Dün akşam (12 Nisan) Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 1995’ten beri her yıl “Bu yıl son olsun” diyerek verdiği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri’nin töreni vardı. Yapı Kredi Kültür Sanat’taki törende ‘Yayınevi Ödülü’ Günışığı Kitaplığı’na, ‘Yazar Ödülü’ de PEN Türkiye ve Türkiye Yazarlar Sendikası’na gitti. Kitabevi Emek Ödülü’ne ise Malatya Fidan Kitabevi layık görüldü.
Kurum bir de Yayınlama Özgürlüğü 2022 Raporu tanıttı. Törene çok sayıda yazar ve gazeteci katıldı.
Törenin açılış konuşmasını Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı ve Uluslararası Yayıncılar (IPA) Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Kocatürk yaptı. Kocatürk konuşmasında başta okuma kültürü olmak üzere düşünme, okuma ve yazma özgürlüğünün hayatın temeline yerleşmesi gerektiğini dile getirdi.
Yayıncılığın her yıl katlanarak artan sorunlarla karşı karşıya olduğunu söyleyen Kocatürk “Kitap dünyamız, gittikçe artan ve bu yıl artık sektörümüzde olumsuz sonuçlarını çok somut biçimde gördüğümüz ağır ekonomik koşulların yanı sıra, okumayı ve yazmayı son derece zorlaştıran; düşünmeye, söz söylemeye, üretime engel olan sansürle ve kaçınılmaz olarak büyüyen ve hatta artık içselleşmeye başlayan oto sansürle sürekli olarak mücadele ediyor.” dedi.
Türkiye’deki yasaklarla beraber iktidarı eleştiren Kocatürk, 2022’den örnekler verdi. “Bu rapor döneminde özellikle öne çıkan bir başka konu ise, sansürün ve yasakların yalnızca yayıncılıkta değil, tüm kültür sanat alanlarında büyük ölçüde artmış olması oldu. Engellenen konserler, film gösterimleri, tiyatrolar; kıyafetleri nedeniyle ‘uygun bulunmayan’ kadın şarkıcılar, çevrimiçi şarkı listelerine verilen isimler nedeniyle açılan soruşturmalar... Tüm bunlar, ifade özgürlüğünün yaşamsal alanların pek çoğunda giderek daha fazla kısıtlanmakta olduğunu gösterdi” diye konuştu.
Kocatürk “Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar” sözleriyle de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesini hatırlattı.
Soysal: Zararımız umurumda değil, kitabı poşete sokmuyorum
Daha sonra sahneye Yayınevi Ödülünü almak üzere Mine Soysal (Günışığı Kitaplığı) geldi. Günışığı Kitaplığı’nın 2022’de ‘Çıtır Felsefe’ serisi için Brigitte Labbe’den çevirdikleri 7 kitap muzır neşriyat ilan edilmişti.
Soysal “Bu ödülü almak işin kitabımızın yasaklanması gerekiyor” dedi. Kitapların hiç kitap okumamış kişilerce hedef gösterildiğini ve yasaklandığını ifade etti:
“Günışığı kitaplığı 1996’dan bu yana çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatı kitapları yayımlıyor. Çocukları felsefeyle yakınlaştırmak için de 2006’den beri de Çıtır Çıtır Felsefe serisini yayınlıyoruz. Bugüne dek 33 kitabı Türkçeye kazandırdık. Pek çok yayınevini çocuk ve felsefe alanında çalışmaya ve bu konuda daha fazla iş yapmaya yönlendiren bir dizi oldu.
Peki sonra ne oldu da bugün buradayım? Efendim 20 Haziran 2022. Dizinin iki kitabı için sosyal medyada, yandaş medyada kurgulanmış, planlı bir kampanya başlatıldı.
Sadece dört gün sonra 24 Haziran'da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun dizinin 7 kitabını birden küçüklere zararlı, müstehcen bulduğuna ve ancak poşet içinde satılabileceğine ilişkin kararı Resmi Gazete'de yayınlandı.
Bugün tüm dünyada yayıncılar türlü zulme uğruyor. Sansürün bin bir çehresiyle karşılaşıyor. Ülkemizde de 2013’ten beri şahlanan, planlı, çıkar odaklı siyasi sansür toplumsal otosansürü sinsice inşa etmeyi başardı. Artık kitaplar belki de hayatında hiç kitap okumamış kişilerce suçlu gösteriliyor, şikayet ediliyor. Kitaplar, yazarlar, yayınevleri üstündeki baskı her geçen gün şiddetleniyor.
Fransa Eğitim Bakanı'nın kitaplarıyla çocuklara sunduğu katkılar nedeniyle ülkenin en yüksek nişanıyla ödüllendirdiği sevgili yazarımızın 7 kitabı birden ülkemizde poşete sokulmak istendi. Biz kitaplarımızı asla poşete sokmuyoruz. Dolayısıyla satıştan çektik. Ticari zararımız umurumuzda değil. Bizim kitaplarımız milyonlarca çocuğa, ebeveyne, eğitimciye hayatı anlayıp yorumlamak, tüm canlılarla empati kurmak, yeni bakış açıları kazandırmak becerisine sahiptir. Asıl suç yayıncılığı siyasi emeller uğruna okuma kültürünü bir kesimin ahlak kabullerine göre biçimlemeye çalışmaktır.
Oral: Acı çekiyoruz ama mücadeleden vazgeçmiyoruz
Yazar Ödülü ise PEN Türkiye ve Türkiye Yazarlar Sendikasına gitti. PEN Türkiye adına Zeynep Oral, Türkiye Yazarlar Sendikası adına da Adnan Özyalçıner ödülü aldı.
Oral PEN Türkiye Yazarlar Derneği’nin 1954’te Halide Edip Adıvar önderliğinde kurulduğunu belirtti. 12 Eylül Darbeyle kapatıldığını hatırlattı. “Yeniden hayata geçmesinde Yaşar Kemal vesile oldu” diyerek ödülü ona adadı:
Zor zamanlardan geçiyoruz. Son yıllarda çok şiddet gördük. Ayrımcılığı gördük. Bize benzemeyenin, bizim gibi düşünmeyenin ötekileştirilmesini gördük. Eleştiriye tahammülsüzlüğü gördük. İhaneti gördük. Yalanı, talanı gördük. Tehdit, baskı ve yasakları gördük. Son yıllarda tüm dünyaya egemen olan bir virüsün kimi ülkelerde hele hele otoriter, baskıcı, totaliter rejimlerde nasıl bir fırsata dönüştürdüğünü gördük. Daha yenilerdeyse ülkemizde insan yaşamını, doğayı yerle bir eden depremleri gördük.
Evet, acı çekiyoruz ama mücadeleden de vazgeçmiyoruz. Korkmuyoruz. Yaşama sevincini yok etmeye yönelik her haksızlığa, her baskıya, her şiddete göğüs gererek, mahkeme kapılarında zarar gören herkesin buluşmasını izleyerek, işimizi en iyi biçimde yapmaya çalıştığımız sürece yalnız olmadığımızı biliyoruz. Çünkü dayanışmanın gücünü gördük ve bu güce biz inanıyoruz.
Özyalçıner: Tek adam, tek düşünce döneminin sonu geldi
Adnan Özyalçıner de ödülünü aldıktan sonra şunları söyledi:
Düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa o ülkede insan hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Türkiye'ye Yazarlar Sendikası 12 Mart 1971 muhtırasının getirildiği o karabasan günlerin ardından kuruldu ve o günden bugüne türlü baskı ve yasaklamalarla yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, aydınlar hapislere sürüklendi, sürükleniyor. O günlerden bugüne baskıların getirdiği korku ve çekimsekliklerle haksızlıkların, yolsuzlukların, adaletsizliklerin önü açılıyor.
Sansür, otosansür uygulamaları yaşadık, yaşıyoruz. Her türlü bireysel ve toplumsal muhalefet, yalan haberi önleme bahanesiyle susturuldu, susturuluyor. Anayasamıza göre herkesin düşüncesini serbestçe ifade edebileceği ülkemizde şarkılarımızı da, türkülerimizi de söyletmiyorlar, dinletmiyorlar.
Yazar, sanatçı, gazeteci, yayıncı ve aydınlar olarak bize düşen temel hak ve özgürlüklerimize getirilen bütün baskı ve yasaklara karşı direncimizi o günden bugüne sürdürdüğümüzü ve sürdüreceğimizi yinelemektir. Çünkü özgürlük insan olmanın insanca yaşamanın biricik yoludur. Tek adam, tek düşünce döneminin sonu gelmiştir. Gelecek günler kitabın, düşüncenin, insanın özgürleşip çoğalacağı günler olmalıdır.
Polat: Artık olmayan bir kitabeviyiz
Emek Ödülü ise Malatya’ya Fidan Kitapevi’ne gitti. Ödülü Abdullah Polat aldı. Polat yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Kurulduğumuz günden beri hiçbir zaman kitapta ayrımcılık yapmadık. Her çeşit kitaba açığız diyen bir kitabeviyiz. Türkiye'deki her çeşit kitabı satıyor, her çeşit yazara saygı gösteriyor, birçok yazarı, birçok yayıncıyı misafir ediyoruz.
Ancak ne yazık ki şu anda yersiz, yurtsuz, kitaplarını sergileyecek bir yeri olmayan depremden zarar görmüş bir kitabeviyiz. Durumumuzu anlatmak için de öyle kendimizi acındıracak bir kitap evi değiliz. Fakat Anadolu'da artık kitapçılık denen şey öldü, bitti gibi geliyor bana. Çünkü Malatya denen ilde şu anda insan yok. 800 bin nüfuslu olan bir yerde ancak 40-50 bin kişi ancak var.
Kalanlar da kendi canlarının derdinde. Kitap satacak veyahut da kitapçığı devam ettirecek kimse bulamıyoruz. Ama bununla beraber biz sonuna kadar kitabının yanında olacağız. Kitapçılığı devam ettirmeye çalışacağız. Bizim bu durumumuzu göz önünde bulundurarak bize ödüle layık gören, bizi buraya davet eden Yayıncılar Birliği’ne teşekkür ediyorum.
(HA)