Yani herkesin ulaşabileceği türden bilgiler.
YÜZDE 80 AÇIK
Dünyanın her yerinde istihbarat teşkilatlarının şöyle bir kuralı vardır:
İstihbarat değerlendirmesine temel olan bilgilerin yüzde 80'i açık istihbarattan elde edilir.
Başka deyişle, gazetelerden, açık raporlardan, yayınlanmış istatistiklerden elde edilen bilgilerdir.
Benim bugün yazacağım bilgiler de, işte böyle açık, hatta ''apaçık'' bilgilerin alt alta yazılmasından ibaret.
Bu bilgilerin hepsi geçtiğimiz bir hafta içinde gazetelerde yayınlandı.
Benim yaptığım tek şey, herkesin gözü önündeki bilgileri alt alta yazmaktan başka bir şey değil.
Önce Ankara'dan Varşova'ya ulaşan ve ortalığı ayağa kaldıran bir ''söylentiden'' başlayayım.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Türk heyetinin New York'ta Rum kesimi temsilcileri ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan'la masaya oturmasından beş-altı saat önce, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yakın çevresinde bir söylenti ulaşır.
Gül o sırada Varşova'da bulunmaktadır.
Gelen söylenti şudur:
''Ankara'da üst düzey komutanlar, Kıbrıs'ı görüşmek üzere toplanmışlar.''
Doğal olarak bu haber Varşova'ya bomba gibi düşer.
Gül'ün danışmanları anında Ankara'da bazı gazeteleri arayarak bu haberin doğru olup olmadığını araştırırlar.
Oysa o sıralarda bir internet sitesi, bu haberi manşetinden girmiştir bile.
Aynı akşam bir televizyon kanalı da bu haberi birinci haber olarak verecektir.
Ancak ertesi gün Türk basını, New York görüşmelerini manşet yapmayı tercih etti.
MANŞETE ÇIKMADI
Dolayısıyla Ankara'daki karargáh toplantısı manşetlere çıkamadı.
İkinci açık istihbarat, New York toplantılarının ikinci gününe ait.
O gün Türk gazetelerinin birinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın KKTC'ye gideceği haberi yayınlanır.
Müzakerelerin en kritik anında, radikal görüşleriyle tanınan bir üst düzey komutanın adaya yapacağı ziyaret, bir ''gövde gösterisi'' niteliği taşıyabilirdi.
ÇÖLAŞAN'IN CÜMLESİ
Gerçi bunun önceden planlanmış bir ziyaret olduğu vurgulanıyordu, ama nereden bakılırsa bakılsın hem Türkiye'de hem de dünyada buna başka anlamlar verilmesi ihtimali çok fazlaydı.
Ertesi gün Türk basınının birinci sayfalarında bu haber de yer bulamamıştı.
Üçüncü açık istihbarat, Emin Çölaşan'ın geçen hafta yazdığı bir yazının bir cümlesiydi.
Çölaşan, Kıbrıs konusunda askerlerin sert bir bildiri yayınlayabileceğini yazıyordu.
Herhalde bu cümle Çölaşan'ın muhayyilesinin ürünü değildi.
O kısacak cümle de Çölaşan'ın yazısının satırları arasında kaldı.
Dördüncü açık istihbarat ise dünkü Milliyet'in manşetiydi.
Orgeneral Yalman'ın KKTC'ye yapacağı ziyaret ertelenmişti.
Çünkü bu ziyaretin yanlış anlamalara yol açacağı düşünülmüştü.
Bu dört ''açık istihbarat'', geçtiğimiz hafta gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına yansıdı.
Hiçbiri de yalanlanmadı.
Bunlar alt alta yazıldığı zaman şu anlaşılıyor:
Geçen hafta Genelkurmay koridorlarında ''24'' dizisine benzeyen heyecanlı anlar yaşanmış veya''yaşatılmaya çalışılmış''.
Ancak bu heyecanlı anlar, Türk basınının sayfalarına aynı heyecanla yansımadı.
Çünkü herkes, New York'a kilitlenmişti ve oradan çözüme yönelik bir sonucun çıkmasını arzu ediyordu.
Bütün bunlara baktıktan sonra şunu düşünüyorum:
Türkiye gerçekten demokratik bir ülke.
New York görüşmelerine giden günlerde ve görüşmeler sırasında, bu konu bütün açıklığı ile tartışıldı.
Bütün görüşler kamuoyuna ulaştı.
TÜRKİYE'NİN GÜCÜ
Oysa Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ta böyle bir tartışma olmadı.
Başkaları bunu Türkiye'nin zaafı gibi görebilir. Ben tam aksini düşünüyorum.
Bu, Türkiye'nin gücünü gösteriyor. (EÖ/NM)