Artık, Parlamento ve egemenlik Milli Güvenlik Konseyinindir. Bu kanuna göre; MGK tarafından kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemeyecektir. Ayrıca 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ile Bakanlar ile Bakanların yetki verdiği görevlilerce kamu personeli hakkında uygulanan ve uygulanacak olan işlemlerin ve alınan kararların yürütülmesinin durdurulması istenemeyecek ve böyle bir dava açılamayacaktır.
Anayasa Mahkemesi, Geçici 15 inci maddenin son fıkrası yürürlükte iken verdiği kararlarda bu maddenin Geçici Madde olarak adlandırılmasının etki ve değer bakımından Anayasanın öteki maddelerinden daha zayıf ve önemsiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağını kabul etmişti. Geçici maddeler, genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin uygulama yöntemini ve kapsamını gösteren ayrık hükümleri içerirler. diyen Anayasa Mahkemesi, bir yasada, öncelik alan geçici maddelerin, uygulanıp sonuçları tümüyle alındıktan sonra işlevlerini yitirdikleri görüşündeydi.
Bu görüşe bağlı kalarak Anayasanın Geçici 15 inci maddesi için bir kararında şöyle bir gerekçe getirmişti: Geçici 15. madde kapsamındaki, olağanüstü yönetimin olağanüstü koşulları altında çıkarılan yasalarla kanun hükmündeki kararnamelerin, geçilen demokratik düzen içinde değiştirilmesine ya da yürürlükten kaldırılmasına değin Anayasaya uygunluk denetimi dışında bırakılmasında kamu yararı görülmüştür. Ancak, yasakoyucu, siyasal ve sosyal gelişmelere ve gereksinimlere göre, söz konusu yasal kurallardan gerekli gördüklerini değiştirebileceği ya da kaldırabileceği gibi Anayasada öngörülen koşullara uyarak Anayasadaki geçici maddeleri de kaldırabilir. Bunun dışında, yorum yoluyla Anayasanın geçici l5. Maddesinin geçersiz ve etkisiz duruma getirilmesi olanaksızdır. Anayasaya uygunluk denetiminin kapsamlı ve etkin olmasını istemek başka, Anayasa kuralına uymak başkadır. Geçici maddeyi yargı kararıyla geçersiz kılmak düşünülemez. Kaldırmak yetki ve görevi, yasama organınındır. Anayasanın geçici l5. Maddesi ile bir dönemin yasama işlemlerinin Anayasaya aykırılığı savında bulunulması yasaklanmıştır. 12.9.l980 ile 6.12.1983 arasında Anayasaya aykırılık savında bulunulamayacağı değil, bu madde yürürlükte kaldıkça bu tarihler arasında yapılan düzenlemelere karşı aykırılık savında bulunulamayacağı öngörülmüştür. Tersine düşünce geçerli olsa idi, madde Anayasaya konulmazdı. Ancak, bunların hukuk devleti ilkesine uygun biçimde yargı denetimine açılması, Anayasaya aykırılık savında bulunma ve inceleme yasağının kaldırılmasına bağlı olup bu da Anayasanın 87. maddesi uyarınca doğrudan yasama organının görev ve yetkisi kapsamına girmektedir. (Anayasa Mahkemesi Kararı. Esas: 1998/54, Karar 1998/74 , Tarih 23.11.1998)
Anımsarsanız, 7.11.1982 günlü ve 2709 sayılı Anayasanın halkoyu ile kabulünden sonra yapılan ilk seçimler sonucu oluşan TBMMnin Başkanlık Divanı 6.12.1983de toplanmıştır. Anayasanın Geçici 3 üncü maddesine göre, Başkanlık Divanının oluşmasıyla 27.10 1980 kabul tarihli 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun yürürlükten kalkmıştır. Millî Güvenlik Konseyi ile Danışma Meclisinin hukuki varlıkları sona ermiştir. Ama bu Kanunun sigortası sayılan Anayasanın Geçici 15 inci madde ise, son fıkrası dışında halen yürürlüktedir.
O dönemin yasal mevzuatını yapanların yargılanmasına Anayasanın Geçici 15.inci maddesi engeldir. Ama insanların tüm temel hak ve özgürlüklerini sınırlandıran bu geçici dönemin yasaları ve tüm sonuçlarıyla yarattığı mağduriyetleri yaşamın her alanında sürdürmektedir. Anayasayı ve yasaları yapan yapıcıları yargılanamamakta ama onların yaptığı yasalarla insanların yargılanması, onlarca yıl hapis yatması ve hatta o yıllarda idam edilmeleri bile pekala mümkün olabilmiştir. Yasamanın 12 Eylül hukuku ile tek hesaplaşması ise; Anayasada yapılan 2001 yılı değişiklikleriyle 12.09.1980- 06.12.1983 tarihleri arasında kabul edilen kanunların Anayasaya aykırılığının ileri sürülebilmesi hakkının tanınmasından ibarettir.
Aradan geçen 27 yıl sonra; 12 Eylül hukuku ile yüzleşen tek tük yargı kararları ile günümüzde 12 Eylülün hukuksuzluğu apaçık ortadadır. Yani, yargının yargılarında bir çeşit 12 Eylülün hukuksuzluğu yargılanabilmektedir. Bu tür yargının yargıları azdır ama vardır. İşte bunlardan birisi de 19.04.2007 tarihli Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2005/ 2988 Esas ve 2007/555 sayılı kararıdır. Geçmişte yaratılan mağduriyet 27 yıl sonra demokratik hukuk devleti ilkelerinin duvarına çarpmıştır. Hukuksuzluğu yaratanlar yargıdan muaftır ama yaptıkları yasalar bu gün yargılanmaktadır.
Bu karara göre hukuk devleti ne olduğu şöyle tanımlanmaktadır: Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine açık, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı ve sürdürmeyi amaç edinmiş, anayasa ve hukukun üstün kurallarına bağlı kalan devlettir. Hukuk devletinin başlıca amacı, kamu gücü karşısında kişinin hak ve özgürlüklerini korumaktır. Bu amaca ulaşabilmek için kullanılan araçlar aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin öğeleridir. Hukuk devleti ilkesinin temel öğesi, yasalar da dahil olmak üzere, Devletin tüm organlarının faaliyet ve işlemlerinin hukuka uygun olup olmadıklarının yargı denetimine tabi tutulmasıdır. Dolayısıyla gerek idari yargının gerekse anayasa yargısının denetimini engelleyen bir kural, kişileri hukuk güvenliğinden yoksun kılar, hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur. Hak arama özgürlüğünün iptal davası yoluyla tam olarak kullanılabilmesi için, dava konusu işlemin dayanağı yasa kuralının Anayasaya uygunluk denetiminin de yapılabilmesi zorunludur.
2001 yılında Anayasanın Geçici 15 inci maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasıyla 12.9.1980-6.12.1983 tarihleri arasında çıkarılan kanunların artık Anayasaya aykırılığı ileri sürülebilecektir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun anılan kararına göre; Geçici 15 inci maddenin son fıkrasının yürürlükten kaldırılması gerekçesinin 12 Eylül 1980- 6 Aralık 1983 döneminde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesinin sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bu tarihten itibaren resen emekliye sevk işleminin iptali istemiyle açılan bir davada, herhangi bir yargı kısıntısı olmadan idari işlemin yargısal denetiminin tam olarak yapılabilmesi, diğer bir ifadeyle işlemin dayanağı Yasa kuralının iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi mümkün hale geldiğinden artık hukuk devleti ilkesine uygun bir yargısal denetiminin önünde, yasal ve yargısal bir engel kalmamıştır
Aslında yargısal denetimi isteme hakkının önünde yargısal bir engel kalmadığı konusundaki Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bu kararı; 12 Eylülün hukuksuzluğuyla, 27 yıl sonra gelen adaletin yüzleşmesidir. Çünkü, hukuk devleti tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan devlettir. (Fİ/EK)