26 Mayıs'ta "genel eylem" kararı alan dört sendika konfederasyonu, ayrı ayrı eylemler yapıyor. Yalnızca Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) tüm gün boyunca grevde olacağını ve hizmet üretmeyeceğini duyurdu.
bianet'in sorularını yanıtlayan Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, bu durumun 22 Şubat'ta TEKEL işçilerinin eylemi sona erdirilirken öngörülebileceğini, işçiler greve hazırken sendika konfederasyonlarının yan çizdiğini söylüyor.
Müftüoğlu'na göre son 30 yılda emekçilerin haklarını kaybetmelerine neden olan uzlaşmacı sendikacılığın yerini, mücadeleci, sınıf ve kitle sendikacılığının alması gerekiyor. Müftüoğlu'nun saptamaları şöyle.
26 Mayıs'ın geleceği 22 Şubat'tan belliydi: Bu durum eylem kararının alındığı 22 Şubat'ta belliydi. Daha çok TEKEL direnişini sönümlendirmeye, çadırların sökülmesinde iknaya yönelik bir karardı bu. Eylemi üç ay sonraya ertelemek bana samimi gelmemişti. Konfederasyonlar üç ay sonra belli olan eylem için çalışma da yapmadı.
İşçiler hazır: 1 Mayıs heyecanı 26 Mayıs'a taşınabilirdi. Birçok yerde süren eylem ve direnişler var. Tam bu sırada Zonguldak'ta 30 madenci hayatını kaybetti. Beklenen, mücadelenin olgunlaştığı, meşrulaştığı bu süreçte bir büyük eylemin düzenlenmesiydi. İşçiler 26 Mayıs'a hazırdı. Çünkü ihtiyaç duyuyorlar. Güvencesizlik o kadar yaygın, çalışma koşulları o kadar kötü ki, her zamankinden daha fazla mücadele potansiyeli var. Ama konfederasyonlar yan çizen bir karar aldı.
Tepkiler: İşçilerin TÜRK-İŞ yönetimine karşı eylemleri yayılıyor. Dün İstanbul'da, bugün İzmir ve diğer illerde tepkiler sadece TÜRK-İŞ'e değil, DİSK'e ve KAMU-SEN'e de yönelik. Bir tek KESK grev kararı aldı. 26 Mayıs'tan sonra heyecanla verilecek tepkiler, istifa talepleri olabilir. Doğaldır. Ama sakin düşünüp yapısal bir sorunu nasıl aşacağımızı, sendikaların işçi sınıfı mücadelesinde nasıl yer alacağının planlaması gerekir.
26 Mayıs'tan sonra sendikalar daha çok sorgulanacak: 26 Mayıs'tan sonrası, sendikaların daha fazla sorgulanacağı bir süreç olacak. Yapısal bir sorun var. Bu, bugüne ya da yöneticilerin kişiliklerine özgü değil. 30 yıldır mücadeleden uzak, uzlaşmacı sendikal anlayış var. Yönetimler mücadeleye hazırlıklı değil. KESK daha deneyimli. Azalıyor olsa da bir mücadele geleneği var.
Dünyada da 80'lerden beri iktidarlarla ve sermayeyle uzlaşmacı bir sendikal anlayış var. Emekçilerin var olan hakları gitti. Artık mücadeleyi örgütleyip önünü çeken örgütler talep ediyorlar. Tarihe baktığımızda, bu tür süreçler için mücadeleci sendikacılık ve sınıf ve kitle sendikacılığı gerektiğini görüyoruz.
12 Eylül'ün sendika yasaları merkezi bir yapının egemenliğini öngörüyor. Sendika içi demokrasi, yatay örgütlenme öncelikli ihtiyaç.
Tabanda değişim dinamiği var: Sosyal sigorta sisteminde değişikliğe karşı Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformu'nda, yerelde gayet iyi mücadele verildi. İşçiler konfederasyon, beyaz yaka, mavi yaka ayrımına bakmadan mücadelesini yürütebildi. (TK)