Mamak’taki kadın tutukluların 1982 yılında yazdıkları ve sakıncalı bulunup adreslerine gönderilmeyen kırk mektup ve kart, “Mamak zindanı kadın koğuşundan 26 yıl sonra sahibini arayan mektuplar” adıyla sergileniyor.
O dönemde Mamak’ta görevli olan bir memurun, bunca yıldır sakladığı mektup ve kartları vermesi sonrası Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından oluşturulan sergi, 08-14 Şubat tarihleri arasında Ankara’da açıldıktan sonra Mersin’den başlayarak bütün kentleri dolaşmaya başladı.
Tutukluların babalarının mesleğinden ev adreslerine dek detaylı bilgilerin yazılı olduğu, koğuş listelerinin de yer aldığı sergi, kentleri gezerek mektupları sahiplerine ulaştırmayı olduğu kadar, 1980 darbe dönemine dair toplumsal bellek oluşturmayı da amaçlıyor.
"Seni ve arkadaşları kucaklarım"
İlk baktığım kartta; sol anahtarının yanına kurutulmuş çiçeklerden yapılmış notalar sıralanmış. Solfej çizgisinin hemen altında; “en güzel şarkılar henüz söylemediklerimiz” cümlesi yer alıyor.
“Umutla yeni bir yıla daha başlarken sana bir merhaba diyebilmenin sevinci içinde canım dostum; yeni yılda, sağlıklı neşeli günler dileğiyle, seni ve arkadaşları kucaklarım. Gülten” yazıyor kartın aşağısında.
O yıllarda Mamak’ta kalmış olan arkadaşımın sesi çınlıyor kulağımda; “Her gün yapılan sayımlarda “komutanım” demeyi reddettiğimiz için, sıranın en sonunda duran kadın arkadaşımıza dayak atarlardı. Arkadaşlarımızı korumak için, her sayımda nöbetleşe sıranın sonuna geçerdik.”
“Aydınlık yarınların bizim olması dileğiyle” diye bitiyor bir karta yazılanlar, “Güzel günlerde hep beraber olmak dileğiyle” diye başlıyor bir başkası.
"Yüreğimi sana gönderiyorum"
Çiçekli saçlarını pencereden dışarı salmış bir kadın resmi süslüyor bir kartı, “görüldü” damgalı bir diğerini ise, bir avuç toprakta boy atan bir gül.
Bir başka kartın sahibi, söyleyemediklerini etamin bir gülün kırmızısına gizlemiş, “yüreğimi sana gönderiyorum” sözcüklerini gülün dibine sermiş.
“Askeri eğitim yapmayı kabul etmediğimiz ve 'emret komutanım' gibi askeri komutları vermeyi reddettiğimiz için on bir ay gazete, çay ve sigarayı yasakladılar” diyen arkadaşımın sesi hiç durmadan yankılanıyor içimde; bir karttaki “özlemlerin bittiği, en güzel sevgilerin yaşandığı yıllarda buluşmak dileğimle öperim” cümlesini okurken.
Bütün yazılanlardaki ortak duygu; umutlu olmak, yaşama sevinciyle dolu olmak ve geleceğe inanarak dışarıyı ve dışarıdakileri delice merak etmek.
Bir başka kartın üst tarafına resmedilmiş çiçeklerle süslü mazgalın altında; “Kapıları Kapadılar….” sözcükleri yer alıyor. İkinci sözcüğün ardı sıra diziliyor, anlatılması yasak olanların simgesi noktalar.
“Tabutlukta, bir metrekarelik yerde üç kişi kalırdık” diyen arkadaşımın sesi, kanayarak dolaşıp duruyor aklımda. “Üçümüzün yatması olanaksızdı. Hareketsizlikten eklem yerlerimiz üşürdü en çok. Tuvalet ihtiyacımız için sürgü vardı ve o küçücük hücrede sürgüyü kullanmamak için çok yemezdik. Ölüm hücresi denirdi o tabutluklara."
Çizerinden yadigar örgülü saçları beline kadar inen köylü kızının ellerinde eğreti duran kelepçeye bakıyorum sonra. “Merhaba Hasan” diye başlayıp, “burada, demir kapıların ardında bizler çok merak ediyoruz dış dünyada neler olup bittiğini” diye sonlanıyor Yeter Güneş’in dört sayfalık “A Blok, görüldü” damgalı mektubu.
“Merhaba hepinize, umutla, sevdayla gelen yeni yıllara merhaba!” yazıyor baktığım son kartta.
O günleri gözaltında, hapishanelerde yaşayanların kişisel belleklerine bunca can kırığı dolduran, toplumsal bellekte bunca yok sayılan bir yakın tarih olan 12 Eylül 1980’den sonra, gelecekten daha az mı söz eder olduk, diye düşünüp duruyorum, Mamak’tan gönderilen kartlarını okurken.
Sahi, umut sözcüğünü bile ne kadar az kullanır olduk? (Gİ/TK)