Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) tarafından yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Raporu'nda Türkiye'nin 148. sırada yer aldığını açıklamasının ardından açıklama yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, batının Türkiye'yi anlamadığını ifade ederek "Gazeteci dedikleri polis katili, tacizci, darbeci" demişti.
Basın ve ifade özgürlüğü üzerinden konuştuğumuz gazeteci Ece Temelkuran tüm dünya basınının gözünün Türkiye üzerinde olduğunu vurgularken, öğretim üyesi Mehmet Altan, Türkiye'nin yolunu "vahim" olarak nitelendirdi.
Temelkuran: "Tüm dünya Türkiye'deki ihlalleri görüyor"
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone, yaptığı açıklamada gazetecilerin tutuklanmasını eleştirirken son olarak bir diğer eleştiri de ABD'li yazar Paul Auster'dan geldi: "Hapisteki yazar ve gazeteciler yüzünden Türkiye'ye gelmiyorum."
Süreç hakkında bianet'e açıklamada bulunan gazeteci Ece Temelkuran, basın üzerindeki baskılarla ilgili olarak, kendi görüşlerinin çok da önemli olmadığını, artık tüm dünya basınının Türkiye'deki basın özgürlüğü ihlalleriyle ilgilendiğini söyledi.
Medyanın tabuları
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Altan ise siyasal iktidarın vesayet sistemini değiştirmek ve demokratikleştirmek yerine kendi iktidarını pekiştirdiği ve basın özgürlüğü ihlallerinin de bu sürecin olumsuz sonuçlarından biri olduğu görüşünde.
Yargı sürecinin dışında da basın üzerinde ciddi baskılar olduğunu söyleyen Altan, iktidarın etkin olduğu medyada nelerin yazılıp nelerin yazılamadığına dikkat çekiyor:
"Deniz Feneri bir tabudur. İktidara yakın yayın organlarında bulunup, Deniz Feneri hakkında tek satır yazmamış insanlar var. Ayrıca Uludere katliamı ve futbolda şike konusu da tabudur.
"Bunların yanı sıra pozitif şeylere tutulan alkışla negatif olanları görmezden gelme konusunda muazzam bir ters orantı vardır.
Mesela Van'da üç yaşındaki depremzede çocuğun ölümünü bu yayın organlarında göremezsiniz. Aynı şekilde Davutpaşa'da 21 kişinin hayatını kaybettiği patlamayı göremezsiniz. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı sürecinde karşılaşılan olumsuzluklar medyada yer bulamıyor."
"Böylesi bir küstahlığa ilk kez rastladım"
Mehmet Altan, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının devamlı olarak özgürlüklerden bahsetmesine rağmen ciddi bir tahammülsüzlük içinde olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
"Fransa televizyonlarını açın bakın; Sarkozy için neler deniyor? Türkiye'de ise iktidara karşı en ufak bir şeyin söylenemediği hale geldik."
28 Şubat döneminde bile işsiz kalmadığını ancak AKP döneminde yazı yazmasının engellendiğini vurgulayan Altan, kendisine askeri faşizm döneminde bile nereye nasıl konuşacağının, yazacağının söylenmediğini dile getirdi ve sözlerine şöyle devam etti:
* Bana ne yazacağımı, ne söyleyeceğimi öğretmeye kalkan küstahlığa ilk kez bu dönemde rastladım. İnce ince yapılan ayak oyunlarını görmezden geliyordum ama her şeyin de bir sınırı var.
* Küstahlık, kimin nereye nasıl yazıp çizmesinin dışında, ne yazacağı ne konuşacağı noktasına geliyorsa durum gerçekten vahim.
* Devletin halka ayar vermeyeceği, mağdur yaratmayacağı özgür bir toplum istiyoruz. Siyasal iktidar ise mevcudu ele geçirip 12 Eylül'ün totaliter anlayışını kullanıyor.
* Geçenlerde bakanlardan biri Türkiye'ye yarı başkanlık sisteminin çok yakışacağını söylüyordu. Yarı başkanlık denilen şey 12 Eylül anayasasında Kenan Evren için öngörülen bir sistem.
"Sadece bilinen kişiler üzerinden sansür eleştiriliyor"
Altan, AKP'nin 12 Eylül'ün oluşturduğu siyasi vesayete sahip çıktığı görüşünde. Kenan Evren'in yargılanmasının 12 Eylül'ün 600 yasasını ortadan kaldırmadığını ifade eden Altan, simgesel değişiklikler yapıldığı ancak kurumsal yapının aynen korunduğunu, medya üzerindeki baskının da aynı zihniyetle iktidar tarafından kullanıldığını söyledi.
Kendisi de köşe yazarı olarak görev yaptığı Star gazetesinden çıkartılan Mehmet Altan, iktidarın sansür uygulamalarını eleştiriyor. Ancak hep bilindik isimler üzerinden sansür uygulamalarının konu edildiğine dikkat çeken Altan, medyaya giren ve zaman içinde kaybolan, adı sanı duyulmamış çok sayıda objektif bakış açısına sahip gazeteci olduğunu ve bunların mevcut sistemde direnemediğini ifade etti.
"Faşizm kötülerin aniden gelip iyileri dövmesi değildir"
Aynı şekilde Habertürk gazetesi ile yolları ayrılan Ece Temelkuran ise gazetecileri otosansüre iten baskıların sadece mevcut iktidar döneminde yaşanmadığını dile getirdi.
Yakında "Kayda Geçsin" adlı bir kitabının yayımlanacağını söyleyen Temelkuran, kitabın önsözünde yazan "Faşizm kötü adamların aniden gelip iyi adamları dövmesi değildir." sözüne dikkat çekiyor.
Süreci kitapta daha etraflıca anlatacağını söyleyen Temelkuran, işsiz kalan ve tutuklanan gazeteciler için şu ifadeleri kullandı:
"Çarşıya salınmış bir laf yıllardır yazdıklarımızdan daha kıymetli olabiliyorsa, bizi tutuklatıp işsiz bırakabiliyorsa burada hükümetin yaratmış olabileceğinden daha geniş çaplı bir delirme vardır; daha derin bir doku bozulması. Oraya bakmak lazım." (EKN)