Latin Amerika 2010'a nasıl bakıyor?
Latin Amerika'dan 2010'a bakmak için 2009'un nasıl geçtiğini anlamak gerek. Aslında 2009'da ABD arka bahçesine geri döndü. ABD müdahaleciliğinin 2009'da iki önemli hamlesi oldu: Birincisi Honduras'ta düzenlediği darbeydi. İkincisi Kolombiya'da yedi askeri üs kurma girişimi.
Gerçi ABD daha önce başka denemeler yapmamış değildi. 2002'de Venezüella'da denedi, Bolivya'da denedi. Honduras'ta başardı. Darbe için aslında elle tutulur bir yerel gerekçe yoktu. ABD için gerekçe Başkan Zelaya'nın ALBA'nın (Amerikamız Halklarının Bolivarcı İttifakı) peşine takılması ve ülkedeki üslerde yasadışı olarak bulunan 700 ABD askerinin varlığına son vermesiydi. Zelaya'nın ABD'nin Panama'daki kötü ünlü işkence eğitim merkezi Amerikalar Okulu'ndan gelme Genelkurmay Başkanı'nı emekli etmesi de, hepsi aynı okuldan olan komuta kademesinin darbe için harekete geçmesi için bahane oldu. Ama hiç beklenmeyen gelişme halkın böylesine güçlü karşı koyuşuydu.
Direnişin merkezinde hangi güçler var?
Simgesel olarak Başkan Zelaya. Ama çok yaygın ve parçalı hareketlerin toplamından oluşan Honduras Darbeye Karşı Direniş Cephesi sürdürüyor mücadeleyi. Örneğin, Direnen Feministler, Tarım İşçileri Komitesi, Direnen Kadınlar, Siyah Kardeşlik Örgütü, Honduras Halk ve Yerli Örgütleri Vatandaş Konseyi gibi kuruluşlar; Berta Cáceres, Teresa Reyes, Alfredo Lopez, Via Campesina'dan Rafael Alegria gibi şahsiyetler var. Daha önceden deneyimleri olmayan, mücadeleyle ortaya çıkan, her mücadeleyle yeniden örgütlenen yapılar bunlar. Halk çok güçlü bir direniş gösterdi. Barışçı ama çok kararlı bir direnişti bu.
Nasıl sürüyor direniş?
Cuntanın düzenlediği başkanlık seçimlerine hakın yüzde 65'i katılmadı. Cuntanın toplumu militarizasyonuna karşı evlerde oturmayı tercih ettiler. Ben seçimde Honduras'taydım. Sokaklarda gösteriler, protesto eylemleri bekliyordum ama, insanlar sadece evlerinde oturdular hiç birşey yapmadılar. Bu şekilde davranmalarının politik önemi ertesi gün ortaya çıktı. 4 milyon 600 bin seçmenden yalnızca 1,5 milyonu oy kullanmıştı. Oy kullananlar "Honduras için oy verdik" diyerek birbirlerine boyalı parmaklarını gösterirlerken; ertesi gün halk sokakta ellerini gösteriyordu: "Bizim ellerimiz temiz" diye. Bu şekilde inisiyatif yeniden direnişin eline geçmiş oldu.
Kolombiya'da durum nasıl?
ABD burada henüz tam başaramadı. Yedi askeri üs açmaya karar verdiği Kolombiya henüz gerillanın ülkenin kalbini elde tuttuğu bir ülke. ABD bu üslerle Venezüella ve Bolivya'nın petrol ve doğalgazını, Ekvatoru; ilaç endüstrisinin hammadde deposu yağmur ormanlarını, suyun kaynağı Amazon'u ele geçirmiş olacak. Chavez'i çok şiddetli bir tepki göstermeye ve Kolombiya'ya savaş ilan etmenin eşiğine getiren şey de buydu.
ABD insiyatifinin karşısındaki ALBA'yı nasıl anlamalı?
Bir yıl öncesine gidersek, Chavez hükümetinin Latin Amerika Serbest Ticaret Örgütü ALCA'yı çökertmiş olduğunu göreceğiz. Chavez'in dünya için büyük önemi de burada, neoliberalizmin aralarında AB, NAFTA, APEC'in de olduğu sac ayaklarından birini çökertmiş oldu. Zapatistalar'ın 1 Ocak 1994'te San Cristobal Las Casas'ı ele geçirerek NAFTA'ya bayrak açmaları gibi Chavez'in öncülüğündeki Bolivarcı hareket de açtığı bayrakla ALCA'yı çökertti ve kapitalist krizi bir yıl erkene taşıdı. Sırf Güney Amerika ülkelerinin kasasındaki 400 milyar doların ABD'ye akmaması krizi tetikledi. Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay, Venezüella, Bolivya, Nikaragua, Küba, Dominik ve Ekvator, Antigua ve Barbuda, ile Saint Vincent ve Grenada'nın ALBA çevresinde birleşmesi, ALCA'nın çöküşüyle el ele gitti.
Küba Latin Amerika'ya tamamen entegre oldu mu?
Kesinlikle oldu. ABD yanlış politikalarıyla, Chavez'in güçlenmesinin yanı sıra Küba'nın tecritten çıkmasına da yol açtı.
Küba şimdi Latin Amerika'nın en prestijli ülkesi. Ekonomik olarak da ayağa kalkıyor. 1999'da gittiğimde Küba'da tavuklar çok cılızdı. Şimdiyse çok besili! 10 bin hekimi Venezüella'da çalışıyor sadece. Chavez, onların ücretlerinin yanı sıra, hekim başına her ay 750 dolar ödüyor
Burada bir de MERCOSUR'dan söz etmemiz lazım. Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay, Bolivya, Şili, Kolombiya, Ekvator, Peru ve Venezüella'nın oluşturduğa MERCOSUR, ALCA'ya alternatif, bir ekonomik serbest pazar anlaşması. Kıtanın büyük abileri Brezilya ve Arjantin'in başını çektiği, ABD ile ALCA gibi doğrudan doğruya "enseye vur lokmayı al" ilişkisi yerine, Avrupa Birliği gibi ABD karşısında kendi hakimiyet alanını özerkleştiren bu birlik şimdi inisiyatifi ALBA'ya kaptırmak üzere. ABD aslında kıtada kalmak için MERCOSUR'a sarılmak ve Brezilya'yla iyi geçinmek zorunda. ALBA ilk ortaya çıktığında onun bir kültürel birlik olarak kalacağını söylüyorlardı. Ama, Venezüella'nın petrolü, Bolivya'nın doğal gaz kaynakları, Chavez ve Morales'in kıta çapında artan nüfuzlarıyla ALBA artık o kadar güçlü ki, her yerde sağcı hükümetler, yerel rakiplerle değil Chavez ya da Morales'le mücadele ettiklerini düşünüyorlar. Sadece Honduras'ta değil el Salvador'da da, sağcılar "Chavez burada kazanamayacak demek zorunda hissediyorlar kendilerini
Chavez'in "21 yüzyıl sosyalizmi", "5. Enternasyonal" çağrısı ve diğer deneyimleri kıtasal sınırlılıklarla mı malul yoksa dünyanın geri kalanının da bunda öyküneceği bir şey var mı?
Chavez kendi durumunun sadece ülke içindeki mücadelelerle değil, dünya çapındaki gelişmelerle doğrudan ilgili olduğunun tamamen farkında. Adına "sosyalizm" dediği yolda yürümeye devam etmezse iktidarda kalamayacağının, giderek radikalleşmeye mecbur olduğunun da çok farkında. Başka çaresi de yok.
Öte yandan, bize nasıl görünürse görünsün, ne kadar tartışılır olursa olsun, sadece Venezüella'da değil, örneğin Nikaragua'da da Sandinist devrim şimdi kendini ifade ederken Hıristiyanlığa ne kadar atıfta bulunursa bulunsun, o halkların ALBA ittifakı etrafında odaklanan hareketlere bakışı başka. "Kime oy verdin" dediğinizde, "Chavez'e", "Morales"e, "Ortega"ya, "Mojica'ya" diyorlar. "Bugüne kadar yoksullar için bir tek onlar bir şey yaptı."
Latin Amerika'daki sol hükümetler silsilesi halkın gündelik yaşamında gözle görülür bir farka yol açtı mı?
En azından Venezüella'da kesinlikle. İlk defa petrol gelirinin önemli bir kısmı yoksullara harcanıyor. "ILO'da kara listeye girmiş" diyorlar ama 500 işçinin çalıştığı bir fabrikada 251 işçi imza toplayıp başvurduğunda fabrikanın kolektif sahipliğini devralabiliyor. Bu dünyanın başka neresinde var?
Ben orada iken büyük bir demir-çelik fabrikasının, Japonya merkezli Sidor'un hadeehanesi işçilere devrediliyordu. Bunun çekimlerini yaparken, Japon patron da fabrikanın kendisine kalan bölümünü denetliyordu. Akvaryum içindeki aptal kırmız balıklar gibi olan biteni bürosundan seyrediyordu. Eğitim ve sağlık programları da çok önemli. Sadece 1,5 milyon insanın Küba'nın destekleriyle bedava katarakt ameliyatı olduğunu ve bundan Bolivya'da Che Guevara'yı vuran askerin de yararlandığını düşünürseniz, neler olmakta olduğunu gözünüzün önüne daha iyi getirebilirsiniz. Halk bu gerçeklerden hareket ediyor.
Şu ikilemi her yerde görüyorum: "Neden Lula'ya veriyorsun" sorusunun yanıtı her zaman "onun yerne gelecek olanı düşündükçe Lula'dan iyisi yok" oluyor. "Neden Chavez", "Neden Ortega" sorularının yanıtı da öyle.
Latin Amerika'nın yeni politik panoramasında sınıf eksenli siyasetlerin, devrimci politik partilerin konumu nasıl? Daha gevşek yaplar mı, sınıf eşitsizliğinin ortadan kaldırması amacını güden siyasetler mi etken?
Latin Amerika'da toplumsal mücadeleyi bugünkü kıvamına getiren, sosyal hareketler. Ama bunlar politikanın, politik mücadelenin orta yerinde duruyor. Latin Amerika'da gözlenen sonuçlar neoliberalizmin her şeyi çözen işleyişiyle ilgili. Neoliberalizm eski kurumsal yapıları dağıtırken buna uyarlı politik yapılar da çözüldü. Ama devrimci hareketler yok değil.
Örneğin Arjantin'deki hareketi eleştirenlerin şu dediklerine katılmıyorum: Diyorlar ki, "düzen üç kez yıkılmanın eşiğine geldi ama devrimci parti olmadığından bu başarılamadı." Şöyle sanıyorlar ben gideceğim Arjantin'e diyeceğim ki "bakın sizin devrimci partiniz yoktu ondan yapamadınız"...Onlar da "Ah ya" diyecekler "Nasıl unuttuk.. Bir devrimci parti kurmayı aklımıza getiremedik."
Elbette orada bunları yapanlar var, Türkiye'nin on katı ama tutturamıyorlar. Tutsa tutardı. Buradaki çizgilere yakın çok hareket var oralarda. Ama tutmuyor.
Örneğin Bolivya'da çok örgütlüdür insanlar. Kimi çevirsen üzerinden beş kimlik kartı çıkar, parti, sendika dernek, vb. Devrimcilik de çok gelişkindir en sağcı partinin adı bile devrimciyle başlar, ama Morales'i iktidara taşıyan hareket, çok parçalı bir yapı.
Başarılı olan bütün hareketler, Brezilya İşçi Partisi de dahil 40 ayrı örgütün bir araya gelerek oluşturduğu hareketler.
Kitleler arasındaki bağ hangi dolayımla sağlanıyor? Alternatif medya mı?
Alternatif medya belirgin bir rol oynamadı. Kimi çıkışlar olmadı değil. Örneğin Chavez'in darbeden sonra geri dönmesini sağlayan esas olarak "merdiven altı medya", küçük radyolar ve küçük televizyon istasyonlarıydı. Ama medya genelde Latin Amerika'da böyle bir bağlayıcı rol oynamadı.
Esas olan halkların, yoksulluğun içinde yarattıkları yaşama alanları idi. Bence örneğin Arjantin'deki takas pazarlarında ben size süt verir, siz bana ekmek verirken fikirler ve duyarlıklar da takas edilmiş oluyordu. Arjantin daha örnek ülke diye gösterildiği günlerde Piketeroslar yol kesip hak alıyorlardı. Okul yapmak için gereken malzemeyi Texas Oil'in kapısına dayanıp onlardan alıyorlardı. Kolektif bir Robin Hood öyküsünü hep birlikte yaşayarak ta 93'ten başlayarak bugüne geldiler.
Bu açıdan bakınca Türkiye inanılmaz bir potansiyele sahip. Dünyanın başka yerlerinden gelen insanlar bu kadar eylem bir günde bu ülkede nasıl oluyor diye hayretle bakıyorlar. Şu anda dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar çok eylem oluyor. Sadece bunu bir bütün olarak biz yapmadığımız, yaptırmadığımız için bize olmuyormuş gibi geliyor.
2010'da Latin Amerika dünya için ne ifade edecek? ABD saldırısına aynı güçle yanıt verebilecek mi?
Bu o kadar kesin olmayabilir. En önemlisi Honduras'ta ne olacağı. Halk kazanırsa bambaşka bir mecraya girer. Burada da Brezilya'nın rolü kritik. Brezilya elçiliğinde kalıyor Zelaya. Brezilya elçiliğine dokunmak kimsenin haddi değildir Latin Amerika'da. ABD bile dokunamaz. Ama öte yandan Brezilya Zelaya ve cuntayı bir çizgide tutuyor. Cunta seçime boşuna gitmedi. Askerin içinde cuntaya tavır alan önemli bir kesim vardı. Eğer Brezilya masaya oturtmasaydı Zelaya'yı cunta çoktan yıkılmıştı.
Kolombiya'daki üslerin önlenmesi de bunun kadar önemli. Onda başarılı olabilirlerse, herşey başka türlü olur. Geriden gelen bir rüzgar var. Her şey dindi derken, Paraguay'da FMLN ikitdara geldi, Nikaragua'da Ortega geri döndü. Bolivya'da Morales ikinci kez geldi. Uruguay Pepe Mojica başkanlığa tırmandı. Bunların tümü sol cepheye destek. Arjantin ve Şili sağa gidecek. En önemlisi Meksika'nın çizgisi, Meksika'nın gidişatı her şeyi bambaşka kılabilir. Bir bütün olarak 2010'da Chevez ve Morales'in çizgisinde sürecek Latin Amerika'da mücadele. (MY/EK)