Geçen Ekim ayında 44. yayın dönemi başlayan Açık Radyo, bizatihi kitle iletişim araçlarının iletişimsizliğe yol açtığı kakofonik bir ortamda Türkiye’de alternatif yayıncılık adına sayılacak ilk örneklerden biri olarak yayına başlamıştı. Açık Radyo’yu kuranların mali bir beklentisi yoktu ama tutup tutmayacağından çok da emin değildiler. Henüz radyo tam olarak kurulmadan evvel içinde rock, etnik, caz, klâsik gibi her müzik ve emek, tarih, doğa, antropoloji, edebiyat gibi her konunun olacağı konuşulmuştu... Yeni bir denemeydi. Bir yıl ömür biçilen radyo 21. yaşını kutluyor şimdi.
Kurulduğu günden beri sessizleştirilmişlerin sesi olmayı ilk hedefine koydu Açık Radyo. Radyoda “Soma Nöbeti: Ayın 13’ü” programını hazırlayıp sunan Seçil Türkkan, programın yayına girdiğinden beri fikr-i takip programlar dizisi olduğunu söyleyerek “Belki bu nöbetle hafızalar bir nebze taze kalabilir diye düşünüyorum” diyor. İklim değişikline dikkat çekmek için çok sesli müzik aracılığıyla çeşitli etkinliklere imza atan “Yeni” adlı klâsik müzik programının yapımcısı Hande Akkan ise “Küresel iklim değişikliğinin hız kesmesine bir nebze faydam olmuşsa Açık Radyo sayesindedir” ifadesini kullanıyor.
Anahtar kelime: Müşterekler
Açık Radyo, 94,9 frekansından İstanbul ve çevresine yayın yapan bölgesel bir radyo kanalı. 13 Kasım 1995’te 92 ortağın hissesiyle kurulan radyo, anonim şirket olmasına rağmen mülkiyeti bakımından kolektif bir yapıya sahip. Kâr amacı gütmeyen bir kurum. 92 hissedarın tümünde bulunan ortaklık belgesinde ressam Abidin Dino’nun “Tuğralar” serisi litografilerinden birinin bulunduğu biliniyor. O ortaklık belgesinde şöyle yazıyor: “Özgür, bağımsız, demokratik; haysiyetli, duyarlı ve sıra dışı bir radyo kurma projesine, 1995’te verdiğiniz desteğin Türkiye’de yeni projelere örnek olması dileğiyle...”
Kurulduğu günden bu yana yayın yönetmenliğini akademisyen Ömer Madra’nın yaptığı Açık Radyo’nun en önemli özelliği bağımsızlığı. Madra “Hiçbir çıkar ve sermaye grubuna ve de ideolojiye bağlı değil. Yalnızca çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına bağlı” diye anlatıyor yayıncılık anlayışlarını. Yalnız Türkiye’de değil dünyada yayıncılığın sermaye ile içe içe olduğu bir devirde sessizleştirilmişlerin sesi olabilmek ancak bağımsız kalabilmekle mümkün.
“Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” manifestosunda tam da buna dikkat çekilmişti: “Ortak çabanın ürünü, özgür, işleyişi ve yayınları bakımından demokratik, hayatı ‘birebir’ ölçüde yansıtmaya özen gösteren, çok kültürlülüğü, kültürler ve kimlikler arası ilişkileri ele alan” bir radyo.
2000 yılından beri internetten canlı olarak da dinlenebiliyor Açık Radyo. Bu sayede epeyi dinleyici kazanmış, sadık bir dinleyici kitlesi yaratabilmiş bir kurum. Haber programlarına hiç reklam almayan radyo, 2004 Mart’ından beri “Açık Radyo Dinleyicisini arıyor!” mottosuyla dinleyicinin desteğini pekiştirmek amaçlı bir dinleyici destek projesi yürütüyor. Dinleyiciler bu süreçte yayınlara katılabildikleri gibi radyoda dinleyicilerin destek olduğu programın yayınından önce veya sonra isimleri söyleniyor. Tarihinde nice sanatçının yollarının kesiştiği görülüyor radyo ile. Bugünlere kadar artan bir destekle gelebilmesinin ardındaki sırrı “müşterekler” diye açıklıyor Madra. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet gibi değerlerin insanları bir araya getirdiğinden bahsediyor.
Programcıları gönüllüler
Açık Radyo’da yayınlanan bütün programlar dinleyiciler tarafından gönüllü olarak hazırlanıyor. “Ben de Açık Radyo’da bir program yapabilirim” diyenler, program önerileri yayın kurulu tarafından kabul gördüğü takdirde program yapabiliyor. Radyo, yerel yayıncılığın geliştirilmesi ve insanlar arasında köprülerin kurulabilmesi adına önemli bir işlev üstleniyor. Şimdiye kadar toplumun çeşitli kesimlerinden ve meslek dallarından gelen, yaşları 9 ile 75 arasında değişen bin 113 programcının, bin 145 programa imza attığını biliyoruz.
Geniş bir yelpazede yayın yapan Açık Radyo, “Eğlenemiyoruz” diyerek çıkmıştı yola. Türkiye’deki genelde eğlenceye dönük radyo yayıncılığı algısının kırılması gibiydi. Hep eğlenilir miydi? İklim değişikliğinden demokrasi ve barış konularına, iş cinayetlerinden insan hakkı, basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine değin dünyanın pek çok sorunu vardı.
Açık Radyo; sosyoloji, psikoloji, ekoloji, ekonomi, siyaset, felsefe, edebiyat ve bilim ağırlıklı programlarla tüm bu sorunların tartışıldığı, olayların ekonomi politik açıdan değerlendirildiği bir platform. “Açık Gazete” programını da sunan kuruculardan Madra “Vanuatu’nun tayfunla yarısının yok olması birinci haberdir ben de. Türkiye’de olsa 40 milyon insanın evsiz kalmasından bahsediyoruz oransal olarak” diyor.
Bugün hayatta olan ya da vefat eden önemli iletişim bilimciler, çevre bilimciler, sosyologlar, antropologlar, matematikçiler, gazeteciler, fotoğrafçılar, şairler, romancılar, tiyatrocular, piyanistler, halk ozanları gelip geçti radyonun stüdyolarından; sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri konuk oldu. Radyo 20 yılda Türkiye’den ve dünyadan 23 bin konuğun ağırlandığını duyurdu.
Soma nöbeti
Emek en önemli meselelerden biri olarak göze çarpıyor radyoda. Hak temelli haberleriyle seslenen Açık Radyo’da; “Sosyal Hareketler Gündemi”, “Balık Gözü” programları ile ilk deneyimini yaşayan Seçil Türkkan, her ay “Soma Nöbeti” tutuyor. 43. yayın döneminden beri “Soma Nöbeti: Ayın 13’ü” programını hazırlayıp sunan Türkkan, “Bir yılı aşan bir fikr-i takip programlar dizisi oldu Soma Nöbeti. Bir nöbet bu, çünkü bu gündeme, bu ülkeye, bu habercilere ne yapılan haber dayanıyor ne hafıza. Belki bu nöbetle hafızalar bir nebze taze kalabilir diye düşünüyorum. Hem dava sürecini izliyoruz hem Soma etrafında gelişen meselelere bakıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Açık Gazete’de programın yazılı kaydını tutan Türkkan, aynı zamanda arkadaşlarıyla birlikte hafta içi her gün “Açık Dergi” programında İstanbul’un kültür sanat ajandasını değerlendiriyor. Geçmişe yolculuk yaptığında ise şu cümleleri not düşüyor: “Şimdi bakınca fark ediyorum ki radyo programlarıyla kazanmaya başladığım ‘haber/haberci’ refleksi, beni yapmak istediğim muhabirlik biçimine götürmüş, Açık Radyo bunun üzerine bana bir de ekoloji tohumu ekmiş.”
Açık Radyo’nun kimi programları interaktif bir şekilde geçiyor. “Kentin Gizli Öyküleri”nde sıradan insan hikâyeleri, “Emeğin Gündemi”nde fabrikalardan plazalara çalışan insanın sorunları anlatılıyor. Şimdiye kadar çeşitli belgesellere de imza atan radyo, yaşamını ele aldığı isimler arasında Sabahattin Âli, Ferit Alnar, Oğuz Atay, Selâhattin Pınar, Münir Nurettin Selçuk, Dvorák, Yaşar Kemal, Diderot, Dostoyevski, Tolstoy, Shakespeare gibi besteci, romancı ve şairler bulunuyor.
“İklim için çalıyoruz”
Müzik alanında ise programı yapılan şu türler karşımıza çıkıyor: Klâsik Batı Müziği, Caz, Rus Senfonileri, Opera, Klâsik Doğu Müziği, Anadolu müzikleri, Anadolu’da Rum Müziği, Yunan halk müziği… Hafta içi her gün öğleden sonra klâsik batı müziği kuşağında türün en güzel besteleri dünyanın ve ülkenin seçkin orkestralarının ve virtüözlerin yorumlarıyla dinleyicilere sunuluyor. Bestecilerle ilgili anekdotlar anlatılıyor. Sanatçılar konuk ediliyor.
Bir klâsik müzik programı olan “Yeni”yi hazırlayıp sunan Hande Akkan, Açık Radyo’da hiç bitmeyen bir devinimle öğrencilik edildiğini belirtiyor. Bir müzik eğitmeni olan Akkan, yıllardır içinde bulunduğu çok sesli müzikle küresel iklim değişikliğine dikkat çekmek için etkinlikler düzenliyor. Akkan, geçen yıl haziran ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencileriyle birlikte “İklim için Çalıyoruz” konulu bir konser vermişti. Vivaldi’nin keman için bestelediği “Dört Mevsim” adlı keman konçertosunun bir bölümünü piyanoya uyarlayan Akkan, müzikle bir parça farkındalık yaratmak istediklerini söylüyor.
Açık Radyo’nun kendisi için önemini ise şöyle dile getiriyor: “Bacaklarımın olduğunu hatırlayıp otomobil kullanmayı bırakarak, yürümeye, bisiklet kullanmaya yöneldiysem ve küresel iklim değişikliğinin hız kesmesine bir nebze faydam olmuşsa Açık Radyo sayesindedir.”
Sözden yazıya
Açık Radyogeçen eylül ayında 20. yıl dolayısıyla “Biz Yaşarken” adıyla bir kitap yayınladı. Açık Radyo Kitaplığı’nın ilk kitabı radyoda yayınlanan programların kayıtlarından bir hatıra niteliğinde.
Radyoya konuk olmuş Tuncel Kurtiz, Hrant Dink, Neşet Ertaş, Kâzım Koyuncu, Nuh Köklü gibi isimlerin katıldığı programlar “Söz uçar, yazı kalır” denilerek yazıya dökülmüş: “Açık Radyo milyonlarca, yüz milyonlarca, hatta belki de milyarlarca kelimeyle, heceyle, sesle, sedayla, tınıyla ve notayla kesintisiz konuşuyor. Biz yaşamaya devam ederken artık aramızda olmayan ‘konuşmacılar’ı, yolu radyodan geçmiş o kıymetli insanları sevgiyle yâd ediyor bu kitap.”
Kitap halk ozanı Neşet Ertaş’ın Bozlak üzerine sözlerine atıf yapılarak şöyle tarif ediliyor:
“Bozlak, bir feryattır efendim. Bozlak bir bağırtıdır, yüreğini dışarıya atmaktır. Bozlağın anlamı budur. İçinden geldiği gibi bağırır, söyler. Ölçüsüzdür. İçinden geldiği gibi söylenen bir havadır bozlak. Ölçüsü yoktur. Aşk dokunsa da yıpratmaz, incitmez. Aşk uyarıcıdır. İnsanın yüreği uyandığında, insan kendine gelir. (...) Acı da söylense, aşkla söylendiğinde dokunmaz, hissettirir. (...) Duygusuz söz, aşksız söz tuzsuz aşa benzer, içe sinmez.” (SE/EKN)