Adettendir bir yıl biterken değerlendirme yapılır. 2011'in değerlendirilmesini yıllar boyu yazılarıyla, yorumlarıyla, uzmanlık alanlarından verdikleri bilgileriyle bianet'e destek veren yazarlarının kaleminden yapmak istedik.
Tek bir soru sorduk: "2011 yılında Türkiye gündeminde sizi mutlu eden gelişme, olay nedir?"
Kolayca tahmin edileceği üzere ilk tepki "Var mıydı", "Bulmak zor, bir süre düşünmem gerekir", "Karanlık bir yıldı, yok sanki, bulursam yazarım" şeklinde oldu.
İşte bianet dostlarının 2011'de bulabildiği olumlu olaylar...
Ertuğrul Kürkçü'nün parlamentoya girmesi.
* * *
Son derece karanlık geçmiş bir yıl için ne kadar zor bir soru. İnan aklıma şu 3-5 olaydan başkası gelmiyor ve bu bile sivrisinekten yağ çıkarıyormuşum hissi veriyor bana:
- Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku milletvekillerinin Meclis boykotunu sona erdirip, meclise girmiş olmalarını 2011'de Türkiye gündeminde beni en çok mutlu eden gelişme olarak anıyorum. Yıllar sonra Leyla Zana'nın ve onunla birlikte Ertuğrul Kürkçü, Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder gibi isimlerim meclise (ve son ikisinin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na) girmiş olmalarını akan kanın durması açısından önemsiyorum.
- TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'in Rojin ile ilgili kullandığı "aşufte" sözlerinin ardından Başbakan Erdoğan'ın, eşi Emine Erdoğan ile birlikte Rojin'i arayarak üzüntülerini dile getirmiş olmasını hem kadın hem Kürt sorunumuz bağlamında Dersim özründen daha samimi, daha gerçek bir icraat olarak buldum ve gerçekten sevindim. Şahin hemen görevden alınsaydı daha çok sevinirdim...
- Kemal Burkay'ın dönmüş olmasına sevindim.
- Hopa ve Berna Yılmaz ile Ferhat Tüzer tahliyelerine çok sevindim (ama Berna konusunda tedirginim).
- Surp Giragos Ermeni kilisesinin restore edilip, dünyanın dört bir tarafından gelen binlerce Anadolu'lu Ermeni'nin katılımıyla açılmış olması ve kapısını ibadete arzu ettiği zaman açabilecek olmasına... bianet'in haberi Diyarbakır'da "Aleluya" Sesleri başlığı ile vermiş olmasına, açılışta Osman Baydemir'in yapmış olduğu konuşmaya çok sevindim.
* * *
Yeni bedelli askerlik düzenlemesi. Bu düzenleme içinde gelecek nesillerin menfaati adına son derece pragmatik bir mutluluk buldum. Çünkü hükumetin bu manevrası, Türkiye'de insanların "kutsal" olduğu için sorgulamak istemediği zorunlu askerlik hizmetinden sadece fakir insanların muaf olamayacağını aşikâr hale getirirken, "şehitliği" de sadece 30 bin TL'yi bir araya getirme gücü olmayanların nail olabileceği bir mertebe statüsüne soktu. Bunun, dünyanın gelişmemiş ülkelerinde daha yaygın olan zorunlu askerliğin Türkiye'de daha geniş kitleler tarafından sorgulanmasına vesile olacak bir tohum vazifesi göreceğini düşünüyorum.
* * *
2011 yılında beni pek mutlu eden gelişme, kuşkusuz İçişleri Bakanlığı'na İdris Naim Şahin gibi bir birikimin getirilmesiydi. Şahin'in sürece dair açıklamaları, olayları yorumlayışı, analitik düşünmesi, özellikle ülkede kangrenleşmiş Kürt sorununu çözüm adına yoksayan yaklaşımı; barışa, demokratikleşmeye ve huzura dair özlenen tabloya çok da uzak olmadığımızı muştuluyordu(!) Yılın son günlerinde zirve yapan "terörün arka bahçe tanımı" ise muhteşemdi (!) 2012'de de kendisinden aynı performansı beklediğimizi belirterek sayın İdris Naim Şahin'i huzurlarınızda tebrik ediyorum.
* * *
Çocukken 21. yüzyıla girdikten sonra ülkemizde her şeyin değişeceğini ve gelişeceğini zannederdim. Yıllar geçti büyüdüm ve hatta yaşlandım, bir de baktım ki evet teknolojik olarak gelişiyorduk ama insani değerler özellikle de vicdan olarak geriliyorduk. Bu vicdani gerileme 2011 yılında sanırım zirveye ulaştı. Zirve diyorum ve umut ediyorum. Çünkü bir sonraki yıl beterin beteriyle karşılaşmak istemiyorum. Anlayacağınız neredeyse 2011 yılında Türkiye gündeminde beni mutlu eden hiçbir gelişme olmadı diye düşünecektim ki birden geçtiğimiz haftalarda yargıdan vicdanlı kararlar gelmeye başladı. Mahkemeler, Antalya, Erzincan, Trabzon, Giresun ve Rize'de toplam dokuz HES projesi için durdurma ve iptal kararları verdi. Bu beni çok mutlu etti. Çünkü insanların alıştıkları doğal bir çevre var. HES'ler bulundukları yerlerdeki doğal hayatı altüst ediyor. Bu kötü etkileşim aslında sadece küçük bir bölgeyi değil tüm ülkeyi hatta kıtayı etkiliyor. İnsanlar büyük kentlerde organik sebze, meyve, et ve de bilumum gıda maddesi bulmaya çalışırken ülkemizin en verimli, en temiz tarımın yapıldığı toprakları HES uğruna yok edilmek isteniyor. Bu iptal ve durdurma kararları beni biraz olsun 2013 yılı için umutlandırdı. Biliyorsunuz HES projelerinin gerçekleşmesi için ÇED raporu gerekiyor. Bu raporun alınması için gerekli şartların oluşturulmasına sivil inisiyatifle mani olmak mümkün. Bunun üzerine bazı valilikler HES yapımı için ÇED gerekli değildir kararı almışlardı. Ve bu kararla birlikte çok üzülmüştük. Ancak mahkemenin valilik kakarını iptal etmesi bize Türkiye'nin o kadar da sahipsiz olmadığını hissettirdi. Böylece HES'lerin çevreye vereceği telafisi imkansız zararların önüne geçilmiş oldu. Şimdi sıra uzun tutukluluk süreleriyle ilgili vicdanlı kararlar vermekte...
* * *
Bana göre 2011'in yurdumuzdaki en heyecan verici olayı dünyanın dört bir yanındaki "Gençlik Protestosuna" Türkiye'den katılan seslerdir. Boğaziçi'de öğrencilerin Starbucks İşgali, ülkemizde çok uzun zamandır var olan bir potansiyel enerjinin kinetiğe dönüşmesinin ilk sinyalidir bu nedenle. 12 Eylül sonrası başlayan kış ayazından sonra yaklaşan baharın ilk çiçek açan tomurcuklarıdır bu işgal. Güneşin boğazın semalarında görünmesi ve İstanbul'dan sonra tüm yurdu ısıtacağının müjdecisidir bizlere.
* * *
Hatırlayabildiklerim arasında gecen yıl beni sevindiren birbirine benzeyen iki olay var. Birincisi Türk-İş kongresinde bir grup delegenin iktidar adına kongreye katılan sözcüleri dakikalarca protesto edip sloganlar atarak konuşmalarına izin vermemeleri ya da bu protestolar karşısında konuşmalarını kesmek zorunda bırakmalarıydı. Bu tavır işçiler adına doğrudan bir kazanım getirmemiş olsa da, farklı kesimlerin verdiği haklar mücadelesinde, iktidar sahiplerine karşı uygulanması gereken direk ve açık tavrın minik bir temsilcisi olduğu için beni sevindirdi. Ayni şekilde, Van da yaşanan ikinci depremden sonra Van'da şov yapmaya niyetlenen iktidar heyetinin depremzedeler tarafından aynı açıklıkta ve kararlılıkta protesto edilmesidir. Bu iki olayda iktidar sözcülerinin demagojik söylemlerini ve ülkedeki sorunların siyasal sorumluluğundan kaçan tavrını teşhir etti. Bu tavrın aynı netlikte ezilenlerin eylemliliklerine yansıması dileğiyle.
* * *
"2011 yılı içinde o denli çok mutsuzluk yaşadık ki; Mutluluk kavramsal bir metafor olmaktan öteye gidemedi..."
* * *
2011'de karamsar olmak için sayısız neden arasında beni mutlu eden en büyük gelişme, Ahmet Şık'ın el konulan kitap taslağının "000Kitap" adı altında 125 kişinin imzasıyla basılması ve bir de üstüne üstlük çok satılan kitaplar listesinin zirvesine oturmasıydı. Gazetecilerin tutukluluğu ifade özgürlüğü için mücadele eden kitleyi de birbirine yaklaştırdı ve kenetlendirdi. 2011'de en koyu karanlıklardan bile ışık sızabileceğini görmüş olduk.
* * *
2011 yılında beni sevindiren en önemli gelişme; Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun seçim başarısıydı. Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve Leyla Zana gibi isimleri mecliste görmek beni çok umutlandırdı.
* * *
Ekonomik ve siyasi açıdan pek parlak bir yıl geçirmedik. Belki de sinema yazarı olduğum için beni diğerlerinden daha mutlu eden gelişme 64. Cannes Film Festivali'nde Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filminin "Büyük Jüri Ödülü"nü Jean- Pierre ve Luc Dardenne kardeşlerin Bisikletli Çocuk filmiyle birlikte paylaşması oldu.
* * *
"Hopa olaylarının Ankara'da AKP binası önünde protesto edilmesinden sonra 22 si tutuklu 28 öğrenci hakkında açılan davanın 9 Aralık'da yapılan ilk duruşması... O duruşmayı bizzat izlemiş olmasam belki de 2011 den iyi bir şey hatırlamakta güçlük çekecektim. Bir duruşma insanı nasıl mutlu eder diyeceksiniz. Hepsi tahliye edildi ama beni ve o salondaki yüzlerce izleyiciyi asıl heyecanlandıran başka bir şeydi.
Bir protesto gösterisine katıldıkları için, polis otobüslerinde saatlerce dövüldükten sonra 6,5 ay hapis yatırılan ve haklarında özel yetkili mahkemede gizli terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 52 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 20'li yaşlarındaki bu gençler, mahkemede savunma değil iddia makamı olmayı başardılar. Yargılamayı, izleyen herkesin gözü önünde ve vicdanında tersine çevirdiler. Kendilerine yapılanların hesabını sormakla kalmayıp, halkın da hakları olduğunu ve bunları savunmak kadar meşru bir şey olamayacağını öyle güzel, öyle içten, öyle net, öyle inanarak anlattılar ki!"
* * *
"Twitter ve benzeri alternatif medyalarda muhalefetin yükselişi. Belki bu sayede, dededen kalma paçavralardan kurtulma ihtimalimiz doğacak."
* * *
Van'da enkaz altından çıkarılan çocuklar.
* * *
Van depreminden sonra enkaz altından çıkarılan Azra bebeğin görüntüleri beni çok mutlu etmişti. Annenin çocuğu nasıl beslediğine ilişkin anlatımları da buna eklenince bu çocuk hayat demek, umut demek diye düşünmüştüm.
* * *
Pınar Selek hakkında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vermiş olduğu beraat kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle bozulmuştu. Bozma kararına karşı onama talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan itiraz, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmiş olmasına rağmen, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Pınar Selek hakkında vermiş olduğu beraat kararı konusunda direnme kararı verdi. Bu karar 2011 yılında adalete dair bir umut oldu.
* * *
* başbakan erdoğan'ın seçim gecesi yaptığı balkon konuşmasındaki sonradan "fos" çıkan barış vurgusuna sevinmiştim.
* ertuğrul kürkçü'nün milletvekili seçilmesi ve meclise gitme konusundaki tartışmaların sonunda meclise katılımlarına sevindim.
* sağlık alanında sekiz yıldır uygulamaya konulan "dönüşüm programı"yla ilgili yılın son döneminde, bu programın db, imf ve dtö'nün direktiflerine uygun şekle getirilmesi ve bu ilişkinin görünür kılınması beni mutlu etti
* türkiye'deki kürt gerçeğini ve burada 30 yıldır süren "savaş"ın sonuçlarıyla ilgili filmlerin sayıca çoğalması ve izleyici bulması beni sevindiren bir olaydı.
* yıl içinde yayınlanan pınar selek'in "yolgeçen hanı" adlı romanı ve bunun insana, geleceğe umudu besleyen ve çoğaltan bir roman olması beni mutlu etti.
* * *
2011'de siyasal olarak beni sevindiren olay BDP'li bağımsız milletvekillerinin tüm baraj ve engellemelere rağmen Meclis'e girmesi oldu. Özellikle Leyla Zana ve Sırrı Sakık'ı yeniden Meclis'te görmek demokratik temsil açısından çok mutlu etti beni. Ertuğrul Kürkçü gibi bir solcunun da Meclise girmesi, ayrıca mutluluk verici.
2011'de beni kültürel anlamda mutlu eden olay, "Çoğunluk", "Zenne", "Bir Zamanlar Anadolu'da" gibi çok başarılı, yerli sinema eserlerini izlemek oldu.
* * *
Sevgili bianet;
Bana yönelttiğin "2011 yılında Türkiye gündeminde sizi mutlu eden gelişme, olay nedir?" sorusu afallattı beni; laf aramızda.
Öğretilmediği ya da reva görülmediği için mutlu olmayı beceremeyen ve toplumsal bellek arızası nedeniyle her şeyi çabucak unutan bir milletin ferdi olarak "Var mı(ydı) ki?" diye sordum kendime; hemence.
2011'den aklımda sadece kavga, şiddet, adaletsizlik, yoksu(l-n)luk, Van depremi ve yarattığı toplumsal ve siyasi deprem, giderek artan nefret söylemi vs. kaldı; çünkü.
Ardından hatırlama babında "Bir bak sanal aleme neler olmuş" dedim kendime. Okuduklarım haksız çıkarmadı beni.
Derken, posta kutumda Umut'tan gelen e-postayı gördüm. Okudum hızlıca.
"Erçiş'te deprem bölgesinde çalışırken, çadır tespiti için gittiğim virane evin sahibi Selo Dayı, bahçesindeki ceviz ağacından kopardığı 20-25 tane cevizi sırt çantama atmıştı. Kim kime yardım ediyor diye sormuştum kendime.
Yakınlarını kaybeden, evi yıkılan, sahip olabildiği her şeyi yok olan yaşı altmışlardaki Selo Dayı kendisini anlayan ya da en azından anlamaya çalışan birine verebileceği tek şey olan cevizi sunmuştu.
O cevizlerden beş tanesini saklamıştım.
Hastanedeki masamın üstünde duruyor; döndüğümden beri. Kalorifer sıcağı bunalttı beni; az önce. Havalandırmak için pencereyi açmaya kalktığımda gözüme ilişti cevizler. Selo Dayı ve torunu Berivan "N'apıyor acaba Van ayazında, buzunda; ben burada sıcaktan bunalmışken" diye düşündüm. (...)
O cevizlerden birini sana vereceğim; yeni yıl hediyesi olarak. Ekte suretini gönderiyorum. Kabul oluna...
O cevizin tadında ve anlama-anlaşılma önündeki barikatların yıkıldığı bir yıl olsun sana"
Sağ ol sevgili Umut arkadaşım. Umut oldu(n) benim için. Ve bianet'e vereceğim yanıt için yol gösterici.
Evet; sevgili bianet; sorunu yanıtlıyorum...
Cevap 1/a - 2011'in bana mutluluk veren en önemli olayı(olgusu mu demeli yoksa); "şer"den çıkan "hayır". Van Depremi "şer" ama getirisi olan toplumsal dayanışma "hayır" çünkü.
Milliyetçi ve ırkçı güruha aldırmayıp ülkenin -hatta dünyanın da- her bir yanından örgütlü ya da bireysel olarak, lokmasını, hırkasını, parasını, evini oradakilerle paylaşanlar... Onları anlamaya çalışanlar... Onlar için yapabileceği her şey için çaba harcayanlar... Bana "hayır" dedirtiyor..
Cevap 1/b - Deprem nedeniyle hayırlara vesile olan sosyal medyanın (özellikle twitter) gücünün cümle aleme kabul ettirilmesi. Mülga sosyal hizmet kurumu yerine sivil -ve de sanal- sosyal hizmet kurumunun oluşması.
Cevap 1/c - Deprem nedeniyle "kamu"da oluşan arızaları tamir eden sivil halk.
Cevap 1/d - Deprem nedeniyle bütün ülkeyi saran kardeş kokusu.
Cevap 1/e- 2011'nin en kötü olayının bazılarına insan olmayı hatırlatması, çoğunluğa ise insanlığının arttırmasına vesile olması.
Cevap 1/f- Depremin sonrası sıcak dönemdeki duyarlılığın azaldığından hareketle unutturmamak için çaba harcayan insanların var olduğunu bilmek.
Cevap 1/g- ( Silgi izi var burada. İsteyen bir şeyler yazabilir.)
Sevgili bianet;
2011'de deprem dahil daha bir sürü şeye rağmen "Umut, ille de umut" demeyi sürdürenler 2012'de "Umut, umut, ille de umut" demeye devam etme sözü verirlerse eğer; ben de onlara birer ceviz hediye edeceğime ben söz veriyorum.
***
Çok düşündüm, "iyi olan bir şey" aklıma gelmedi. Yahu bari bir liste yollasalardı, aralarından seçerdim, diye düşündüm.
Benim liste yapacak durumum yok maalesef... Aklıma "iyi ki oldu yahu" diye bir şey gelmediği için...
Bir tek, "Suriyeli mültecilere kapıları açmak" çok önemli bir insanı yardım idi ve çok hoşuma gitmişti, onu hatırlıyorum. Ama benimkisi biraz hafıza özürlü olmamdan da kaynaklanabilir.
* * *
Sanırım en azından "gerçekten çalışan" bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın atanması kadına karşı şiddet hususunda önlem alınabilmesi açısından olumlu sayılabilirdi. Ayrıca gerçekten büyük bir gelişme kaydedilemese de azınlıklar ve Türkiye geçmişi hakkında nispeten daha özgürce konuşulabiliyor olması; geçmişte yaşanan katliam ve soykırımlardan -hala inkar ediliyor da olsalar- artık bahsedilebiliyor olması dışında başka hiçbir şey bana ülkede olumlu ve huzurlu bir hava estiğini hissettiremedi.
* * *
"Bedelli askerlik yasa tasarısının konuşulduğu sıralarda, bir kaç günlük bile olsa vicdani reddin Türkiye'de tartışılabilmesi, ferahlatan bir gelişmeydi."
* * *
Doğrusu zor bir soru... İnsanı mutsuz kılan bunca gelişme ve olayın yaşandığı bir coğrafyada daha da zor...
Çünkü beni sevindiren mutlu kılan her gelişme ve olayın egemenleri müthiş üzdüğünü mutsuz kıldığını görüyorum. Bu da sınıf çelişkisi olsa gerek...
Mesela benim açımdan Demokrasi güçlerinin, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok'u adı altında bir araya gelmesi ve 12 Haziran Genel Seçimleri'nden başarıyla çıkması mutluluk vericiydi. Söz konusu Bloğun genişleyerek Halkların Demokratik Kongresine dönüşmesini de sevindirici bir gelişme gördüm.
Kürtlerin kendi geleceklerini özgürce belirleyebilmeleri ve sınıf mücadelesinin daha da güçlenmesi açısından böylesi birlikteliklerin daha da güçlendirilmesini ihtiyaç olarak görüyorum...
Türk-İş içinde 10 sendikanın, Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP)'nu oluşturmasını da sınıf mücadelesi açısından olumlu bir gelişme olarak görüyorum.
Kamu emekçileri hareketinin motoru olan KESK'in, özgücü temelinde 21 Aralık Grevi'ne gitmesi de öyle... Bütün bunlar 2011 yılının sevindirici gelişmeleri...
Devletleşen AKP'nin, başta Kürtler olmak üzere, bütün ezilenlere ve kendinden olmayan herkese karşı saldırılarda "ustalaştığı" bir süreçte 2012 yılına giriyoruz. Mevcut birliktelikleri güçlendirerek yeni birliktelikler oluşturmak, çatışma alanlarını örgütleyerek, 21 Aralık Grevini aşarak ve mücadeleyi yükselterek sınıfsal mutluluğu yaşamak dileğiyle...
* * *
2011'de beni en mutlu eden şey, Ahmet'in hala tutuklu olarak yargılanmasına neden olan kitabının yayımlanmış olması.
Ancak bu buruk bir mutluluk olduğu için en çok mutlu olduğum olay olarak Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü'nün Meclis'e girmesini söyleyebilirim.
* * *
Beni 2011 yılında mutlu eden en önemli olay Leyla Zana'nın yeniden milletvekili seçilerek meclise dönmesi oldu. Leyla Zana bundan tam yirmi yıl önce 20 Ekim 1991′de Kürtlerin ilk kadın milletvekili olarak seçilmiş, 6 Kasım 1991'de başında sarı, kırmızı, yeşil bir saç bandıyla kürsüye çıkıp yemin etmişti.
Yeminin sonunda anadili Kürtçeyle önemli bir noktanın altını çizmişti: Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm (Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum). Ancak 4 Mart 1994′te milletvekili dokunulmazlığı kaldırılır kaldırılmaz 5 milletvekili arkadaşıyla beraber TBMM'de polis tarafından derdest edilip karga tulumba götürüldü. Sonra 15 yıl ceza aldı, uzun yıllar cezaevinde kaldı.
Şimdi yirmi yıl sonra, onca bedelden sonra, Leyla Zana'yı yeniden mecliste görmek "Kürtler vardır, Kürtler halktır, Kürtçe anadilimizdir, burası ülkemizdir, bunlar hakkımızdır" diye başlayan uzun, köklü, haklı, derin, tartışmaya kapalı bir gerçekler silsilesinin sürekli dile gelmesi, ete kemiğe bürünmesidir. Sonsuz kadar uzun bir haklılığın bir Kürt kadınında, Leyla Zana'da vücut bulmasıdır.
Perulu yönetmen Javier Corcuera'nın 2000 yılında çektiği Dünyanın Arka Tarafı isimli belgeselinde anlattığı üç hikayeden biri Leyla Zana'nın hikayesiydi. Bölümün finalinde bir Kürt kadını, o sıralar hala cezaevinde olan Leyla Zana için benim de canı gönülden katıldığım sonsuzluk kadar uzun şu cümleyi söylüyordu: "Orada bin yıl bile tutsalar, bin yıl da geçse, o hep bizim vekilimizdir."
* * *
Toplumsal açıdan, kendi gözümde, ancak bir olumsuzluğu iyiye yorabiliyorum. O da, onca mesleştaşımızın tutuklu kalışı ve tutukluluk dayanaklarının 12 yıl sonra yeniden yaygın bir meslektaş dayanışmasına neden olmasıdır. En son 1999'da benzer bir dayanışma tutuklu gazeteciler için Şartlı bir "Af Yasası" getirmişti. Dileyelim ki, 2012 bu kez af yasası değil özgürlük ve demokrasi getirsin!
* * *
Sorunuz üzerine düşündüm maalesef bir çırpıda yanıt bulamadım. Benim bu olumlu olay veya gelişme bulamamam 2011 yılında hem dünyada hem de ülkede pek çok üzücü olay meydana gelmesindendir. İnsanlık için zor bir yıl oldu. Van Deprem'i çok üzücüydü ancak bunun hemen devamında Türkiye'de özellikle sosyal medya kullanılarak insanların yardım için tek yürek olması beni mutlu eden bir gelişmeydi. PKK ile TSK çatışmasının hemen ardından hem politik aktörler hem de medyanın "bölücü", kin ve nefreti kışkırtıcı dili çok rahatsız ediciydi. Bana göre Van Depremi sonrası halkın aslında birbirleriyle meselesinin olmadığı ve paylaşma sıkıntısı yaşamadığı görüldü. Ben bunun çok önemli ve birlikte yaşama kültürü açısından da önemli bir gösterge olduğu kanaatindeyim.
* * *
Selma Toluay / Mor Çatı gönüllüsü
2011 yılı kadınlar için diğer yıllardan farklı değildi, kadın cinayetleri ve erkek şiddeti hız kesmedi, yasalarda verilen sözler kağıt üzerinde kaldı, şiddet yasasında hükümet taslağından bile geri adımlar atılmaya çalışılıyor. Bütün bunlara karşın 11 Mayıs Çarşamba akşamı biz İstanbul'da Taksim Meydanı'nda toplandık. Başka kentlerde başka kadınlar başka meydanlarda... Ertesi gün Ayşe Paşalı'nın karar mahkemesi vardı ve 7/24 nöbetteydik. Hava bahar akşamlarından beklenmeyecek kadar soğuktu. Coşkumuz bizi ısıttı. Meydana kocaman bir perde ve 3G bağlantısı kuruldu. Diğer illerde bizim gibi nöbette olan kadınlarla sabaha kadar birbirimizi gördük, duyduk, aynı heyecanı paylaştık. Erkek egemen sisteme, bu sistemin tüm mekanizmalarına, soğuğa inat, dayanışma zinciri oluşturmuştuk. Geceleri de sokakları da, meydanları da istedik, 'yasta değil, isyandaydık'.
* * *
"Ne olursa olsun, tıpkıbasım mevsimler, tıknefes tekdüzelikler tazelenmeli, yürek artık çoraklaşmış vuruşlardan arınmalı, kapılar bakire beklentilere açık tutulmalıdır. Suyu çekilmiş coşkular altüst edilmeyi arzular. Kronik yaşam akut hecmeler arar. Artık yeni bir yılın vakti gelip çatmıştır." Bu sözler Nadir Paksoy'un "Gezgin Bir Hekimin Dünyası" kitabından. Kitabı bitireli birkaç ay oldu ama hakkını veren dil paylaşılmayı da hak eder. Aynı duygular, beklentiler içerisinde altına imzamı atarım.
Sabitlenmiş, muayyen gün olarak belirlenmiş yıl başı meselesine gelince...
Yılın başı-sonu ne zamandır konusunda dinler uyuşmuyor. Bilimin tayin ettiği de benim hesabıma uymuyor. O yüzden kimseyi kırmaya gerek yok. Her yıl başı-yıl sonu denilen zamana fitim.
Sorduğunuz soruya gelince...
Sözleşmeli erbaş alınacağının haberinden sonra beklenen rağbeti görmediğini duyunca "Her Türk asker doğmuyormuş demek" diyerek sevindim. Müge Anlı'nın ırkçılık cezası almasına sevindim. Banu Güven'in NTV'den ayrıldığını duyunca da sevindim. "Hooop 1 dakika" diyebildiği için. Bu lüksü olmayan gazetecilere, televizyonculara üzülüyorum. Ataması yapılan öğretmen arkadaşım Zeynep için sevindim. Erdoğan, Arat Dink'e tesüf ettiğinde çok güldüm. Grup Yorum konserinde İnönü Stadyumunu dolduran binlere sevindim. Eylem alanlarında gördüğüm insanlara sevindim. Bütün HES direniş haberleri iştahımı açtı, çayımı keyifle yudumlamamı sağladı. Allahın suyunu daha bir sahiplendim. Örgüt üyeliğinden suçlanan öğrencilerin arkadaşları için örgütlenmelerine seviniyorum. Aklıma gelen ilk bunlar.
Bunun dışında ateş düştüğü yeri yakar elbette. İçinizin yandığını söyleseniz de birkaç dakika sonra unutuverirsiniz. Hayata karışır, gülersiniz. Espriler yaparsınız. Kaybettiğimiz 35 canın acısının içimde olduğunu söyleyebilirim sadece. Baş sağlığı dilemeyi pek sevmem. Hele ki ölümü yakıştıramadığım genç bedenler için hele ki faili belli ölümlerde. Öfkeliyim sadece. (HK)