23. İstanbul Onur Yürüyüşü’nde gözaltına alınan LGBTİ+'lar ve eylemleri takip eden bianet editörü Evrim Gündüz, gazeteciler Nur Kaya, Yusuf Çelik ile fotoğraf sanatçısı Cansu Yıldıran dahil olmak üzere 53 kişinin yargılandığı davanın ikinci duruşması İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bugün görüldü.
Akın Gürlek'ten "basını almayın" talimatı
Duruşma öncesi adliyeye gitmek isteyen sanıklar polis kontrolünden geçti. Çağlayan Meydanı'na kurulan barikatta polis sanıklardan duruşmalarının olduğunu kanıtlamasını istedi.
Duruşmayı takip etmek isteyen basın mensupları ise adliyeye alınmadı. Gerekçe olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'in talimatı gösterildi. Gazeteciler polisten yazılı karar göstermesini istedi. Ancak polis "Yarın gelin alırsınız" diyerek gazetecileri uzaklaştırdı.
Bunun üzerine Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi ve bianet Medya Gözlem raportörü Erol Önderoğlu, bianet muhabiri Hikmet Adal, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) adına duruşmayı takip eden Rabia Çetin ve Medyascope muhabiri Furkan Karabay yaşanan ihlali tutanak altına aldı.

23. İSTANBUL ONUR YÜRÜYÜŞÜ DAVASI
İstanbul Adliyesi’nde dava takip etmek isteyen gazetecilere engel
Yargılananlar: Anayasal hakkımızı kullandık
Sanık sayısı nedeniyle duruşma, İstanbul 39. Ağır Ceza Mahkemesi'nin salona alındı. Davanın görülmesi de yaklaşık bir saatlik gecikmeyle başladı.
Duruşma salonu dışında 104 polis memuru ve üzerinde ‘özel tim’ yazılı çevik kuvvet polisleri hazır bekletildi. Mahkemelerin girişinin bulunduğu alan da hem turnike hem de polis kalkanlarıyla kapatıldı.
Kimlik tespiti sonrası LGBTİ+'lar, aktivistler ve gazeteciler haklarında hazırlanan iddianameye karşı savunma yaptı.
Savunmalarda ortak beyan olarak polisin uyguladığı sözlü ve fiziki şiddet, yasaklama kararının gösterilmemesi, dağılın uyarısı yapılmaması, eyleme katılmayanların da gözaltına alınması, gözaltı aracında 12 saatten fazla bekletilme gibi ihlaller öne çıktı.
Alev Aydoğan savunmasına "Barışçıl eyleme katılarak anayasal hakkımı kullandığım için yargılanıyorum" diyerek başladı.
"Sadece LGBTİ+ olduğum için yıllardır uğradığım şiddetin muhattaplarının yargılandığına hiç tanık olmadık. Sokakta, işte, ev içinde, otoritelerin tüm gücünü üstümde denediği bu düzene karşı durmak ve eril şiddetin hayatta kalanı olarak o gün orada yaşamda ısrarcı olduğum için bulundum." diye ekledi. Sonrasında da şunları söyledi:
"Dağılın uyarısı yapılmadan, dağılmaya çalışan belki 15 kişi bile olmayan ekip içindeydim. Saatlerce ters kelepçeyle ve yaz sıcağının altında araç içinde sıcak klima açılmış halde işkenceye uğradık. Neredeyse 1,5 gün yemek ve suya erişim sağlayamadık. Avukatlarımızla görüşmemize uzun saatler izin verilmedi. Aşağılandık, hakaret edildi ve fiziksel şiddete uğradık. Yandaki gözaltı aracında polisin işkence ettiği arkadaşlarımızın sesini duyduk.
Mesleklerini yapmaya gelen basın emekçileri ve bir kafede oturup çay içen avukatlarımızı gözaltına aldılar. Hakkımızı kullandığımız için işkenceye uğradık.
Sadece lubunya olduğumuz için, hayatta kalmakla yetinmeyip yaşamak istediğimiz için, bu ülkedeki her vatandaş gibi eşit ve adil yaşamak istediğimiz için yargılanıyorum. Yaşamımda ısrarcıyım."
"Suçlamaları kabul etmiyorum"
Lida Serce "LGBTİ+ bayrağı taşımak suç değil. Barışçıl eylem düzenlemek suç değil. Ancakbbuna rağmen bu yargılama tersine dönmüş durumda. Bize şiddet uygulayan polisler serbest, şiddet uygulamalar sanık. Suçlamaları kabul etmiyorum" diye konuştu.
Bir diğer sanık Elif Nur "Çok küçük yaşımdan beri bu şiddetin tanığı hem de maruz kalanıyım." dedi. Beyanda bulunurken gözleri dolan Nur, savunmasını tamamlamakta zorlandı. Nefret saldırıları ve cinayetlerinden örnekler verdi. "Faillerimizin hiçbiri yargılanıyor. Adil yargılanmaya inanmıyorum artık. Başımıza ne geleceğini bilmediğimiz için yargı yoluna bile başvurmuyoruz. Can güvenliğimiz yok. Ben ise bu duruma ses çıkardığım için yargılanıyorum." ifadelerini kullandı.
"İnsanlık onuruna sığmayacak muamale gördük"
Avukat Kardelen Başak Altınsoy, kendisi dışında üç meslek taşıyla birlikte gözlemci olarak eylem alanı dışında bulunduğunu söyledi.
Aktivist ve gazetecilerin şiddet uygulanarak gözaltına alındığının tanığı olduğunu belirten Altınsoy, eylemden sonra Çırağan Caddesi üzerinde yürürken kendilerini durduran polis tarafından gözaltına alındığını söyledi.
Altınsoy, "Usulsüz bir şekilde kimliğime, telefonuma, çantama el konuldu. Kendi avukatlarımıza ve arkadaşlarımıza dahi haber veremedik. Gözaltı otobüsünün içinde saatlerce bekletildi. Polisten şiddet gördük. İnsanlık onuruna sığmayacak şekilde muameleler gördük." dedi.
"İfade özgürlüğüm ihlal edildi"
bianet editörü Evrim Gündüz, gazeteci olarak eylemi takip ederken gözaltına alındığını, polisin gazeteci kimliğini dikkate almadığını söyledi:
İstanbul’da gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü sırasında gazetecilik faaliyeti yürütürken işkenceyle gözaltına alınmış bulunmaktayım. Gözaltı işlemi, basın mensubu olduğumu açıkça beyan etmeme ve bu durumu görevli kolluk kuvvetlerine bildirmeme rağmen gerçekleştirilmiştir.
Öncelikle belirtmek isterim ki, söz konusu tarihte bulunduğum alanda herhangi bir eyleme katılımım söz konusu değildir. Bulunduğum yer ve yaptığım faaliyet, tamamen haber takibi ve kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyan mesleki bir faaliyettir.
Gazetecilik mesleğini icra etmekteyim ve o gün alanda bulunmamın tek sebebi, kamusal bir olay olan Onur Yürüyüşü’ne ilişkin gelişmeleri belgelemek ve haberleştirmektir.
Gözaltına alındığım sırada kendimi gazeteci olarak tanıttım. Buna rağmen gözaltına alınmam Anayasa'nın 28. maddesi ile güvence altına alınan basın ve ifade özgürlüğünün açıkça ihlalidir.
Gazetecilerin kamusal olayları takip etmesi ve kamuoyunu bilgilendirmesi, demokratik toplum düzeninin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu tür etkinliklerin kolluk müdahalesine konu olması, basın mensuplarının görevlerini yapmasını fiilen imkansız hale getirmektedir.
Ayrıca, Onur Yürüyüşü gibi toplumsal ve kamusal önemi yüksek bir etkinliğin haberleştirilmesi, gazetecilerin mesleki sorumluluğunun bir parçasıdır. Bu bağlamda, yalnızca alanda bulunmak ya da görüntü almak, suç teşkil etmemektedir. Gazetecilerin eylemci gibi değerlendirilmesi ve bu gerekçeyle gözaltına alınması, hukuka ve yerleşik yargı içtihatlarına aykırıdır.
Üzerime atılı fiileri kabul etmiyorum. Hakkımda herhangi bir suç unsuru bulunmamaktadır.
Gündüz'ün müdafii avukatı Deniz Yazgan, Anayasanın 28. maddesiyle güvence altına alınan "basın hürriyeti", 34. maddesiyle güvence altına alınan "toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. maddesi olan "Herkes barışçıl olarak toplanma hakkına sahiptir." hükmünü hatırlattı. "Bir şey hem suç hem hak olamaz" dedi.
Beşiktaş Kaymakamlığı'nın yasak kararının hukuki bir zemini olmadığını belirten Yazgan, "Hiçbir gerekçe olmadan barışçıl olduğu açık olan bir eylem engellenemez. Gazeteciler gözaltına alınamaz" diye konuştu. "Burada konuşmamız gereken polisin bir gazeteci kimliği illegal sayılmasıdır. Burada şiddetin yargılanması gerekirken müvekkillerinin yargılanıyor. Derhal beraat verilmesi gerekir" diye de ekledi.
Adliye personeli LGBTİ+'larla dalga geçti
Saat 14.00 itibariyle duruşmaya bir saat ara verildi. Duruşma salonu boşaltılırken adliye personelinin LGBTİ+'lar ile rencide edici bir şekilde "Bu gay, bu lezbiyen" ifadeleriyle dalga geçtiği görüldü.
Aranın ardından yargılama devam etti. Söz alan İris Mozalar, konuşmasına “Bu dava sadece benim değil, temel hakların davası” diyerek başladı. Şöyle devam etti:
“Bu dosya pratikte şunu soruyor LGBTI+’ların varlığı ve görünürlüğü ‘kamu düzeni’ gerekçesiyle otomatik olarak kriminalize edilebilir mi? Ben o gün orada intihara sürüklenen, öldürülen LGBTI+’lar için bulundum. Eşit, adil ve özgür bir yaşam istediğim için bulundum. Oradaydım çünkü bu ülkede birileri her gün 'normal' sayılan bir şiddetin içinde yaşıyor. Evden atılmak, işten kovulmak, sokakta taciz edilmek. Nefretle hedef gösterilmek... Ve sonra 'neden görünür oluyorsunuz?' deniyor. Biz görünür olmuyoruz. Zaten hedefteyiz. Ben o gün, kaybettiklerimizin yasını tutmak ve kalanlarımızın hayatta kalma mücadelesine omuz vermek için oradaydım.
Bize hep 'kamu düzeni' deniyor. Ben de şunu soruyorum: Kimin düzeni? Bizim hayatlarımız, yok sayan bir olgunun adi düzen olamaz. O gün ben, 'düzen' diye sunulan şeyin aslında bir eşitsizlik mekanizması olduğunu söylemek için, yani kamu vicdanını hatırlatmak için oradaydım, kamu düzenini bozmak için değil.
'Yaşamda ısrar' dediğimiz şey romantik bir söz değil, bir hayatta kalma stratejisi. Bu ülkede LGBTI+’lar her gün 'kendi hayatını küçült' baskısıyla yaşarken, ben o gün hayatımı küçültmemeyi seçtim. Kendime ve birbirimize 'buradayız' demek için oradaydım.”
Mozalar savunmasını salonda bulunan diğer sanıkların alkışlarıyla sonlandırdı.
"Gazetecilere şiddet, LGBTİ+'lara uygulanan şiddetin bir yansıması"
Gazeteci Nur Kaya ise basın mensubu olarak 4 yıldır hak mücadelelerini takip ettiğini söyleyerek savunmasına başladı.
“Olay gününde de Onur Yürüyüşünü takip ediyordum. 4 yıl boyunca takip ettiğim diğer eylemler suç teşkil etmiyorsa bu da etmiyor. 4 seneden farklı olarak ilk kez, basın kartımı göstermeme rağmen polisin üzerime koştuğuna şahit oldum. Bunun LGBTİ+’lara uygulanan şiddetin bir yansıması olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.
(HA/EMK)






