğuşlarda 45-50 kişi kalıyorduk. İlk gittiğimizde 3 gün yerde yatan arkadaşımız vardı.
Adli koğuşlara da bilerek verildiğimizi düşünüyorum. Çünkü buralarda gerici siyasi tutuklular var. Arkadaşlarımızı da tehdit etmişler, sözlü saldırıda bulunmuşlar. Gece çatalla yatan arkadaşlarımız oldu, korkudan.
Silivri’de yanılmıyorsam aynı kampüste 12 cezaevi var. 12’sinin de uygulamaları farklı. Örneğin 3 No’lu Cezaevi’nde siyah pantolon almıyorlar, ama 7 No’luda alıyorlar. Birinde görüşe gelen yakının getirdiği kitap alınıyorken, diğerinde alınmıyor.
Mesela kimi cezaevinde üst aramasında çorap çıkartma dahi var. Bunu da bilerek sadece bize yapıyorlar, diğer mahkumlara değil.
Hazırlanan iddianame için ne düşünüyorsunuz?
Mahkemedeki ifadelilerimizde de söyledik. İddianame tamamıyla yasa dışı. Çünkü iddianamede hiçbir gerçek suç unsuru yok. 61 kişi var yargılanan. Herkese atılan suç 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet. Bizi silahla eyleme katılmakla suçlamışlar. İşçinin elindeki penseyi suç saymışlar. Elektrik işçisinin elinde başka ne olacak?
Ya da benim durumum. Beni 14 Eylül’de eylem yerinde gözaltına aldıklarını iddia ediyorlar ama 15 Eylül’de kamp alanına dahi girememişken gözaltına alındım. Girmeye çalışırken gözaltı oldu.
"Mantıksızlıklarla dolu bir iddianame"
Veya başka bir işçi arkadaşım. İddia şöyle; bir fotoğraf var ve fotoğrafta arkadaş elleri ceplerinde bekliyor ama fotoğrafta ateş yok. Hani ateş yakılmış ya. İddianamede işçi ateşin başında olarak gösteriliyor. Mahkemede avukat çıktı buna itiraz etti. “Bu işçi ateşin başına muhtemelen gidebilir, gidecek gibi varsayımlar üzerinden iddianame hazırlanamaz” dedi. Bizlerin üzerine böyle mantıksızlıklarla dolu suç atmışlar.
İddianamede kamu malına zarar deniliyor ama ortada bir zarar yok. Olsa bile orası kamunun değil, özel mülk. Birkaç şirketin birleşip aldığı özel bir yer. Devletin değil yani.
O iddianamenin karşısında savunma yapılamaz aslında. İşçi arkadaşlarda savunmalarında onu söylediler: “Eylem anayasanın bize sağladığı bir hak”
Mahkeme adliyenin yemekhanesinde yapıldı. İçeriye yakınlarını görmek isteyen ailelere birer kişilik kota koydular. Gazeteciler ilk başta içeriye alınmak istemedi. Bu uygulamalar sizce bilinçli mi yapıldı?
Avukat arkadaşlarımız hakimle, savcıyla görüşüp Gaziosmanpaşa Adliyesi’ndeki salonların ufak olduğunu, duruşmayı burada değil, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi veya Bakırköy Adliyesi’nde görülmesini önermişler ama bize burayı dayatarak yemekhanede yaptırdılar duruşmayı.
Büyük bir yerde olsaydı duruşma daha kalabalık olurdu. Burada ailelerin girmesini engellediler. Her aileden bir kişi almışlar.
Mahkeme zaten ilk mahkemeye çıktığımızda tutuklanmamız gibi önceden karar verilmişti. Hakimin, savcının hiçbir inisiyatifi yok. Burada yargılıyormuşuz gibi bir tiyatro sergilediler. Onlara çıkartın gibi bir emir gelmişti. Onu uyguladılar. (HA)