Geçen yılki almanakta, 2021 yılını “Biz ne yaşadık?” diye tanımlamıştık. Ancak 2022 yılı da pek kolay geçmedi. Ekonomik krizin yanı sıra yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, işkence ve kötü muamele yasağı gibi en temel haklarımız da dahil birçok alanda hak ihlallerine şahit olduk.
2022 yılını, insan hakları alanında yaptığımız haberlerle hatırlıyoruz:
Ocak
Yılın ilk insan hakları haberlerinden biri, belki de tüm yılı özetliyordu: İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 2022 Dünya Raporunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Türkiye'nin insan hakları sicilini onlarca yıl geriye götürdüğünü ve uluslararası insanları hukukunu açıkça hiçe saydığını açıkladı.
Mültecilerin yaşadıkları da bu yıl da değişmedi. Yılın ilk günlerinden: Van'ın Amanyurt Mahallesi'nde sınırın İran tarafında donarak ölen biri kadın biri erkek, iki mültecinin cesedi bulundu.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği davalardan biri olan ÇHD davasında, Düsseldorf merkezli Dünya’da İnsan Hakları ve Demokrasi için Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulundu. Bu davadaki hukuksuzlar, tüm yıl boyunca devam etti.
TIKLAYIN - “Adil yargılanma hakkı için yanınızdayız”
Yargı başlığı altındaki iki haber de bu yılı en iyi anlatanlardan:
İlki, yargılandığı davadaki hukuksuzlukları yazan mahpusun mektubunun, “Hakim Akın Gürlek hakkında yalan yanlış beyanda bulunarak hedef gösteriyor” gerekçesiyle yasaklanmasıydı.
İkincisi de, Bayrampaşa Cezaevine “Tufan” planı çerçevesinde düzenlenen “Hayata Dönüş Operasyonu” ile ilgili soruşturmayı yürüten Savcı Ali İhsan Demirel’in, “görevi ihmal” suçlamasıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesinde yargılandığı davada beraat etmesiydi. Soruşturmayı yürüttüğü 11 yılda sadece 11 müzekkere yazan, ifade almayan, Tufan planıyla ilgili işlem yapmayan ve dava açılmasını 4 yıl geciktiren savcı Demirel’in beraat gerekçesi: “Dosya çok karmaşıktı, savcının da iş yükü yoğundu.”
Eski HDP Milletvekili, demans hastası tutuklu Aysel Tuğluk'un serbest bırakılması çağrılar Ocak ayında başladı, bu çağrılar neredeyse 1 yıl sonra karşılık buldu…
İşkenceyle ilgili şikayetler de yine yılın ilk ayında başladı: Gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Taksim Polis Amirliği ve Çağlayan Polis Karakolu’da “öldürme, tutuklanma, tecavüz tehditlerine ve işkenceye maruz kaldığını” ileri süren Nergis Doğru suç duyurusu yaptı.
Şubat
Bu ay da mülteci ölümleriyle başladı: Edirne'nin İpsala ilçesinde Yunanistan tarafından geri itildikleri iddia edilen ve soğuktan donarak ölen mülteci sayısı 19 oldu.
“İnsan Hakları Merkezi”nin insan hakları raporu sansürlendi: Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi'nin, Ankara Emniyet Müdürlüğündeki işkence iddialarını inceleyen raporu baro yönetimince kamuoyuna açıklanmadı. Merkezin altı üyesi istifa etti.
Türkan Elçi ve avukatları, hayatı boyunca cezasızlıkla mücadele eden Tahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin davadaki cezasızlık pratiklerini anlattıkları bir basın toplantısı düzenledi: “Adalet arayışımı bir yolculuğa benzetiyorum, hak arayışının yolculuğu. Bu yolculukta bir mağdurun taleplerinin mahkemece yerine getirilmesinin kolay olmadığını biliyorum. Suçluların cezalandırılmasında yargının da iradesi olması lazım. Ama biz bir buçuk yılın sonunda yarı yolda bırakıldık.”
Bu yıl hak ihlallerinde en çok hapishaneden haberler yaptık. Şikayetlerin başında da işkence ve kötü muamele geliyordu: Adana Kürkçüler Cezaevi’nde bulunan Fatih Özgür Aydın’ın Crohn hastalığı* var. Ancak hastaneye sevkleri sırasında “ağız içi arama” yapılmasına karşı çıktığı için tedavisini olamıyor.
Hak savunucularına açılan onlarca davadan biri, 22 Şubat’ta başladı. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, derneğin Eş Genel Başkanı, avukat Öztürk Türkdoğan bu kez savunma değil, sanık sandalyesindeydi: “Hak savunucularını değil ihlalleri yargılayın.”
Diyarbakır Barosu ve Rawest Araştırma'nın 10 Aralık İnsan Hakları Haftasında yaptığı Diyarbakır İnsan Hakları Algısı Araştırması’nda katılımcılara “Türkiye’de insan haklarının geleceğinin korunması konusunda iyimser misiniz, kötümser mi?” diye soruldu. Katılımcıların yüzde 47’si “durumun kötüye gideceğini”, yüzde 46’sı “iyiye gideceğini” söyledi.
Sizce kim haklı çıktı?
Mart
Hapishaneler konusunda temel insan haklarının ihlaliyle ilgili haberlerde ikinci önemli konu da ekonomik krizin yansımasıydı:
TIKLAYIN - “Hapisteki yaşım dışarıdaki yaşımdan büyük”
TIKLAYIN - “Elektrik, insan onuruna yakışan bir yaşam için temel ihtiyaç”
TIKLAYIN - Hapishanede de elektrik faturası üçe katlandı
Dünyanın ve Türkiye’nin gündemi ise Ukrayna savaşıydı.
Moskova’daki Heinrich Böll Stiftung’da demokrasi programı koordinatörü, gazeteci ve Rusya’da “She is an expert” feminist platformunun kurucusu Nuria Fahtykhova, Moskova’daki durumu, savaş karşıtı eylemleri ve maruz kaldıkları baskıları bianet’e anlattı: “1 Mayıs 2021’de binlerce insan sokağa çıktığı için hapse atıldı, cezalandırıldı. Artık korkuyoruz. Geçen sene olanlardan sonra kimse sokağa çıkmaz diye düşünüyordum. Fakat yine de sokağa çıktık. Büyük kentlerin caddeleri yüz tanıma yazılımı ile gözetleniyor ve eyleme katılanlar 5 bin Euro para cezası alabilir. İnsanlar buna rağmen yine de sokağa çıktılar.”
AB Dış İlişkiler Servisi’nden Ireneusz Fidos: “24 Şubat’tan beri yaklaşık 3 milyon Ukraynalı ülkeyi terk etti. Ukraynalı mültecilerin 1,8 milyonu Polonya’da. Mültecilerin neredeyse yarısı çocuk.”
Her ne kadar cezasızlığa daha çok vurgu yapsak da mahkemeler bazen olumlu kararlar da verdi: Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine katılmak üzere bindikleri otobüste dövülen öğrencilerle ilgili mahkeme, polisin, “darp, orantısız şiddet ve özgürlükten yoksun bırakma fiillerinin görev sebebiyle işlenmediğinin açık olduğuna” hükmetti.
Nisan
Diğer olumlu haberler de Nisan ayında geldi:
Öğrenciyken katıldıkları eylemler nedeniyle 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırılan akademisyen Sinem Mut ve eşi Anıl Kaya’nın iltica başvuruları reddedilmiş, Almanya’da mahkeme, siyasi iltica taleplerine karşın sınırdışı kararı vermişti. Almanya'da "siyasi angajmanları yüksek" diyerek reddedilen iltica başvuruları, hukuk mücadelesi sonunda kabul edildi.
İkinci olumlu sonuç da “Savaş halk sağlığı sorunudur” diyen avukatların yargılandığı davadandı. İstanbul Adliyesinde düzenlenen Adalet Nöbeti açıklamasında, Türk Tabipler Birliği’nin “savaş bir halk sağlığı sorunudur” bildirisini okuyan avukatlara açılan soruşturma, takipsizlikle sonuçlandı.
“İyi haberler” burada bitiyor.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği önemli davalardan olan Kobanî davasını, birinci yılında, sanık avukatlarından Kenan Maçoğlu ile konuştuk: “Bugüne kadar yapılan savunmalarla, doğrudan siyasi müdahalelerle kurulan bir kumpas dosyası olduğu, savcılığın dosyada unuttuğu klasördeki belgelerle ve tüm delilleriyle ortaya konuldu.”
Cezasızlık konusundaki başat davalardan biri olan “Hayata Dönüş Operasyonu davasının 45. duruşması da bu ay görüldü. Mahkeme ara kararında, mağdur avukatlarının talebini kabul ederek “Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliğine müzekkere yazılarak Kasım 1999 ile 19 Aralık 2000 tarihleri arasında dava konusu cezaevi ile ilgili herhangi bir karar alınıp alınmadığının sorulmasına, varsa gönderilmesinin istenmesine” hükmetti. Ancak bu yılın devamında gördüğümüz üzere, istenen belgelerin akıbeti, mahkemenin talebi yönünde olmadı…
Operasyondan 21 yıl sonra bir mahkeme ilk kez müdahil avukatların talebini kabul ederek dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ile Ceza ve Tevkifevleri Müdürü Ali Suat Ertosun’un duruşmada tanık olarak dinlenmesine hükmetmişti. Ertosun bu duruşmada SEGBİS’le bağlanarak ifade verdi: Operasyon değil, yeniden yapılanmaydı, “reform”du.
Yargıyla ilgili üçüncü hak ihlali haberi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) geldi: AİHM, hasta mahpus Ali Osman Köse’nin başvurusunda ret kararı verdi. Anayasa Mahkemesi de Köse ile ilgili başvuruda, 9 Haziran 2021’de karar vermiş, “yaşam hakkının tehlikede olması nedeniyle tahliye edilmesi” yönündeki tedbir talebini reddetmişti.
Hapishane haberleri tabii ki bu ay da devam etti: Diyarbakır’da açıklama yapan sivil toplum ve hukuk örgütleri, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele uygulamalarından derhal vazgeçilmesi çağrısı yaptı.
TIKLAYIN - Hapishanede de faturasını ödeyemeyenin elektriği kesiliyor
Mayıs
Zamanaşımına uğrayan Fehmi Tosun dosyasını bianet’e değerlendiren kızı, Avukat Jiyan Tosun, “Bütün kayıp dosyalarında yargı, suçların üstünü örtme aracı olarak kullanılıyor. Babamın dosyası da bu dosyalardan biri. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen hiçbir soruşturma yürütülmedi. Savcılık bir soruşturma numarası verdi ama gerçek bir araştırma yapılmadı. Savcı tanıklara başvurmadı, babamı kaçıran aracın plakasına dair bir işlem yapılmadı. Dosya yıllarca bekletilip sonra da kapatıldı” dedi.
TIKLAYIN - Hapishane kantininde de yüksek enflasyon
12 yaşındayken polis kurşunuyla vurulup öldürülen Nihat Kazanhan ile ilgili polislerin yargılandığı davada cezasızlığın sonlanmasına dair olumlu bir karar çıktı. Anayasa Mahkemesi, çocuğun öldürülmesinde “haksız tahrik” indirimi uygulanamayacağına, yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Dava yeniden görülecek.
Hapishanedeki hak ihlallerine belki de en çok maruz kalan gruplardan mahpus mültecileri, CİSST’ten Aylin Çelikçi ile konuştuk: “Ailelerinden maddi destek alan veya kurumda çalışabilen çok az yabancı mahpus var. Çoğu yabancı mahpus ailesinden destek alamıyor. Çoğunun ailesiyle iletişimi bile yok. Tek gelir kaynakları hapishanedeki işte çalışmak oluyor, o da bulabilirlerse... Gelirinin olmaması, mektup gönderememesine, telefonla ve görüntülü görüş yapamamasına, kıyafete ve kitaba-dergiye ulaşamamasına, kantinden alışveriş yapamamasına, elektrik faturasını ödeyememesine sebep oluyor.”
Haziran
İnsanlığa karşı işlenen ve cezasız kalan başka bir suçla ilgili de yargıda bir gelişme yaşandı: Öldürülen kardeşi Van, Çatak’taki toplu mezarda bırakılan ve cenazeyi alamayan Cevdet Tatar’ın avukatı Turan Ece, AİHM’e verdiği dilekçede, ailenin yas hakkının elinden alındığını, “insanlık suçu” işlendiğini belirtti. Avukat Ece, dilekçesinde, “devlete karşı suç işleyen başvurucunun kardeşinin cenazesinin, aileye teslim edilmeyerek ailenin cezalandırıldığını” ifade etti.
“Adil yargılanma” talebiyle açlık grevinde olan Gökhan Yıldırım’a verilen 46,5 yıllık hapis cezası, Yargıtay’ca onandı. Kardeşiyle ilgili bianet’e bilgi veren Erkan Yıldırım, “Açlık grevine 62 kiloyla başlamıştı şimdi 44 kilo, kemikleri sayılıyor. El ve ayaklarında çatlaklar, kızarıklıklar var, kemik ağrıları oluyor. Rahat oturamıyor, yatamıyor” dedi. (Gökhan Yıldırım açlık grevinin ilerleyen günlerinde infaz erteleme kararı ile tahliye edildi ancak 2 ay sonra tekrar tutuklandı, halen cezaevinde.)
COVID-19’un ardından hayatın normalleşmesi çabaları başlarken, COVID-19 riskiyle çalışan işçinin yasal haklarını haberleştirdik.
Temmuz
“Normalleşme” çabaları başladı ama virüs insanların bu kararını pek de umursamıyordu. Doç. Dr. Osman Elbek, PCR testine ulaşmak zorlaştığından, açıklanan vaka sayılarının düşük göründüğünü, bunun da toplumda rehavete yol açtığını söyledi: “Benzer nüfusta olan Almanya’da günlük vaka sayısı ortalama 100 bini geçti. Bizdeki vaka sayısının da 100 binin altında olmadığına eminiz.”
TIKLAYIN - “Kış bitti, bahar bitti, hiç sebze-meyve alamadım”
Anayasa Mahkemesi, hem ifade özgürlüğü hem de toplanma ve gösteri hakkı açısından emsal bir karar verdi: İstanbul, Bakırköy’de “İşimi istiyorum” eylemi yaparken hakkında para cezası uygulanan öğretmen Nursel Tanrıverdi’nin başvurusunda, oturma eylemi yaptığı gerekçesiyle Kabahatler Kanunu uyarınca Şubat ve Mart 2020’de 392’şer lira ceza kesilen Tanrıverdi’nin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.
Yargıtay, 10 Ekim Davası kararını onadı. Müdahil avukatlarından Senem Doğanoğlu bianet’e yaptığı açıklamada, dosyanın cezasızlıkla bitirilmiş olmasına dikkat çekti: “Kamu görevlilerinin sanık sıfatıyla olmasa da en azından tanık olarak dinlenilmesi talebimiz davanın başından beri reddedildi. En önemli talebimiz, yargılanmalarıydı. Ancak kamu görevlileriyle ilgili gerçeklere ulaşılabilecek yollar, Devlet Denetleme Kurumu raporları, Bakanlıklardan istihbarat raporları bile dosyaya getirilmedi. ‘10 Ekim’de aslında ne oldu?’ sorumuz yanıtsız kaldı. Bu şekilde dosyayı kapatmış oldular.”
Bir hakkımız daha dünyaca tanındı: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan oylamada, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevreye erişim, 161 üye devletin oyuyla evrensel insan hakkı ilan edildi.
Ağustos
Yargının imtihanı iki önemli dava haberlerimize bu ay da konu oldu:
Kobanî davasındaki yargılama usullerini, tanıkların nasıl dinlendiğini, mahkemenin tavrını, savunmaların alınma süreçlerini ve tabii demans hastası tutuklu Aysel Tuğluk’un beyan vermeye zorlanmasını dava avukatlarından Sipan Cizreli ile konuştuk: “Mahkeme heyeti, bu davayı daha ilk günden itibaren bir an önce bitirme motivasyonuyla hareket ediyor. Sorgular tamamlanmadan tanık dinlenilmesine geçilmesi, müştekilerin huzurumuzda dinlenmemesi gibi birçok usulsüzlük aslında bu nedene dayanıyor.”
Diğer dava da ÇHD davası… Tutuklu yargılananlardan avukat Barkın Timtik: “Biz başımıza gelenin ne olduğunu biliyoruz. Bir mahkemede değiliz, herhangi bir suç da işlemedik. Bir mahkeme kararıyla ve hukuka uygun nedenler ve gerekçelerle hapsedilmiş değiliz. ‘Sanık savunmaları’ şeklinde tutuklama gerekçesi yazan bir heyet mahkeme olamaz.”
TIKLAYIN - Adli mahpuslar derin yoksulluk yaşıyor
İlk olarak bianet’in haberleştirdiği, şartlı tahliyenin geciktirilmesi uygulamasına bu kez siyasetçi Mukaddes Kubilay maruz kaldı. Kubilay, açık görüşte diğer hükümlülerin aileleri ile selamlaştığı gerekçesiyle şartlı tahliye hakkında yararlanamadı, cezasının infazı 6 ay daha uzatıldı.
TIKLAYIN - “Doktorlar gerçeğe aykırı rapor düzenledi”
TIKLAYIN - “Banyosu ve tuvaleti olmayan odada, tekbaşına tutuluyor”
Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlıklı popüler maddesi, son olarak popüler şarkıcı Gülşen’in tutuklanmasıyla gündeme geldi. Bu kavram aslında neyi anlatıyor? Tutuklanma sebebi mi? Bu maddeden yargılanmanın şartları nedir? Yargılananlar bu şartları karşılıyor mu? Uygulamada çifte standart var mı? Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı, Avukat Çiğdem Akbulut anlattı: “Başlangıçta amacının toplumsal barışı korumak olduğunu söylediğimiz madde, siyasi iktidar eli ile uygulamaya koyulan haliyle toplumsal kutuplaşmayı arttırıyor.”
Yılın bundan sonraki döneminde de “kutuplaşmaya” devam ettik…
Eylül
Hafıza Merkezi’nin hazırladığı podcast projesi Sessiz Kalma’da hak savunucuları yaşam hikâyelerini anlattı, insan hakları gündemi ve geleceği tartışıldı. (Bölümleri buradan dinleyebilirsiniz.)
Bu ay, insanlığa karşı suç sayılması gerekirken cezasızlığa sürüklenen, Türkiye’nin en önemli olaylarından ikisiyle ilgili davaları takip ettik.
İlki, Musa Anter ve JİTEM davası. Birleştirilen JİTEM ana dava, Musa Anter ve Ayten Öztürk davası, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde 15 Eylül’de görüldü. Mahkeme bir sonraki duruşmayı, zamanaşımının dolduğu 20 Eylül'den bir gün sonrasına bıraktı. Duruşmada konuşan Dicle Anter: “Musa Anter cinayeti 20 Eylül’de zamanaşımına uğrayacak. Ama insanlık suçlarında zamanaşımı olmaz, cinayetin aydınlatılması için mücadelemiz devam edecek.”
TIKLAYIN - "Biz artık gerçeğin açığa çıkmasını istiyoruz"
TIKLAYIN - “Zamanaşımının uygulanmaması diğer dosyalar için de emsal olur”
Dediği gibi de oldu, Anter cinayeti zamanaşımından düştü…
TIKLAYIN - Zamanaşımı uygulanması, hukuken neden yanlıştı?
İkinci önemli dava, Ankara faili meçhuller davasıydı: “Bu yargılama, sanıkları yargı eliyle aklamaktı. 'Suçsuz bulundu' denilerek aklanmış olacaklardı. Savcı hiçbir kez bir sanığa soru sormadı ya da mahkemeden delil toplanmasını istemedi. Savcının tek talebi, tutuklanmayan sanığın duruşmadan vareste tutulmasıydı.”
TIKLAYIN - "Devlet cinayetin failini bulamıyorsa fail bellidir"
TIKLAYIN - JİTEM davalarında her şey “kitabına uygun”
Ekim
Bartın, Amasra’daki Türkiye Taş Kömürü Kurumu’na bağlı (TTK) Amasra Taş Kömürü İşletme (TİM) Müessesesinde 14 Ekim, saat 18:15’te gerçekleşen iş cinayetinde 41 madenci hayatını kaybetti.
Bartın Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu yapan ÇHD, olayın meydana geldiği ocakta, işçi eksikliği, metan sorunu, kömür tozu sorunu başta olmak üzere çok ciddi ve ağır ihlallerin söz konusu olduğunu belirtti: ““İşçi sayısındaki eksiklikler, metan sorunu, kömür tozu sorunu başta olmak üzere Sayıştay, TKK faaliyet raporlarında ve birçok kurum ve kuruluş tarafından çeşitli yıllarda defalarca tespit edilmiş ve raporlanmıştır. Bu eksikliklerin yaratacağı riskler bilinmesine rağmen uzun yıllar boyunca giderilmemesi özellikle şüphelilerden üst düzey yönetim kadrosunda bulunanların kusur ve sorumluluklarını arttırmaktadır.”
TIKLAYIN - Şebnem Korur- Fincancı: Susmadığımı defalarca kez kanıtladım
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur- Fincancı tutuklandı, halen cezaevinde.
Mesleki ömrünü işkenceyle mücadeleye adayan Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’de işkencenin yaygın olduğu ve yetkililerin işkencenin üstünü örttüğü 1990'larda, işkenceyi saptayan raporlar verdi. Tıp etiği üzerine yazılar yazdıkça, devletin baskı ve engellemeleriyle karşılaştı.
Bu kez de TV’de tıbbi görüşünü açıkladığı için hapsedildi.
TIKLAYIN - Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı kimdir?
Adli tatil sonrası önceki ay başlayan yargılamalar, bu ayın bir diğer gündem maddesiydi.
TIKLAYIN - İstinaf: “Karanlık insan” demek hakaret değil
Sona yaklaşan ÇHD davasında sanık avukatlar, mahkemeyi yargılamaya devam etti.
“Kadrolu tanık” olarak bianet’in gündeme taşıdığı İ.Ö., 2000-2007 yılları arasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesinde Yardımcı İstihbarat Elemanı olarak çalışan İ.Ö.’nün ifadesine ulaştık. İfadesinde, Emniyet istihbarat personellerince, İstanbul’da suikast gibi yasadışı eylemlerde kullanıldığını anlatmıştı.
TIKLAYIN - Kadrolu tanık: Suikast emrini Ebru Timtik değil, polis verdi
İ.Ö., bir silahlı saldırıyla ilgili emri Ebru Timtik’in değil, istihbarat görevlisinin verdiğini söyledi. Adil yargılanma talebiyle başladığı açlık grevinde hayatını kaybeden Timtik’e yöneltilen başlıca suçlama da bu emri verdiği iddiasıydı.
Kadrolu tanık, Dink cinayeti faili Erhan Tuncel’i de öldürme emri aldığını, reddedince ölümle tehdit edildiğini anlattı.
TIKLAYIN - Tanık: Polis ifade alırken hamile ablamla tehdit etti
ÇHD davasının bir başka tanığı, kendisini hamile ablasıyla tehdit ederek ifade aldıklarını anlattı. Avukatlar hakkındaki soruşturma, bu ifade sonrası başlatılmıştı. İfadeyi alan savcı ve polisler daha sonra, FETÖ davası kapsamında, yasadışı delil üretmekle suçlandı.
TIKLAYIN - ÇHD davasında mahkemeye soru: Deliller dosyada yok, nerede?
Mahkeme sunulan dilekçede, delil kabul edilen dijital materyalin ne aslının ne kopyasının dosyada olduğu; hatta el koyma ve inceleme tutanakları ile kararlarının dahi dosyada bulunmadığı ifade edildi.
bianet yazarı ve çizer Ahmet Bilge, tutulduğu Elbistan Cezaevinde, “Bakanlıktan özel yetkiyle gelmiş görevlilerce” darp edildi. Bilge’nin el konulan eşyaları arasında, adres defteri de var…
Kasım
Şebnem Korur Fincancı, Sincan F Tipi Cezaevinden ilk söyleşini bianet ile yaptı: “Hakikat bizi insan kılar, hakikate ulaşma çabasıyla, bu çabanın bir sorumluluk olarak önümüzde durmasıyla… Bir mücadelenin konusu olduğu da muhakkak. Yılmadan mücadeleye devam etmek gerekir. Becket’in dediği gibi yenilebiliriz, bir daha yenilir, daha iyi yeniliriz belki ama bu yenilgiler geçicidir asıl yenilgi ise mücadeleden vazgeçmektir. Ben mücadeleden hiç vazgeçmedim ve biliyorum ki bu yolda edindiğim yol arkadaşlarım da vazgeçmezler. Sonunda kazanan, yaşamdan yana bir dünyayı var edenler bizler, bizim gibi mücadeleden vazgeçmeyenler olacak.”
TIKLAYIN - Şebnem Korur-Fincancı: Hakikat bizi insan kılar
TIKLAYIN - Avukat Meriç Eyüboğlu: "Karalama operasyonu yapılıyor"
TIKLAYIN - Kimi “muhalifler" söylediklerime katılmıyorlarmış!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye hakkında ikinci kez 18. Maddeden ihlal kararı verdi: Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekiliyken tutuklananların başvurusunda, Selahattin Demirtaş kararında da olduğu gibi, tutuklanmalarının siyasi saikle olduğuna ve 18. Maddenin ihlal edildiğine hükmetti.
Ayrıca, 13 HDP’li milletvekilinin haksız olarak tutuklandıklarına, tutukluluğun haksız olarak devam ettirildiğine, ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
TIKLAYIN - AİHM: HDP’li milletvekillerinin tutuklanması siyasi
Ekim ayındaki iş cinayeti, bu ay da haberlere konu olmaya devam etti. İş cinayetiyle ilgili, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üç ayrı gözlem raporu yayınladı: “Patlamanın etki alanı ve şiddeti gerçek ve aslî sorunun riskli çalışma altyapısında olduğunu gösteriyor. Ocak içerisindeki tehlikeli çalışma ortamı öngörülmüş olmasına karşın; TTK ve Amasra TİM Yönetimi tarafından mevcut tehlikelere tamamen kayıtsız kalınarak önlem alınmadı. İşçi sağlığı ve güvenliğini hiçe sayan, madencilerin hayatlarını önemsemeyen, altyapı yatırımı olmaksızın sadece üretim odaklı bir çalışma yöntemi benimsendi.”
Pandemi sonrası sadece yargılamalar değil, hapishane sevkleri de “hız kazandı”. Giderek artan bu sevkleri, CİSST Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut değerlendirdi: “Dışarda kendisi yoksullaşma yaşayan ve mahpusun da ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan aile üyelerinin bir de yol parasını karşılayarak görüşe gitmeleri zorlaştı.”
TIKLAYIN - “Ramazan Akyürek, DVD ile CD’yi değiştirdi, sahte delil üretti”
TIKLAYIN - ÇHD davasında savcıdan itiraz: Karar, usul ve yasaya aykırı
TIKLAYIN - ÇHD'li avukatları fişleyen polise 6 yıl hapis
TIKLAYIN - AYM’den ÇHD davasında tek cümlelik ret
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Büyükada davasına ilişkin temyiz başvurularıyla ilgili kararını 17 Ekim 2022’de verdi. Taner Kılıç ile ilgili “örgüt üyeliği” suçlamasıyla verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezasını “eksik araştırma” nedeniyle, diğer sanıklar Günal Kuşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran hakkındaki mahkumiyeti de “kanuna aykırılık” nedeniyle bozdu.
TIKLAYIN - Yargıtay Büyükada davasını esastan bozdu
Dosya, yeniden yargılama yapılması için ilk derece mahkemesi olan İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilecek.
Aralık
Prof. Dr. Şebnem Korur-Fincancı'nın yargılandığı davanın ilk duruşması 23 Aralık’ta İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Korur-Fincancı salona girdiğinde mahkeme salonunda alkışlar yükseldi.
Savcı, mütalaada iddianamede yer verilen ifadeleri tekrarladı ve "basın yoluyla örgüt propagandası" suçlamasıyla üst sınırdan cezalandırılmasına ve tutukluluğunun devamını istedi. İstediği oldu, tahliye kararı çıkmadı…
TIKLAYIN - Tutukluluğun devamına karar verildi, duruşma 29 Aralık'a ertelendi
TIKLAYIN - Korur-Fincancı Davası: "Karar önceden verilmişti"
TIKLAYIN - "Kavala ve Demirtaş'tan sonra üçüncü AİHS Madde 18 ihlali"
Gülten Matur 51 yaşında, annesiyle yaşıyor ve temizlikçi olarak çalışıyordu. İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğince 29 Kasım’da “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla tutuklandı. Hakimlikteki ifadesinde, gayriresmi şekilde 8 gün önce gözaltına alındığını, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü güne dek ağır işkence gördüğünü anlattı. Tutuklanma haberi ajanslardan, “Türkiye sorumlusu yakalandı” diye geçti.
TIKLAYIN - “Bilinmeyen yerde” falaka, askı ve elektrik işkencesi iddiası
Avukat Seda Şaraldı bianet’e yaptığı açıklamada “Türkiye sorumlusuysa neden halihazırda yargılandığı davada tahliye edildi, neden savcı beraatını istedi?” diye sordu.
TIKLAYIN - “Türkiye sorumlusuysa neden serbest bırakıldı, neden beraatı istendi?”
Gülten Matur, 20 Kasım’da gözaltına alınmış olmasına rağmen, 28 Kasım tarihli gözaltı tutanağını düzenleyen polislerin, “evrakta sahtecilikten” soruşturulmasını talep etti.
TIKLAYIN - Suç duyurusu yaptı: “Askı, falaka, cop ve elektrik ile işkence…”
Hayata Dönüş Operasyonu’nun 22. Yıldönümünde, “Hayata Dönüş Operasyonu / Koğuştan Hücrelere” kitabının da genişletilmiş baskısı yayınlandı. İlk olarak Aralık 2010’da okurla buluşan, Avukat Güçlü Sevimli imzalı kitap, yaşanılanların, kamuoyunun gözünden kaçırılan yönleriyle ortaya konması amacıyla yazılmıştı.
Operasyonlarda yaşanan hak ihlallerinin hukuki mücadelesini başından beri takip eden Avukat Sevimli, operasyonda hak ihlallerine maruz kalanların müdafiliğini yürütürken, bir yandan da operasyonun gizli bırakılan noktalarını aydınlatmaya çalışıyor.
TIKLAYIN - “Yargı 22 yıldır operasyonun ardındaki iradeyi koruyor”
Yeni Anayasa veya Anayasa değişikliği hem iktidarın hem muhalefetin gündeminde. “Kritik seçim” olarak görülen 2023 seçimi öncesinde, Türkiye’nin 101 yıllık Anayasa yolculuğunu derledik.
Yılı Yargıtay’dan iki olumlu kararla kapatalım:
Gazeteci Ece Sevim Öztürk’e Twitter hesabından yazdıkları nedeniyle “örgüt üyeliği” suçlamasıyla verilen 3 yıl 1 ay 1 günlük hapis cezası, Yargıtayca bozuldu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bozma ilamında, “yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanıkların cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaştırmayacağını” yazdı.
Kolyesi sebebiyle 10 ay hapis cezasına mahkum edilen Yavuz Baki’nin dosyasında Yargıtay, cezayı bozdu: “Oluşmayan suçtan beraatine karar vermek gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile mahkumiyet hükmü kurulması, kanuna aykırı.”
Bonus: Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan (TİHV) “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri”
(AS)