Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının 20 Temmuz'da görevi bırakmasıyla başlayan ve dört saat içinde ordunun tepesine Orgeneral Necdet Özel'in getirilmesiyle devam eden süreçte bugün (1 Ağustos) Yüksek Askeri Şura toplantıları başladı. Türkiye'de belki de ilk kez bir hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin zirvesinden gelen tepkileri umursamadan yola devam edeceğini böylesine gösterişli bir biçimde ortaya koydu, bunun "anormal bir durum" yaşanmadan yapılabileceğini gösterdi; komutanların istifasının bir krize dönüşmesine izin vermeyerek "gerçek iktidar" olduğunun altını çizdi.
29 Temmuz'un Türkiye'de devlet ve siyaset açısından neyi simgelediğini sorduk... Aldığımız cevaplarda ortak noktalar olduğu kadar farklılıklar da var...
Hakan Tahmaz (Türkiye Barış Meclisi sözcüsü): Eski devlet politikaları yeni paketle sunuluyor
Yaşanan süreci sivilleşme, ileri demokrasi gibi laflarla tartışmak doğru değil. Ordunun siyasette ve sosyal yaşamda etkisinin azaldığını söylemek mümkün. Ordunun bu alanlarda etkisini kaybetmesi normalleşmeye işaret ediyor ve bu güzel bir gelişme.
Ancak devletin geleneksel politikası olan "iç düşman" anlayışı terk edilmiyor. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) gibi bir kurum olduğu sürece ne sivilleşmeden ne de demokratikleşmeden söz etmek mümkün değil. Hükümet eski devlet politikalarını yeni paketlerle sunuyor. Buradan sivilleşme sonucunu nasıl çıkartabiliriz?
Gencay Gürsoy (Türk Tabipleri Birliği eski Başkanı): Hükümetin tavrı inandırıcı değil
İstifaların ciddi bir kriz doğmadan çözüme ulaşması ve sivil iktidarın, istifalar karşısında taviz vermemesi olumlu bir durum. Kuvvet komutanlarının istifa gerekçeleri tatmin edici değil. Genelkurmay Başkanı'nın Ergenekon ve Balyoz'dan tutuklu askerlerin terfileri konusunda talepleri vardı ve bunlar karşılanmadığı için asker tarafından bir tepki doğdu. Darbe suçu şüphesiyle yargılanmakta olan askerin terfi edilmemesini problem haline getirmek pek alışılmış bir durum değil. Tüm bunların yanında hükümetin tavrını inandırıcı bulmadığımı eklemek istiyorum. Hükümetin bugüne kadar Kürt sorunu ve demokratikleşme meseleleri konusundaki iradesizliği ve kararsız tavrı ortaya çelişkili bir tablo çıkmasına sebep oluyor. Diş geçirebileceği güçlere karşı irade kullanabiliyor.
Haluk Gerger (Siyaset bilimci): Sivilleşme değil, sistem içi iktidar mücadelesi
Bu istifalar, iktidar mücadelesinin sürdüğünün bir göstergesi. Bu bir geri adımdan ziyade askerin bir hamlesi olarak değerlendirilebilir. Bu iktidar mücadelesinde AKP sürekli zemin kazanıyor. Bu kez de bir zemin kazandı. Askerin hamlesi geri tepmiş gibi görünüyor. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) mevzii, Genelkurmay mevzii, Çankaya mevzii... Yavaş yavaş iktidar mücadelesinde mevzileri AKP kazanıyor gibi gözüküyor. Tabii iktidar mücadelesi sadece askeri bürokrasiyle AKP arasında olmuyor, ABD'nin de doğrudan müdahil olduğu bir mücadele bu. ABD ne taraftan yana ağırlığını koyarsa, o taraf önemli ölçüde ağırlık kazanıyor. Bu ağırlığın da şimdilik AKP'den yana olduğu açıkça görülüyor. Bu sivilleşme değil, sistem içi bir iktidar mücadelesi. AKP, Gladyo'nun raydan çıkmış kesimlerini temizledi ama Gladyo'yu ortadan kaldırmadı. O kendi iktidarına göre bir Gladyo oluşturuyor. Aynı şekilde, burada olan da askeri vesayeti ortadan kaldırmak yerine o kurumu yeniden iktidar mücadelesi çerçevesinde oluşturmak. Türkiye'nin devlet yapısı, anayasal yapısı, egemenlik sistemi değişmiyor. Onun içinde hakim olan görüş, kurumlar arası iktidar mücadelesinin sonuçları değişiyor. Yapısal bir değişiklik söz konusu değil.
Ferhat Kentel (Sosyolog): Dönüm noktası değil, sadece bir adım
29 Temmuz, normalleşmenin bir parçası. Kriz iddialarına rağmen bu istifaların sessiz sedasız yapılabildiğini gördük. Askerin isminin artık daha az anılacak olması, demokrasinin rayına oturması demek. Silahlı askerlere karşı verilen demokrasi mücadelesi oldukça eşitsiz bir durum yaratıyordu, oysa şimdi daha eşit bir demokrasi mücadelesi verebilmek için zemin uygun hale geldi. 29 Temmuz, dönüm noktası değil, demokrasi için atılan adımlardan sadece bir tanesi.
Leman Yurtsever (İnsan Hakları Derneği): Demokratikleşmenin şartı, geçmişle yüzleşmek
İstifaları ve hükümetin tavrını bir demokratikleşme atılımı olarak değerlendirmek doğru değil; ama yine de çok önemli. Türkiye'nin demokratikleşmesinin şartı geçmişiyle yüzleşmektir. Şu durumda sistem aynen işliyor. Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner gitti, yeni Genelkurmay Başkanı Necdet Özel olacak. Peki onun geçmişi açıklanacak mı? Ordunun kavramsal olarak tartışmaya açılması bakımından bu süreç teorik olarak mühim ve değerli. Ama pratik olarak ortada bir gelişme yok. İçişleri Bakanlığı kayıp ve faili meçhullerle ilgili arşivini kayıp yakınlarına ve kamuoyuna açarsa, bu çok daha büyük bir demokratikleşme adımı olacaktır. Siyasi irade ucu kendine dokunmayan hiçbir konuda demokratikleşmeye hevesli değil. Samimiyet testinde bu yüzden sınıfta kalıyorlar.
Hale Akay (Helsinki Yurttaşlar Derneği): Zemin normalleşti, istikrar kazandı
29 Temmuz, normalleşme sürecinin bir parçası. Türkiye'de demokrasinin kurumlarının işlemesi sekteye uğruyordu, artık bunun sebep olduğu sıkışma olmayacak. Zemin normalleşti ve istikrar kazandı. Hala yapılacak çok iş var, verilecek demokrasi mücadelesinin başlıklarını şöyle özetleyebiliriz: Türkiye'nin güvenlik politikalarının değişmesi gerekiyor, güvenliğin bir uzmanlık meselesi olmaktan çıkarılması gerekiyor. Şeffaflık konusunda verilmesi gereken demokratik bir mücadele var; hem insan hakları konusunda hem de mali konularda şeffaflık sağlanmalı. (EKN/AS/GY/IC/ŞA)