Cumartesi günü "savaşlar ortasında büyüyen" bir çocukla tanıştım. TMK "mağduru" bir çocukla... Çocuklar İçin Adalet Takipçilerinin, Ankara'da düzenledikleri resim sergisi ve forumdan oluşan bir etkinliğe katılmıştı. Yüzünde tedirginlik, sesinde öfke vardı.
Adını sordum. Söylemek istemedi. "Neden" diye sordum.
"18 yaşından küçük olduğumuz için yasa değişikliğiyle serbest bırakılmıştık. Fakat 18 yaşını geçtikten sonra, tekrar cezaevine almaya başladılar. Bu yüzden adımı vermek istemiyorum."
"Kendine bir isim seçmek ister misin?" dediğimde yanıt "Umut olsun" dedi, "Umudumuz olmasa yaşayamazdık. Bu yüzden Umut de bana."
Hapishanede bir yıl
12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır Cezaevine hapsedilen ve orada yaşamını yitiren insanları anmak için 2008'te Diyarbakır'da katıldığı bir gösteri de gözaltına alınmış Umut. Henüz 15 yaşındaymış. "Tam kitlenin arasından sıyrılmış, alandan ayrılıyordum ki döve döve aldı beni polisler" diyor.
"Otobüsün içindeyken kafamızı koltuğun arasına koymamızı söylediler. Kafasını çıkarana tekme, tokat vuruyorlardı. Dışarıya da gaz bombası atılmış, ondan da etkileniyorduk."
Dört gün Terörle Mücadele Şubesi'nde tutulduktan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklanmış. Diyarbakır Cezaevine gönderilmiş.
"Cezaevinde de şiddete maruz kaldın mı?" diye soruyorum. "Diyarbakır'da herkes birbirini tanır. Bu yüzden gardiyanlar bize dokunamazdı" diye yanıtlıyor. Ve ekliyor " Cezaevi bir çocuğun kalabileceği bir yer değil. Dokuz, on yaşlarında çocuklar vardı. Oyun oynuyorlardı."
2008'de 72 kilo olarak girdiği cezaevinden, 2009'da 60 kilo olarak çıkıyor. Aslında hiç çıkamayacağını düşünmüş. Uzunca bir süre uyku problemi çekmiş. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın yardımıyla, bir psikolog sayesinde iyileşmeye başlamış.
"Normal insan tepkisiz kalamaz"
Söz 23 Nisan'dan açılıyor. Bir anda sesinde bir öfke beliriyor. "23 Nisan senin için ne ifade ediyor?" diyorum, kafasında canlandırdığı iki tablodan bahsediyor:
"23 Nisan denince, iki tablo oluşuyor gözümün önünde. İlk tablo bu ülkenin batısından... Devlet 'büyüklerinin' kendi koltuklarına çocukları oturtuyor, onlarla şakalaşıyor... İkinci tablo, birincinin tam tersi... Fırat'ın öte tarafında polisler, ellerinde coplar ve çocuklara işkence yapıyor. İşte bu yüzden, 23 Nisan Kürt çocuklarının bayramı değildir."
İnsanlar, onları taş atan çocuklar olarak biliyor. Soruyorum Umut'a "O taşlarda neyin öfkesi vardı?" diye, şu sözlerle yanıtlıyor:
"Bizim oralarda her çocuğun neredeyse bir akrabası, bir yakını öldürülmüştür ya da cezaevindedir. Çocuklar bunları görüyor ve tepkisiz kalamıyor. Normal bir insan tepkisiz kalamaz böyle bir duruma. Kalıyorsa sorun vardır."
"Avukat olmak istiyorum"
Cezaevinden çıktıktan sonra, liseyi bitirmiş. Bu sene YGS sınavına hazırlanıyormuş ve sınava 10 gün kala bir ihbar üzerine gözaltına alınmış. "İhbarı yapan belli değil. Sözde evimde bir şeyler saklıyormuşum."
Bir süre gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılmış. Sınava girmiş ama istediği gibi geçmemiş. Yeniden hazırlanacağını söylüyor. En büyük hayali avukat olmak...
"Devlet Kürt çocuklarının okumasını istemiyor. Üniversite öğrencilerine baskı uyguluyor. Sırf alkış çaldığı için cezaevlerine atılan öğrenciler var. Bunca hukuksuzluğu yaşadıktan, bunca adaletsizliğin tanığı olduktan sonra bu dünyanın böyle gitmemesi için bir şeyler yapmalı insan. Bu yüzden avukat olmak istiyorum."
"Sen bir resim çizseydin neyin resmini çizerdin?" diye soruyorum. "Baskının, şiddetin olmadığı, çocukların cezaevlerine atılmadığı bir dünyanın resmini çizmek isterdim" diyor.
Sohbetimiz son bulurken yeniden uyarıyor beni "İsmimi kullanmayacaksın değil mi? Sana güvenebilirim. Tekrar içeri girmek istemiyorum." (SK/HK)